Gezi-Gözlem-İnceleme
Zaman; 04 Ağustos 2017 Toros dağlarının Beydağları bölümü…
Teke dağının, karşı yamaçlarındaki köyümdeyim. Rakım 1400 m.
Gece vakti saat 24.00. Prof. Dr. L.N. Gumilov’un “Eski Türkler” tarihini yeniden okurken; Ruhum, Pasifikten Atlas Okyanusu arasında bir kelebekti. Belki bal yapan arıydı. Ruhum durağan değildi. Aklım düşünüyordu. Zaten evren düşünen akıldı. Düşünmek var olmak DEMEKTİ...
Ve düşünüyordum. Sessizlik ve yalnız bir ortamda. Elimde kâğıt, kalem ve de BEN.
Temmuz 2017 de gezdiğim;
Turan’ın bir değerli parçası Çuvaşistan’ı anlatmak istedi gönlüm.
Etkilenmişti ruhum, Çuvaşlar’dan.
İşte başlıyorum yazmaya;
Ne çıkarsa bahtıma. Birden dalıverdi gönlüm Pasifikten –Atlantik’e;
Bu coğrafyada, tarihi bilgilerimize göre,
“Türk atlısının, okçusunun karşısına çıkan düşmanın hiçbir şansı yoktur”.
Mete Han zamanı;
“Gök kubbe –çadır-, Güneş –Tuğ- olmuştur”.
Dünya Türk’ün olmuştur.
Atilla’nın, Roma yürüyüşü…
Kral’ın ve papanın diz çöküp Atilla’nın atının Nallarını öpmesi ve sonrası;
M.S. 559-630 Avarlar,
İstanbul surlarını yardı.
Avarlar, Bizans’a korku saldı.
Aynı çağlarda Hz. Muhammet;
Arap-İslam devletini kuruyor,
Kabile anlayışından devlete geçiyordu.
630 da Mekke düşüyordu, güneyde.
Hz. Muhammet; Mekkelilere,
Tanrının gökte olduğunu ispata çalışıyordu savaşarak,
Ta o zaman…
Zaten Türkler’de, Tanrı gökte idi.
Baş Tanrı Kayrahan17. Katta idi.
40 bin yıldır Türk ruhu;
Avrupa, Çin, Hindistan, Amerika’daki insanların inanç dünyasına şekil vermişti Türkler.
Bir destandır, Türk’ün Tarihi…
Destanlaşan tarihimizin en eski;
Türk boyları, Çuvaşlar ve Yakutlardır.
Yakut Türklerinin ataları; onüçbin beşyüz yıl önce; Bering boğazından Amerika’ya geçti.
Kızılderililerin atasıdırlar.
Şaman’dılar. Tanrıları gökte idi.
2004 yılında, California’da milli park, Yosemite Parkı’nı gezdim.
Burası Kızılderili mekânıydı.
Yok etmişler Kızılderilileri.
Öldürdükleri Kızılderililerin eşyalarından,
Kafataslarından müze yapmışlar.
Kızılderililerin yok olan ruhlarından para kazanıyordu,İngiliz uyruklu, Amerikalılar.
Çok üzülmüştüm O’zaman.
Yakutlar, Çuvaşlar, Kızılderililer.
Ural Altay dil gurubundan,
Dolayısıyla, Turani Kavimdirler.
Gezip görüp incelediğim,
Bir Turani kavim olan.
Çuvaşlar ve bu yazının konusudur.
Kimdir Çuvaşlar?
Çuvaşlar ela gözlü, kumral sarışın bir halktır.Rus olmadıklarını biliyorlar.
Çoğu Ortodoks Hıristiyan.
Aydınlar Türk olduklarını biliyorlar.
Halk da Türk olduklarını hissediyorlar.
Dilleri umumi Türkçe’den farklı…
Türkçe’nin bilinmeyen bir devrinde
Türkçe’den ayrılan bir lehçe.
Kök aynı, eklerin dizilişi ve eklerin sesleri farklı.
Çuvaşça’da ‘Z’ ler, ‘R’ olmuş ‘K’ lar ‘H’ olmuş
Bizdeki ‘kız’ ismi Çuvaşçada “hir”.
Çuvaşlar, İdil Bulgarları ile birlikte yaşayan eski Sabir Türkleridir. İdil Bulgarları 922 yılında Almış Han döneminde Müslümanlığı kabul edince, Müslümanlığı kabul etmeyen Bulgarlar, Sabir Türkleri ile şimdiki Çuvaşistan bölgesine göçtüler. Bu tarihten sonra çuvaşistan’a göçen sabir ve Bulgar Türklerine ‘Eski Din’li anlamında Çuvaş denilmeye başlandı.
Başkurt bilim adamı Kuzeev;
Volga Bulgarları’nın etnik dünyası ile Çuvaşlar’ın dünyasının uyuştuğunu söylüyor. Çuvaşlar’la, Bulgarlar’ın;
Gündelik hayat ve kültür alanında benzerliklerinin olduğu,
Arkeolojik kazılardan tespit edilmiştir.
Neticede hepsinin kökleri Hun Türkleri’ne bağlanıyor.
Çuvaşlar,
Hıristiyanlık ve Müslümanlık öncesi inançlarında Şaman’dılar. Şimdi de bir çoğu Şaman. Şaman’lık baskı altında.
Ahur u mazda inancını, yani Zerdüşlük dini algısını kabul edenler de var.
İnandıkları dinler, onları parçalara bölmüş.
Tüm Türkler gibi, onlar da acı çektiler inançlarından. Şimdi de yoğun bir Ortodoks baskısı altındalar.Her mahallede bir Manastır var. Buna rağmen, Eski Türk inancı, Şamanizm’i diri tutmaya çalışan gayretleri var. Çuvaş aydınlarından
İlya İvanov bizi Keramet Tepesi’ne götürdü. Türkiye’den geldiğimizi duyunca bizi bulmuş.Keramet Tepesi;
Kutsal ormanlık bir tepe.
Hiçbir ağacın dalına dokunmuyorlar.
Senenin bir gününde burada toplanıp,
Gök Tanrıya kurban kesip, dileklerini,
dilek ağacına “Çaput” bağlayarak;
Talep ediyorlar Tanrılarından.
Bilinmeyen zamanlardan taşınan inançları temsil eden, dini semboller.
Toprağa çakılı olarak, Gök Tanrı’ya uzanıyor, boyları görkemli, bunlar Totem.
Çuvaşlar bunlara” Yuba veya Çakı” diyor.
Keramet Tepesi’ne varmak için İdil Barajı’nın üstünden İdil’in karşı kıyısına geçtik.
Burası başka bir devletmiş.
Mariel devleti. Halkı Fin, Ogur asıllı imiş.
Finler, Macarlar ve Ogurlar, Turani kavim.
Keramet Tepesi’ne giderken yol boyu kadınlar,
Ormandan topladıkları, yabani çilek, mantar, kara çilek vs. satıyorlardı.
Kara çileğin, Çuvaşça söylenişi Kara Çora.
Yok olmaya yüz tutmuş bir dilleri var.
Çuvaşlar, 1920 de kısa süre bağımsız olmuşlar.
Çuvaşlar’da, Hıristiyanlığın geçmişi 300 yıl.
Korkunç İvan’la(D.1530-Ö1584) bu topraklar Rusya’ya katıldı.
1952 de Kazan’ı kanlı bir şekilde alınca korkunç İvan Çuvaşlarda gönüllü bir şekilde teslim olmuşlar.
“Biz kendi isteğimiz ile teslim olduk” diyorlar. Yenilgi ve boyun büküşü kabul etmiyorlar. Bir Hristiyanlaştırma politikası uygulanmış Korkunç İvan’la, bu politika tüm Rus Çarlarınca devam edip Deli Petro ile yoğunlaşmış.
Deli Petro; demircilik mesleğini yasaklamış.
Çuvaşlar savaş aletleri yapıp organize olup sık sık saldırıyorlarmış Rus’a.
Bu baskı 1860 yılına kadar devam etmiş.
1860da köylülere hürriyet tanınmış. Demircilik mesleği de serbest olmuş.
Şimdi Rusya federasyonuna bağlı muhtar Cumhuriyet;. Bir buçuk milyon civarında nüfusu var. Yüz ölçümü 18.300 km2.
Tahta oymacılığı, demircilik ve tarım ve hayvancılıkla geçinirler. %60 şehirlerde yaşar.
Ruslar, Çuvaşların Müslüman olmasından hep çekinmişler, Müslümanlığı 1905 sonra kabul etmeye başlamışlar. Geleneksel dinleri “Gök Tanrı inancı veya Şamanizim” di.
Şamanlıkta kurumsal bir din değil.
Peygamberi, kitabı ve mabedi yok.
Ümmeti toplama gücü zayıf.
Onun için, yoğun bir Hıristiyanlaşma projesi hala devam ediyor.
Ruslar; Çuvaşlar Müslüman olurlarsa,
Tatarlarla birlik olacaklarından korkuyorlar.
16 yüzyılda Kazan’ın 3/2 si Çuvaş’tı.
Bunlar Müslümanlaştı ve Tatarlaştı.
Şimdi Kazanda Çuvaş nüfus %1 bile yok.
Ruslar;
Vaftiz edilen Çuvaşlara vergi muafiyeti,
Toprak kullanma kolaylığı getirerek,
Ortodoksluğu özendirerek Rus’laştırıyor…
Ruslar’a karşı olan Çuvaşlar, Müslüman olarak Tatarlar’la beraber Ruslar’a karşı durdular hep.
Çar I. Petro 1720-1722 yıllarında, İdil nehri kıyısında yaşayan halkların Hıristiyan olmaları halinde üç yıl vergiden muaf sayılan kanunlar çıkarttı.
Halk yine de vaftiz olmadı, Hıristiyan olmadı.
Daha ağır kanunlar çıkardılar.
Vaftiz olanların vergilerini de vaftiz olmayanlar ödeyecekti.
Bu kanunlar; Başkurtlar, Tatarlar ve Çuvaşlar için çıkarılmıştı.
Çuvaşlar, bu kanundan en çok etkilenen Türk unsurdu.
Vaftiz olmayan Çuvaşlar dövülüyor, zincirlere vuruluyor, Sibirya’ya sürülüyordu. Bu baskılar 24 yıl devam etti.
Tüm Çuvaşlar Hıristiyan oldu/göründüler.
711 yılından sonra, Buhara, Semerkant, Taşkent ve Hive’de aynı zulmü,
İbni Kuteybe yapmıştı Türk soyuna.
Çuvaşistan’ı görmek beni çok mutlu etti.
Kazan’ın Bulgar şehrine,
Eski Bulgar Krallığı başkentine,
Gemi ile yaptığımız seyahattin akşamında,
Kazan’daki otelimiz, Tataristan Otel’den
valizlerimizi alıp, İdil Nehri kenarını çevreleyen yoldan Çuvaşistan’a yol verdik.
Kırk kişilik otobüste yirmi kişi idik.
Bir kişiye iki koltuk.
Gün kızıllıklar içinde İdil’i terk ederken,
Korkunç İvan’ın üç yıl yığınak yaparak karşı kıyı Kazan’a saldırdığı,
Yarım adayı da gördük hüzünlü.
Sivasoski kalesi.
Bu kale, nehir üzerindeki bir adaya kurulmuş. Daha sonra ada kara ile birleştirilmiş.
Kazan Hanlığı bu kaleye yapılan yığınak sonucunda alınmış.
Ruslar şimdi bu kaleyi turizme açmışlar.
İçinde kışla, at ahırları ve bir kilise var.
60 bin kişiyi öldürüp İdil’e atmış Korkunç İvan. Tatar kanı dökülürken İdil’e, zaman 1552 idi. Dünya Padişahı Kanuni Sultan Süleyman İstanbul da Hürrem’le idi.
İdil kızıla boyanırken Türk kanıyla,
İdil nehri, alıp götürdü 60 bin cesedi, Astrahan Hanlığına.
Astrahan Hanlığı (1466-1577)
İdil’deki bu cesetleri gören Astrahanlılar, korkmuşlar korkunç İvan’dan.
Hemen teslim olmuşlar korkularından.
Şimdi buralar Ruslaşmış,
Türk’ün kalbi, kendine karşı taşlaşmış.
Kırım, Kazan, Astrahan ve Sibir Tatarları ayrı halklar haline gelmişler ve ortak dilleri Rusça olmuş.
Ey Türk!
Dilin yok, bu ne kibir!
Dil yoksa olur mu millet?
Türk olduğunu algıla ve kendine dön.
Bir acı çöktü içime.
Yol alıyoruz Kazan’dan Supaşkar’a.
Coğrafya dümdüz ve yeşil,
Ağaçlar, otlaklar, ormanlar ve İdil.
İdil durgun, akmaz gibi akar.
Nazlı nazlı çektiği acılardan bize bakar.
Hazar’a %2 meyille akar.
İdil; Nil gibi Sakarya Tuna gibi
Türk’ün nehridir. Moskova ile St. Petersburg şehirleri arasındaki Valday tepelerinden doğar. Deniz seviyesinden 28 m. Aşağıdaki Türk Hazar’a dökülür.
İdil Nehri, gemi taşımacılığına uygundur.
Sokullu Mehmet Paşa; Karadeniz’den İdil’e
Kanal projesi yapmıştır.
Açılsaydı o zaman kanal, Türk’ün kaderi, bir başka olurdu her hal.
(D.1506-Ö.1579)
16. Asır Türk’ün asrıydı, bitiyordu asır,
Türk’ün aleyhine işliyordu zaman.
Bu duyguları yaşadık kaleden ayrılırken üzgün bakışlarımızla.
Otobüse binip, revan olduk Çuvaşistan yoluna.
Kazan’dan 160 km ileride bir ülkeye gidiyorduk.
Nihayet; Gecenin kurşinî karanlığı iniyorken İdil’e.
Selam verdik Çuvaşistan’ın Supaşkar Kentine. Saat 21.00 gibi, Konaklayacağımız yere geldik.
Yemek ve dinlenmeden sonra Otel odalarımıza çekildik. Saat 24.00 ‘ü gösteriyordu. Oda da vecd geldi bana.
Uyku girmiyordu gözüme. Aldım kalemi elime, Çuvaşistan da yaşadığımız 21.00 ile 24.00 saatleri arasındaki güzel anlar şöyle şekillendi kalemimin ucunda bana ayrılan odada.
“Zaman,
15 Temmuz 2017,
Saat 24.00 Çuvaşistan./Supaşkar.
Yorgun argın indik otobüsten.
Rehber eşliğinde girdik bir ahşap mekana.
Yemekler başka bir mekanda hazırlanmış. Bir kısım arkadaşlar O mekan’a geçti.
Orda yemekler masada hazır idi.
Bizim işgal ettiğimiz mekanda yemek vermeyi düşünmemişler mutlak.
Masalara yapılmamıştı servis.
Biz kafa dengi 13 arkadaş servisi buraya isteriz dedik. Oturduk masalarımıza.
Önümüzdeki kapalı havuzdan su fışkırıyordu.
Tuvalet, sauna ve üst katta yatak odası vardı. Temiz ve güzel bir mekandı.
Rehberimiz Ruhsan Feto okullarında yetişen,
Can bir Başkurt.Gezdiğimiz yerlerde hep helâl gıda arardı. Dedim ki ben; şakadan “Biz helâl alkol istiyoruz”. Biraz sonra 13 kişilik masamıza biralar, şaraplar, geliverdi.
Şoförümüz kendi yaptığı boğma viski ile Bize eşlik etti.
Sörfümüz;
Şişman şen akordeon çalan bir adam.
Aldı eline akordeonu verdi bize gazı. Kendimizden geçtik esrik olduk biz.
Ramazan Demir Hoca duramaz yerinde İsmail Yıldız kendini attı şakırdayan havuza,
Neşenin doruklarında olduk bu gün.
Közde pişmiş etler,ciğerler süsledi masamızı.
Lezzetleri doyumsuz.
Bira, şarap, boğma viski esrik etti bizi. Uçtuğumuzu sandık göklere.
Mekanı sevdik ayrılmak istemiyoruz. Rehberimiz Ruhsan;
Valizlerimizi taşımış odalarımıza.
Dedi ki;
Yatmak istemez misiniz saat 24.00.
Nasılda geçmişti üç saat.
Ömrün yarısı demek olan uyumak hüzünlendirdi bizi.
Gitmek istemiyoruz odalarımıza.
Işıklarımızı söndürüverdi işletme sahibi. Belli ki yatmak mecburi.
Bir birimize dayak olduk Ramazan Demir Hoca ile.
Üç katlı ahşap yapıda ulaştık odalarımıza. Önümüzde Rehber.
Önce Ramazan Demir Hocanın odası ikinci kat 10 numara.
Benim oda üçüncü kat 17 numara.
Göğün 17 katı Bayülgen otağıdır.
Tanrı katına mı çıktım neyim.
Girdim odadan içeri ahşap’ın güzel kokusu Sardı ruhumu.
Yatak duble, tuvalet banyo modern.
İki bardak var ahşap masada,
Bardağa koyacak su yok.
Sıvı bir şey yok. Ağzım kurudu.
Acaba içilir mi musluk suyu.
Gece; karanlık, sessizlik, dinginlik, güzellik. Karagecede kapkara ulu ağaçları pencereden gözlüyorum.
Böyle bir an yaşıyorum,
Çuvaşistan/ Supaşkar da.
Ömrüm’ün Nirvanası gibi geldi bana bugün. Uyumak istemiyorum.
Dinginim, uçmak istiyorum uçamıyorum. Bilinmeyen bir coğrafyada mutluyum.
Saat 02.00 yarın program yoğun,
Haydi yat be Muharrem..
Gecemiz dingin geçti oldu sabah…
Akşam; konaklamak için arkadaşların bir kısmı başka bir otele gitmişti.
Kahvaltıyı o otelde yapacaktık. Saat 08.00 da kahvaltı için o otele hareket ettik.
Kahvaltı mekânı temiz,
Hizmet ağır ve tatminkâr değil.
Kahvaltı yaptığımız yerde
Supaşkar’a kentine hâkimiz.
Yeni yeni şahsiyetsiz binalar yükseliyor,
Gözlerimizi tırmalıyor bu yeni binalar.
Önümüzde yeşil vadi ve İdil.
Türkiye’de tahsil yapmış bir Çuvaş kadın,
Konya’dan biriyle evlenip buraya yerleşmiş, eşi ile beraber bizi ziyarete geldi.
Hayatlarından memnunlar, dürüst olursan işler iyiymiş. Kahvaltıdan sonra,
İlk önce ikinci dünya savaşında ölen Çuvaşlar için düzenlenen Zafer Tepesi’ni ziyaret ettik. Gerçekten de muhteşem bir alan.
Almanlara karşı kahramanlık gösteren
Ve şehit olan Çuvaşların anıtları dikilmiş.
En büyük anıt 1917 devriminde,
Çara karşı mücadelede ederken İdil’de
Boğularak ölen, Çuvaş kahraman
Vasili İvanoviç Çarpayef’e ait.
Bu Çuvaş kahraman. Bir elinde silahı ile İdil Nehri’ni yüzüp geçerken boğulup ölmüş.
Heykeli var, görkemli.
1941-1945 kahramanlığı için sönmeyen ateş yanıyor.
II. Dünya savaşında kullanılmış silahlar sergilenmiş parkta. Modern bir park.
Sonra uzaya ilk giden Gagarin’in heykelini ziyaret ettik. O da bir Çuvaş Türkü.
Onun da heykeli, bir başka bir parkı süslüyor.
Daha sonra Çuvaşistan Etnoğrafya milli müzesini gezdik.
Müzede, Arapça yazılı bir mezar taşı oldukça dikkatimizi çekti. Taştaki yazı arap harfleriyle Çuvaşca yazılmıştı.
”Her ölümlü ölümlü mutlaka tadacaktır” mealinde bir yazı idi.
Çuvaşlar; Milli yapıda milli kültürde direnmişler. 1861 den itibaren okullarında Ruscadan başka Çuvaşcada öğretilmeye başlamışlardır. 1871 de ilk ilk okul açılmıştır.
1872 ilk Çuvaşca kitap basılmıştır.
O zaman Lenin’in babası eğitim İlya Nikolayeviç evrensel ücretsiz eşit bir eğitimi savunurdu. Milli eğitimde görevliydi Çuvaş pedegog ilim adamı İvan Yakoulev’le arkadaştı. İvan Yakoulev 37 harfli Çuvaş alfabesinin kurucusudur. 1877 de Supaşkar kentinde ilk öğretmen okulu açılmıştır. 1917 devriminden sonra İvan Yakoulev’e idam hükmü verilmiş Lenin idamını önlemiştir.
Lenin ‘in dedesi Nikoloy Vasilevis Ulyanav ‘un eşi Kalmuk Türküdür.
Lenin idelojisi gereği soy ve ırkıyla ilgilenmedi.
Lenin Kazan’ın Simbirsk kasabasında doğdu. Bu kasabada Yusuf Akçura’nın babası Hasan Akçura’nın bir fabrikası vardı.
Yusuf Akçura ile Lenin arkadaştılar.
Yusuf Akçura Türkistan da Cedit hareketini başlatan bir adamdır. Üç Tarzı siyaset adlı kitabını Kazanda yazmıştır.
Sadri Maksudi Arsal Sosyolog, Ayaz İshaki
Abdül- Kayyum Nasiri Dil bilimci, Sultan Galivef Pedegog Kazanlı idiler.
Başkurt, Zeki Veledi Togan ve Sultan Velidof Başkurt aydınları idiler.
Ve Leninin arkadaşı idiler.
Çara karşı etkin mücadele etmişlerdi.
Çuvaşlarda dil ve edebiyat 1860 yıllardan sonra önemli bir gelişme göstermiştirler.
Çuvaş milli alfabesi 1871 de Türkiye Cumhuriyeti milli alfabesi 1928 de hayata geçmiştir.
Türk ruhunu devam ettiren ev eşyaları, müzik aletleri, tarım aletleri, milli giysiler ve malzemeler müzede sergilenmiş ve zengin.
Müzede sergilenen kadın kıyafetlerinden Türk kadınının tarihi gelişimini de algılamak mümkün.
Çuvaşlarda kadınlar hep erkeklerle beraber çalışmışlardır. Nakış sanatı çok gelişmiş. Nakış iki taraflı yapılıyor. Otuzdan fazla nakış türü var.
Nakış kadının üzerinde alfabe gibidir.
Her ilmeyin bir mana var.
Savaşçı Amazon kadın heykelleri de var.
Müzenin rehberi Çuvaş kültür ve tarihi ile ilgili doyurucu bilgiler verdi.
Müzeden sonra Supaşkar şehrini gezmeye çıktık. Şehir; dünyanın en güzel şehirlerinden biri.
Sanayi, turizm şehri. İşsizlik oranı %3.
İdil kıyısında hafif eğimli bir yamaca kurulmuş bir şehir.
Her yer yemyeşil ve temiz.
Nehir, göle dönüştürülmüş bir deniz görünümünde.
Kıyısında plajları var.
Nehir üzerinde ulaşım için gemiler hareket halinde
Çuvaşlar’da güneşe saygı var.
Bu inançlarından geliyor.
Kök Tengri inancından.
En güzel duaları güneş için.
“Güneşin ortasında, Kızıl Şallı Kız”
Diye başlayıp devam eden duaları.
Güneşin ışınlarını, genç kıza benzetir Çuvaşlar…
İdil nehri, ortasında devasa bir kadın heykeli var yönü doğuya dönük.
İlk cumhurbaşkanının anasıymış.
Şimdi O’na Çuvaşların anası diyorlar.
Çuvaş Türkçe’si en eski Türkçe’dir.
Önemli ses değişiklikleri vardır.
Kök aynıdır. Kök Türkçe’dir.
Türkçe de kökler tek hecelidir.
Çuvaşça, Türk şivelerinin atasıdır.
Protota Türkçe’dir.
Türk dilinin sırları, Çuvaşça’da saklıdır.
Birde Yakutca’da.
Arkeikprotota Türkçe’de.
Dört tane çoğul eki varken,
Türkçe’de sadece ‘ler-lar’ ekleri kaldı, iki çoğul ekini unuttuk.
Biz- ve siz deki “Z” unutulmuş bir çoğul ekidir.
Eski Türkçe’de “N” de çoğul ekiydi. Çuvaşça da yaşıyor.
Ruslar Çuvaş dilini unutturmak için her şeyi yapıyor.
Okullarda Çuvaşca öğretmiyorlar.
Çuvaşça, evlerde nesilden nesile aktarılıyor.
1,5 milyon insan Çuvaşça konuşuyor.
Türkçe’nin atası bir dil.
MÖ. 3 YY.da göçebe kavimleri tek bayrak altında Metehan topladı.
Metehan, Batur han’dır aslında.
Büyük Hun devletini kurdu.
Sarı denizden, Atlas Okyanusu’na uzanan
Roma önlerinde at kişnemeleri ve
Nal seslerini duyuran, ülkesini oğulları arasında paylaştıran,
Metehan;
Sülalesi 24 boydur Türktürler.
Sonra ikiye ayrıldılar.
Moğol, Mançu ve Tunguz ve kavimleri de Hun imparatorluğuna dâhildi.
Türk Hunların en batısındaki halk, Çuvaşlardır.
Hunlar, insanlara ölümü yakınlaştırırdı.
Korku ve güçtüler ve Türk’tüler.
Hunlar;
Fin- Ogur’ları ve Fars dillerini konuşan halkları kendisine boyun eğdirdi.
Hun devleti, MÖ. 70 yılında Çinliler tarafından parçalandı.
Parçalanan Hun Türkleri,
Ural’dan Hind okyanusuna kadar uzanan coğrafya da KUŞAN imparatorluğunu kurdular.
Dil bilimciler, Hunların dilinin,
Çuvaş dilinin kökeni olan dilden geldiğini söylerler.
Türk boyları bu coğrafyalardaki onüçbin beşyüz yıllık serüveninde,
Bölgeyi yani bu coğrafyayı,
Nal sesleri, ok vızıltıları, at kişnemeleri,
Ölüm çığlıklarıyla doldurmuştur.
Bu coğrafyada, hâlâ Türk’ün
Görünmez mührü ve sancağı vardır.
Tarih, yazıyla başlar da, Türk’ün tarihi sözlü ve destansı devam eder gider.
Çuvaşlar, yiğit insanlar.
“Çok eskiden tanrılarına kızıp, onu öldürmek istemişler.
Tanrı bunu anlamış,
Çuvaş halkı üzerine bela üstüne bela göndermiş.
Dünyada da sadece Çuvaşlar varmış,
Fakat tanrı onları,
Birer birer öldürüyormuş.
Halk, birliğini, boy düzenini bozup dağılmış.
Değişik, değişik diller oluşmuş.
Millet küçülmüş, zayıflamış
Tanrı’da ölümden kurtulmuş.”
Böyle bir Çuvaş efsanesi. Hâlâ dillerde
Ve gönüllerdedir.
Var olan Çuvaşistan,
Gezip gördüğüm Çuvaşistan
Bilinmeyen Çuvaşistan.
Evet,
Bir gezinin ardından,
Kalemimden döküverenler.
KAYNAK:
- Zeki Velidi Togan: Hatıralar 1970 Basım
- Atlas Dergisi: Çuvaşlar özel sayısı
- Clara Zetkin: Leninden Anılarım
- İlya Nikoloviç Ulyanov: Çuvaşları Aydınlatmak