07 Aralık 2010
Bir zaman
ANKARA
Söğütözü
Ulusoy Terminali
Saat 23.30
İstikamet Antalya
Bindik hanımla
Ulusoy otobüsüne
Otobüste az yolcu…
Servis yapıldı.
Kek ve şeftali suyu
İyi geldi mideme
Yolcular horlayarak
Mışıldayarak daldılar
Uykuya…
800 yıl öncelerdeydim
Şimdi…
Mevlâna okuyorum
Şu an
Şöyle demiş
Adam.
“Hergün bir yerden göçmek
Ne iyi.
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan
Akmak ne hoş!
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait,
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım”
Demişya…
Mevlana denen
Adam…
Dünü düşünmemek istiyor Mevlâna
Mevlânayı bilemezdik
Dün olmasaydı
Dün damarımızda dolaşan kan,
Genlerimize sinmiş gelecek.
Bana göre geleceğimiz
Dünde saklı…
Katılmıyorum
MEVLÂNA’ya
Değişelim mutlak
Ama değişimde
Geçimimizle uyumlu olmalı
Bence…
Dünü red edemeyiz.
Mevlâna…
Sen dünde saklısın…
Bildiğim tek şey,
Bilmediğimi bilmemdir
Diyen
SOKRAT,
Bildiğim bir şey varsa
O da,
Yakında ölecek olduğumdur.
Diyen
PASKAL,
Krallar –papazlar
Peygamberler- veliler
Ve NİCE’ler
Dekart’lar
Yunus’lar
İbn-i Sina’lar
Patlamyus’lar
Homeros’lar
Dedem Korkut’lar
Mete’ler
Atilla’lar
Cümle
Toprak olanlar.
Hep geçmişte saklıdır.
Tüm yaşayanların
Geçmişi vardır.
Geçmiş -yani yaşanmış
Bugünümüzün birikimidir.
Birikimimizi red edemeyiz
MEVLÂNA
Şairane konuşma
Kafaları karıştırma!
Yeteri kadar karıştığın
Zaten yeter…
Masadaki bir bardak
Su
Koca bir okyanus
Değil midir?
O halde
Her şey bütünün
Parçalarıdır
Mevlâna…
“Dün dünle gitti “
Dedin ya
İşte ben o lafa taktım
Şimdi…
Mevlâna…
İyiki öğle bir lâf ettin.
Bu lâf beni bir yere
Götürüyor her halde…
EVET
Ankara’da
Dört günümüz
Dün
Oldu…
Bizim geçmişimiz
Oldu…
Yaşın yarısında (Yaş 64)
Dökülen dişlerimizin
Çirkinliğini güzel
Kılmak için
ANKARA’daydık.
Dört gündür …
Ankara’da olmamıza rağmen
Ankara’dan dağılan
Siyasi kirliliğe rağmen
Fikret’in sis’ine
Benzeyen
Karamsarlık
Yok
Üstümüzde…
Zira
Dört gündür
Gazete okumuyor
Televizyon
İzlemiyoruz.
Dişlerimiz acılı
Beynimiz dingin!
Bülent Arınç’a
Suikast
Edeceklermiş
Çukurambardaki evinde…
Bu haberle sarsıldı
TÜRKİYE
Bugün
Çukurambarı gördüm
Çukur adamların
Oturduğu ,
Sosyetik dini
Mahal…
Mustafa götürdü,
Bizim Yalçın Mustafa
Köy masonu,
Köy masonuymuşuz
Biz…
Öğle dedi
Mustafa.
Okumuş bir yerden
Bende benimsedim
Bu tanımı
EVET,
Biz köy masonuz
Yüksek öğretmenlileriz.
Her gittiğimiz yerde
Sorarız birbirimizi
Dayanışmamız
Köylü saflığında
Safçadır.
Ticaret menfaat
Beklentimiz yoktur.
Birbirimizden
Bizim.
Biz birbirimizin
Gönüllerinde yaşarız.
Köylerinden öğretmen okullarına
Süzülerek damlayan damlalar
Deniz olmuştur
Tayfun olmuştur
Çığ olmuştur
Yüksek öğretmenlerde.
Türkiye’mizdeki
Tüm olumsuzluklara
Rağmen
Bugün,
Türk eğitim sistemindeki
Başarılı pırıltılar
Başarılı eğitim kurumları
Onların eseridir.
Onlar,
Cumhuriyet’in
Aydınlık yüzleridir
Dün
Yüksek öğretmenli
İstanbul Çapalı
Türkolog
Hüseyin Özbay’ı
Aradım.
Şimdi Gazi üniversitesinde
Öğretim üyesi
“ Ben Muharrem Yellice”
Dedim.
Durdu- şaşırdı
Sesi şaşırık geldi.
“Sesin değişmemiş
Adını niye söyledin
Tanırdım”
Dedi.
Tam kırk yıldır
Görüşmüyoruz
Özbay’la…
Kırk yıl önceki
Ses aynı kalır mı?
Kalsa bile
Beyin o sesi
Kırk yıl sonra
Algılayabilir mi?
Sen nasıl tanırsın
Beni sesimden
Atma bee…
Özbay…
Hatice- Mustafa Yalçınlar
Yemeğe çağırdılar bu akşam
Özbay; beni saat altıda
Alacak öğretmen evinden
Böyle kararlaştırdık telefonda …
Özbay iyi bir akademisyen
Yabancı dili iyi olmadığından
Olamamış profösör…
Hatice-Mustafalar hayatlarında
Başarılı…
Çift çift yazlıkları kışlıkları
Var…
Çocukları da bir kız bir oğlan,
İyi yetiştirmişler onları,
Özbay da öyle
Bende öyleyim.
Yoksul köylü çocuklarının
Var olma
Başarısıdır
Bu.
Sağcımız
Solcumuz
Ülkücümüz
Kürtecumüz
Nemelazımcımız’da
Dahil
Hep
İdealleri olan
Nesilleri yetiştirmiştir
Yüksek öğretmenler…
İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen
Ankara Beşevler Yüksek Öğretmen
İzmir Yüksek Öğretmen
Biz 68 kuşağıyız
Bu kuşağa şekil
Verenlerdeniz,
68’in ilk kurşunu
Çapada atıldı.
İlk kavga Çapa’da
Oldu…
1968’de
O kurşunun sesini duydum
BEN…
Daha sonra ne kurşunlar atıldı
Ne…
Kurşunlar attık birbirimize
Kan düştü toprağa …
Sağcı- Solcu kavgasıydı
O zaman
Bu
Kavganın adı…
Kavgayla şekillendi
Fikirler
Birbirimizin
Kanını
Döktüğümüzde oldu
Boş yere…
Çapa’da
Solcu Hüseyin…
Ankara yüksek öğretmende
Ülkücü
Süleyman Özmen!
Kırk yıl önceden
Kavga edip
Dövüşmüş olsak
Bile
Siyasi anlayışlarımızı
O
Zaman
Kavgayla çözüme odaklamışken
Bugün
Dünya için
Ülke için
Yeni şeyler söyleriz.
“Dün dünde –Kalmıştır Cancağızım”
Deriz
Sarar – Sarılırız birbirimize
Mevlâna böyle anlam
Verdiği ise söze
Tamam.
ANLAŞTIK
MEVLÂNA
Koyma
Hatır
BANA…
Şartlar beraber yaşamamızı sağladı.
Aynı karavanalardan yemek yedik
Soğuk yatakhane koğuşlarında
Birbirimizin nefesiyle ısındık.
Birbirimize sevgiyle , kinle
Karışık bakışlarımız oldu.
Ama kaderimiz aynıydı.
Kökümüz köylü idi…
Hedefimiz başarı idi.
Bu duygularla günü doldurup
Hacettepe Tıpta …
Geldik saat beşte
Öğretmen evine.
Bir telefon…
“Ben kırk yıllık arkadaşın
Ders çıkışım saat altı
Alacağım seni öğretmen evinden
Bekle
Beni”
Dedi.
ÖZBAY…
Sesinde
Tılsımlı bir tat vardı
Tat aldım
Bu
SESTEN
Yatılı gidiyoruz
Yalçınlara…
İndirdik valizi Ankara öğretmen evindeki Oda’dan.
Kırk yıllık arkadaş
Geldi arabasıyla
Çocuksu sevinçler
Taşıyorduk yüreklerimizde
Bu belli oluyordu.
Sergilediğimiz
Hallerimizden…
Çiğdem mahallesi
B-6 kat:4 No:17
Nolu daire’de
Hazırlanan sofrada
Yalçınlar heyecanla
Bekliyorlar
Bizi
Selam verip
Kurulduk hazırlanan
Sofraya…
“Kırk yılda bi,
Kırk yıllık arkadaşınızı
Yemeğe
Dişleri söküldüğü zaman mı
Çağırıyorsunuz?
Ayıp be”
Dedi
ÖZBAY …
Gülüşerek geçtik
Kuçaklaşıp öpüştükten
Sonra
Sofraya…
Yemeklerin
Sevgi ve heyecanla
Hazırlandığı
Lezzetlerinden
Belli oluyordu.
Beraberliğimizin tadı
Torna yiyen 32 dişin
Acısını
Tatlı kılmıştı !...
Hasan Dağında
Aslının kucağında
32 dişini
Keşise çektiren
Kerem
Gibiydim
SANKİ…
Kıraç Tarlalardan
Yurdun dört bucağından
Cumhuriyet için
Derlenen
Kır çiçekleriydik
Biz.
Yüksek öğretmenliler !
Arkadaşlarımızı yadettik…
Kimin nerde
Nasıl olduğunu
Birbirimize
SORDUK…
Ölenlerimiz olmuş
Onları hayırlı andık
Hacı olmuş Faruk Sezgin’le
Felç olmuş Cemil Doğan’la
Telefonda konuştuk…
Gece çabuk geçiyordu
Sabah oluyordu
Sabah olmadan uykuya
DALDIK…
Yalçın’ların evinde…
Bir Ankara gecesinde…
ŞU AN
Herkes mışıl mışıl
Uyuyor otobüste
Benimde geldi
Uykum
Bırakıyorum yazmayı
Zaten bitti günün anısı
Saat 1.45
Kapattım ışığı
Uyuyorum.