Hocam Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu Umumi Türk Tarihi derslerinde Türk Devlet Yapısının oluşumunun buduna (millet ‘e ) evrilmesini şu şekilde açıklardı
- Ocak : Aile
- Oba :Ailelerin kümesi
- Boy :Obaların birleşmesinden meydana gelen yapı
4. Boylar Birliği: Boyların birleşmesinden meydana gelen yapı
5. Budun (Millet): Boylar birliklerinin birleşmesinden meydana gelen yapı, Türk Budunu yani Türk milleti
Türk İmparatorluk ülküsünün M.Ö. 4000-3000 yıllarında Hazar’ın ve Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan atlı, savaşçı, çoban halklardan geliştiğini, ilk devlet örgütlenmesinin bu halklarda görüldüğünü, bu halkların ön Türk veya “Önindo Germen” halklar olduğunu Viyana Halk Bilim Okulu bilim adamları ve tarihçiler Schmit (1914-1998), Kopers (1844-1922), Menghin (1888-1923) iddia etmişlerdir. Bu bilim insanları, adlı çoban kültürü insanlarında güçlü bir örgütlenme bilinci olduğunu keşfetmişlerdir. Örgütlenerek devlet bilincine oluşan bu kavimlerin feth ettikleri ülkelerde uyguladıkları insani ilkelerle büyük imparatorluklar kurabilme kabiliyetinde olduklarını kabul etmişlerdir. Büyük İmparatorluklar, atlı çoban fatihlerinin örgütlenme kabiliyeti ile ortaya çıkmıştır. Jean Paul Rox (1925-2009) adlı Türkolog’a göre “Türklerde İmparatorluk kurma eğilimi vardır. Türkler, müthiş teşkilatçı, arşivci bir millettir.”
Türk sözcüğünün anlamını yeryüzü imparatorluğu şeklinde de anlayabiliriz. Türkler, tarihte uzun süre yer yüzü imparatorlukları kurmuşlardır. Dünyada temas etmedikleri hiçbir millet yoktur. Türk tarihini bilmek, dünya tarihini bilmek demektir. Türkler, dünyada hiçbiri diğerine benzemeyen İmparatorluklar kurarak; dünyayı bir halklar mozaiği haline getirmişleridir. Bu mozaikte halklar uyum içinde bir arada yaşıyor, despotik bir yönetim altında kimliklerini, dillerini, kültürlerini, dinlerini muhafaza ediyorlardı.[1]
İb’ni Haldun[2] devlet kuruculuğunun aşamalarını üç bölüme ayırmıştır:
Kabile Örgütlenmesi (Türklerde oba veya boy’a karşılık gelir.
Kılıç zoruyla başka toplumlara boyun eğdirerek diğer halkların devlete tabi kılınması (bu aşamada devlet örgütlenmesinde kan bağı algısı çözülür, başka halklar da dikkate alınır.
Yerleşik Kent Merkezlerinin Kurulması
Bir İmparatorluk kurabilen kültürde bir kültürel birikimin olabilmesi doğaldır. Türkistan coğrafyasında yapılan kazılarda, Kurıkanlarda yani Türk mezarlarlarından çıkarılan altınlar akla durgunluk verebilecek derecededir. Altını İlmik ilmik yaparak kefen yapan bir kültür, medeniyetin zirvesine ulaşmış bir kültürdür. Altın elbiseli adam M.Ö. 5 ve 6. Yüzyıla aittir. 1969 yılında, kazıda bulundu. 2012 yılında İstanbul arkeoloji müzesinde sergilendi. Miğferi, Zırhı, Kemeri, kılıç ve hançeri, çizmesi altından örülmüştü. 20 yaşlarında bir Tiğindi.
Altından su kabında:
ichan uya üç otuz yok koltı
Utgsi tozıltı
Yani: “Tiğin (Bu prens) 23 yaşında yok oldu. Halkın başı sağ olsun” yazılı.
Veya şöyle de okuyanlar var:
“Bu Tiğin 23 yaşında uçmaklığa uçtu”.
(Atlı göçebe insanların yarattığı bu kültür batı ilim alemini şaşırtmıştır. Asya kavimli bu Türkler, İranlılar ve Çinliler tarihte yer yüzü hükümdarlığına soyunan kavimlerdir. Bu ideallerini bunların destanlarından anlıyoruz. İdealleri aynı olan bu üç millet, devamlı birbiriyle savaş halinde olmuştur. Gün olmuş birbirlerini ayrı ayrı zamanlarda gökteki tanrı adına yönetmişlerdir.
Macar tarihçi Rasonyi (1899-1984), Hun hükümdarı San Yü yeryüzü hükümdarlığını tanrının ona yardım etmesine dayandırıyordu. “Atilla Türk’ün örgütçü gücünü batıya taşıdı. Gotlar ve Vandallar gibi Roma’yı yağmalayacak gücü vardı, bunu yapmadı, barıştan yana oldu” tespitini yapıyordu.
M.Ö. 585’te Türk Kağanı Gökyüzünde nasıl iki güneş yoksa yer yüzünde sadece bir hükümdarın hüküm sürmesi gerektiğine inanıyorum. “Tek Hükümdar Türk Hükümdarıdır.” dediği Çin kayıtlarında vardır. Cengiz Han’ın da “Nasıl Gök Yüzünde bir tanrı varsa yer yüzünde bir hükümdar olmalı” şeklinde deyişi romanlara konu olmuştur.
Yavuz Sultan Selim “yer yüzü bir padişaha dar geliyor” demiştir. Yer yüzü hükümdarlığı öyküsü Orhun yazıtlarında şu şekilde kayıtlıdır:
“Tengri Tek Tengri Yaratmış Türk Bilge Kagan
(Tanrı gibi gökte doğmuş Türk Bilge Kağan)”.
Abbasi Halifesi Harun Reşit de “gök yüzünde İki Güneş olmaz” demiştir.
Kaşgarlı Mahmut şöyle demiştir:
“Tanrı Türk Kağanlığını Yer Yüzü katmanları arasına yerleştirdi. Onlara Türk adını verdi. Çağının Kağanlarını Tanrı Türklerin arasından çıkardı.”
Görüldüğü gibi Asya bozkır halklarında yer yüzü hakanlığı ülküsü vardır. Bu ülkü Türklerde, “Türk Cihan hakimiyeti mefkuresi” şeklinde daha baskındır.
Hun Kağanı M.Ö. 176’da Çin İmparatoruna yazdığı mektupta:
“26 ülkeyi feth ettim, halklarını Hun yaptım” diyordu.
Farklı kavimler Hun ilk kimliği altında yaşıyorlardı. Bu halklar; sakalar, persler, Çinliler vs. dir. Hepsi Hun’du. İmparatorluk böyle bir şeydir.
Gün oldu, Asya’da üstünlük Çin’de oldu,
Gün oldu aynı üstünlük Pers’te oldu,
Çoğu zaman da Türk’te oldu.
Firdevsi’nin yazdığı şehnameden anlıyoruz ki, “bir kavmin bir kavme üstünlüğü yoktur. Tanrı adına yeryüzü hakimiyeti her şeyin üstündedir.” diye yazıyor.
Sasani imparatoru Erdeşir, devleti kurarken Tanrı Ahura Mazda’dan el almıştır. M.S. 3. Asırda, üstünlük Perslere geçmiş, Şahpur zamanında Semerkant, Buhara, Merv, Nişabur gibi şehirler inşa edilmiştir.
Çin, İran ve Araplar yönettikleri halklara kültürlerini dayatmışlardır, inançlarını dayatmışlardır. Eğer Türkler kültürlerini baskı unsuru olarak kullansalardı bugün tüm dünya Türkçe konuşurdu ve Türk olurdu.
Ok kavramından, tarihin derinlerine daldık gittik. Ok kelimesi temel Türkçe bir kelimedir. Kitabelerin temel sözcüğü Türkçemizin en eski kavramıdır. Bu sözcük Türkçemizin tüm lehçe ve şivelerinde vardır. Sözcük kan bağını ifade eden önemli bir kelimedir. Çok sayıda Türkçe kelimelerin de kökü olsa gerek. Yakutçada “Ogo” Evlat, “Ogö” yavru anlamlarında kullanılmaktadır. Yakutça Türk’ün lehçesidir. Lehçe bir dilin bilinmeyen karanlık bir devrinde o dilden ayrılan bir koldur. Türkçemizdeki “Oğul, oğlan” gibi kan bağını ifade eden kelimelerin kökeni “ok” dur. Öksüz, babasız veya obasız anlamlarına gelir. [3]
Zeki Velide Toğan Oğuz kültürünü “ok” a bağlar. L.N. Gumilev ile Faruk Sümer de aynı görüştedirler.
Ok kelimesi, boy kavramının karşılığına denk geliyor. Ziya Gökalp ok kelimesini aşiret olarak açıklamıştır. Oğuz kelimesini ise Ok-tuz yani Ok Eri diye açıklamıştır. Çin kaynaklarında Oğuz kelimesi boylar anlamında kullanılıyor. Dokuz Oğuz ismi Çincede Boy olarak geçiyor. Ok kelimesi Türk’ün tarih öncesi kullandığı bir kelime olsa gerek. O zamanlar kan bağını ifade ediyordu. Kan bağından örgütlenmeye, millet olmaya ve devlete evrildi.
Fotoğrafta görüldüğü gibi, 1913 yılında Macarların çıkardığı Turan Dergisinin “T” harfi OK şeklinde runik Göktürk harfleriyle yazılmıştır. Derginin kapağında Türklerce kutsanan Tuğrul Kuşu Motifi vardır.
Ok kelimesi, Kuzey Türkleri üzerinden Rus diline de girmiştir. Rusçada da kan bağını ifade eder. Rus soy adlarında kullanılan “Ov” kelimesi “kerimov” gibi oktan türemedir.
Bulgaristan’ın ırkçı Cumhurbaşkanı Todor Jivkov (1911-1998) Bulgar Türklerine “Ov” lu soyadı almayı mecbur tutunca bir Türk “Ov” kelimesini soyadının sonuna eklemiş, soyadını Korkudanov olarak değiştirmiştir. Türklerde müthiş bir hiciv zekâsı vardır.
Ov kelimesi, Anadolu Türkçemizdeki “Gıl-Gil”, “oğlu” karşılığı gibidir.
“Ok” kelimesi kan bağı dışında, gelişen zaman içinde örgütlenme de ifade eden anlamlara gelmiştir. Bilge Kağan yazıtında:
“Oksuz Göktürk İli Anca Olur Ermiş”
Yani, “Teşkilatsız Göktürkler Düzensiz Şekilde Yaşarlarmış”.
Örgütsüz yaşayan bu halkı Bumin ve İstemi Kağanlar düzene sokarak Göktürk devletini kurmuşlar. Yani kan bağları aynı olan “ok”ları bir araya getirerek devlet olmuşlar. Devlet demek otorite demek. Otoriteyi Gök Tanrı adına, halkın mutluluğu adına Hakan kullanıyor.
“Aç milleti doğuruyor,
Çıplak milleti giydiriyor
Gece uyumuyor
Gündüz oturmuyor
Gün doğusundan gün batısına bir ülke kuruyor”.
Ok kelimesi hem kan bağını hem de örgütlenme ifade ederek iki önemli kavramı bünyesinde barındırıyor. Daha sonra bu kelime Türkler’in önemli bir savaş aleti olarak da Türkün yaşayış biçiminde yerini alıyor. Ok ile Yay birleşince etkili bir silah oluyor. Ok ve Yay bozkırda Türklerin acımasız bir savaş silahıdır. Ok yaydan çıktı mı Türk’ü durdurmak mümkün olmuyor.
Ok ve Yay’ı tarihte ilk defa Hun İmparatoru Mete Han kullandı. Bir Hun çocuğunun tek hedefi iyi bir okçu olmaktı. Ok, at sırtında atın en hızlı anında kullanılmalıydı. M.Ö. 220 yılında Mete Han Hun süvarilerini bir araya topladı. Askere dayalı bir devlet kurdu. Ok, yay ve ata binmeyi önemsedi. Uzunluğu 105-140 cm olan gergin yaylar icat etti. Bu silahı ataları İskitler kullanırdı. Mete han geliştirdi, düşmanlar Hun oklarını sihirli, büyülü ve tanrısal kabul ederlerdi. Mete Han’ın okçulardan kurulu özel bir bölüğü vardı, bunlara kartal savaşçıları denirdi. Kartal savaşçısı dört atışta da hedefi vurmak zorundaydı. Dört atış başarılı olursa ikinci tur sınava geçilir, bu turda at hızlı giderken geriye dönüp hedefin vurulması lazımdı. Dört atışın dördünde de isabet alması lâzımdı. Bir tek hata yapılırsa kartal savaşçısı olmanın imkânı yoktu.
Mete Han, dört tümen kartal savaşçısından asker yetiştirdi. Bunlar Çinlilere karşı hiç yenilmedi. Çin’in korkulu rüyası oldular. Mete Han’a kadar asker savaş zamanında toplanırdı. Bu çağın özelliği bütün milletlerde aynıdır. Mete han dünya tarihinde ilk düzenli kara ordusu kuran adamdır. Mete Han ıslık çalan oklar yapmayı başardı. Ok havada kaldığı müddetçe ıslık sesi çıkarırdı. Yapımında kemik, fil dişi, boynuz gibi hafif malzemeler kullanılırdı. Çinliler bu oklara dayanamadı. Girdikleri her savaşta Türklere yenildiler.
Büyük Hun Devleti, M.Ö. 220-45
M. S. 453’te Hun soylu Atilla gelişen bu Türk oklarıyla Roman’ın zırhlı piyadelerine saldırdı. Piyadelerin ellerindeki çelik kalkanlar kaplumbağalardan esinlenerek tasarlanmıştı. Tehlike anında Roma zırhlı piyadeleri kalkanlarıyla bir kaplumbağa oluyorlardı. Atilla ilk defa zırhları delen oklar icat etti. Katolon savaşında (20 Haziran 451) 24 saat içinde Roma ordusunun hepsi yok edildi ve 26 yıl sonra Batı Roma yıkıldı.
1365 yılında Çin, Moğol ve Türk işgali altındadır. Surlar işe yaramamıştır. En etkili silah yine ok tur. Daha sonraları Çin barutu buldu, barutlu silah icat etti. Böylelikle ok ve yay’ın hükmü bitti. Çinliler Türklerden kurtularak tekrar imparatorluklarına sahip oldular.
1453’de Fatih güçlü toplar yaptırdı. Çin icadı barutu kullandı. 4 mt. eninde, 30 mt. yükseklikteki Bizans surları top mermileri karşısında işlevini yitirdi, İstanbul düştü.
İnsanlar önce beni kim vuracak diye beklemedi, güvenliği için sürekli yeni silahlar geliştirdi. İkinci dünya savaşında atom bombası kullanıldı. 6 Ağustos 1945 saat 06:45 de bir şehir buhar oldu. İnsanlığın tarihi serüveni Ok’tan atoma...
Yukarıdaki metin. Muharrem YELLİCE’nin Ziya Gökalp ve Türk Töresi adlı eserinden alınmıştır.
[1] J. P. Rox, Türklerin Tarihi, Milliyet Yayınları, İstanbul
[2] İbni Haldun (1332-1406, tarihçi), Uygarlıkların Yükselişi, Ç.Tarık Dursun, Kaynak yayınları, 1984
[3] Anadolu kültüründe öksüz; anasız, yetim ise hem anasız hem babasız anlamını taşır.