Maniheizm ; Türk tarihi acısından önemli olduğundan biraz üzerinde, durmak istiyorum.
Maniheizm M.S. 216 doğan 274 te ölen 68 yıl bu dünyada kalan Çin kökenli İran’a yerleşen
“Mani” adlı bir kişi tarafından kuruldu.
Bu kişinin etkilediği kişiler Zerdüşt ve Buda dinine mensup olanlardır.
Anlatılışa göre 12 yaşında kendisine bir melek görünür 24 yaşına geldiğinde,
Peygamberliğini ilân eder, Tanrıyla konuşarak, Tanrının öğütlerini insanlara ulaştırmak ister.
O’nun görevi bu Tanrı buyruklarını yerine getirmektir.
Sasani imparatorluğunun 1. Erdeşir, döneminde, dinsel tebliğlerine başladı.
Dini yaymak için Hindistan’ın kuzey batısını seçti.
1.Şahpur Sasani imparatoru olunca İran’a döndü.
Hükümdar için meşhur eseri Şahpurgan’ı yazdı.
Önsözünde; “ İnanç esasları ve ibadetler her çağda bir Peygamber tarafından insanlara aktarılır.
Bir zamanlar Hindistan’da Buda, İran’da Zerdüşt adlı Peygamber dinlerini yaymışladır.
Batı memleketlerinde, İsa Peygamber tarafından kutsal emirler insanlara ulaştırılmıştır.
Şimdi bu kutsal emirler Tanrı tarafından, ben Mani’ye öğüt ve buyruklar indirilmiştir.
Bu emirleri yaymak Bana nasip olmuştur”
Mani, kendisini akıllıca son Peygamber olarak nitelemiştir.
İmparator 1. Şahpur’un maddi desteğiyle, dünyanın değişik yerlerine,
Yetiştirdiği tebliğcileri göndermiştir.
Kısa sürede taraflar toplayarak zamanında etken bir din haline gelmiştir.
4-8 yüzyıllarda, Fransa ve Çin’de etkin olmuş, Roma coğrafyasını etkilemiştir.
İran’da Zerdüşt inancını sarsmış. Türkistan’da II. Göktürk devletinin yıkılmasına sebep olmuştur.
Göktürk devlet bünyesindeki Uygurlar devletlerine isyan etmiş,
Göktürk devlet yöneticilerini dinsizlikle suçlayarak bu devleti yıkmışlardır.
Yerine teokratik mani inancını halkına dayatan, Bir yeni devlet kurmuşlardır.
Hakan Böğü Han genelgesi ile, Mani dini resmi din haline gelmiştir.
Halbuki yıktıkları Göktürk devletinin Hakan’ı Bilgekağan, Budistti,
Ötügen’e bir Budist mabet yaptırarak, inancını halkına dayatmak istemiştir.
Bilge vezir Tonyukuk karşı çıkmış,
“Senin halkın mabetlere sığacak halk değildir. Onlar için yer küre mabettir.
Dinini halkına dayatırsan devleti yıkarsın” diyerek, bu girişimi engellemiştir.
950 yılarında Müslüman olan Karahanlı Hakan, Saltuk Buğra Han’da,
inancını halkına dayatmıştır. Bu dayatmalar acı olmuştur.
Din ve inanç uğruna Türk’ün Kanı akmıştır. Kurdukları devletler kısa ömürlü olmuştur.
Uygur devleti yıkıldıktan sonra bile bu inanç Uygur yönetimleri ve halk arasında,
XII. yüzyıla kadar devam etmiştir.
H. Nihat Atsız yazmış olduğu “Ruh Adamı” adlı eserinde Roman kahramanı Selim Pusat ‘a Reenkarnasyon vasıtasıyla Uygur devrindeki bir bahadırın ruhu intikal etmiştir. Selim Pusat Türkeştir.
XII. yüzyıldan sonra, dinler arasındaki hakimiyet mücadelesinde; Müslümanlık,
Hristiyanlık ve Budizm galip gelmiş, savaşta maniheizm savaşı kayp etmiş, ümmeti yok olmuştur.
Manici Türkler Bozkırda yaratılan, taş eserleri Balbalları dine aykırı diye yıkmışlardır.
Moğolistan coğrafyasındaki tarip edilmiş Balballar Uygurların marifetidir.
Uygurlar kültürel tahribata sebep olmuşturlar.
Orta Asya’da Hunlar ve Türkler kendi dini değerlerine sahiptirler.
Bundan dolayı Çin devletiyle girdikleri savaşlarda hep galip geldiler.
Yabancı kültürleri benimsedikleri zaman gevşeyip yumuşadılar ve yok oldular.
Onun içindir ki Türk başbuğu Bilgekağan ,
“Mızraklılar, kılıçlılar- silahlılar hiçbir yerden gelmez. Onları siz kendiniz çağırırsınız” der.
Birinci Göktürk devletinde Türkler, Çinli kızlarla evlendi. Çocuklarına Çince ad verdi.
Kendi kültürünü unuttu, başkalaştı. Başkalaştı da ne oldu?
“Gelinlik kızları Cariye yiğit oğlanların köle oldu.
Kanları sular gibi çağıldayıp aktı. Kemikleri dağlar gibi yığılıp yattı.”
Kitabelerdeki bu ifadeler ibret verici.
Türk milleti çok kültür ve medeniyet değiştirerek, ayakta kalmayı başarabilmiş bir millettir.
Orta Asya’da Göktürk Hakanlığının yıkılışından sonra,
Türk milli bünyesinde başkalaşımlar Baş gösterdi.
Göçebe Türkler Batıdan değişik kültürler ve dünya görüşleri almaya başladılar.
Uygur Türkleri İran’dan Manihaizm’i diğer göçebe Türkler Suriye’den Nesturizmi ,
Arabistan’dan İslamı, Tibet’ten Budizmi aldılar.
Çinden alınan din ve kültür değil, ipek, seramik kap kacaktır.
Türkler Çin kültürüne hep mesafeli durmuşlardır. Çin ile kültürel ilişkiye giren kavimler yok olmuştur.
Çinlilerle Türklerin hayata bakış ve yaşayışlarında hiçbir benzerlik yoktur.
Çinli Türk’ü asimile edemez, kendine benzetemez.
1. nci Göktürk devletinde, bu benzeyişin faturası yüksek olmuştur.
Çinlilerle kökten yaşayış ve inanç biçimimiz uyuşmaz.
Çinliler babalarının hanımlarını kendi anneleri kabul ederler.
Türkler sadece kendi annelerini “Anne” olarak kabul ederler.
Büyük kardeş öldüğünde ortada kalan dul karısı, küçük kardeşinin eşi olur.
Hissi yakınlık olmasa bile bu töresel bir zorunluluktur.
Çinlilerde kadın çalışmaz, kadın neslin devamını sağlayan ögedir.
Türklerde, yani Bozkır insanında kadın, evin tüm işlerini ve kırsal işleri yapan;
Erkeğinde yoldaşı olan canlıdır. Evin direğidir.
Çinli ile bir arada yaşayabilmek için Çinli olmak gerekir.
Doğu Türkistan Uygurları, Çinli olmamak için hâlâ direniyorlar, yok olup başkalaşmıyorlar.
Bu da töre ve inanç beraberliği gerektirir. Türklerle Çinliler Bozkırda üç bin yıldır savaş halindedir.
Türkler, Moğollar, Mancurlar, Tungus halkları Çine yakın halklar değillerdir. Çini sevmezler.
Moğolistan pazarında şimdi bile bir Çinli yalnız gezemez. Hemen döverler.
Bozkırda oluşan tarihi kader, bu halklarla Çinlileri düşman etmiştir.
Bozkırlıların akınlarına karşı yapılan, Çin seddi bugün bile düşündürücü bir savunma hattıdır.
Maniheist inancındaki insanlar İran’da Horasanda Müslümanların kılıçlarından zor kurtuldular.
Doğuya doğru kaydılar. Çinlilerde onlara hiç müsamaha göstermedi. Kılıçtan geçirildiler.
Dünyada kan din ve ideolojiler yüzünden akar.
Böyle bir ortamda Uygur Hanı 766 da Mani tebliğcisini çağırarak, dini yaymasına müsaade etti.
Hakan’a göre; tebliğci Uygurlara hakikat yolunu açacaktı.
” Uygurlar Maniheizm yüzünden tüm komşularıyla kavgalı hale geldiler.
Çinli Konfüçyüsler, Kırgız Şamanları, Hristiyanlar ve de Müslümanlar, İnanç yüzünden,
Uygurlara düşman oldular. Mani Uygurlar, Buda’ya Şeytan dediler.
Diğer din mensuplarını kâfir ilan ettiler.
Uygur devleti öyle bir şeri hükümler uyguladı ki halkına; et, hatta süt’ü bile yasakladılar.
Perhiz günü oruç günleri icat ettiler. Maniheizm dini halkıyla da uyum sağlayamadı.
Aydınlık dini olarak Bozkıra yerleşen bu din, Türk’ün karanlığı oldu. Uygur Türklerini çölde boğdu.
Türkler tek Tanrıya inanırlardı. Deistiler. Kabile ruhu önemliydi. Tabiatın ruhu vardı.
Kabilelerin yüzyıllardır inanageldikleri kötü ruhları vardı. Yak, içkak, çulmuş ve albastılar gibi.
Bu kötü ruhlardan kurtulmak için Gök Tanrıya inanmak istiyorlardı.
Maneheizm mistik olmasına rağmen Ateisti- Tanrı tanımaz bir din di.
Bu inançta Tanrıya yer yoktu. Karanlık ve aydınlık Tanrının yerini almaktaydı.
Karanlık devamlı aydınlığı istila etmeye çalışır. Aydınlık karanlığın içindeki ışık kümeleridir.
Maniheiste göre; karanlığın içindeki, bu ışık kümeleri kurtarılmalıdır.
Maniheistler ruhun ölümüne inanmazlar. Reenkarnasyon yani Tenasûh’e inanırlar.
Onlara göre dünya sevgiye hizmet etmez. Dünya felaketin sonucudur. Dünya yok edilmelidir.
Bu anlayışları, Roma’da, İran’da Çin’de nefretle karşılandı.
Maniheist olmayan insanlar kötüdür. Uygurlar, bu dini devlet dini olarak kabul etti.
Koca ülkede Mani Şeriatı takibatı başladı. İnançları yüzünden insanlar devlet zulmüne uğradı.
8. yüzyılda Konfüçyüs öğretisinin hâkim olduğu Çinde Hristiyanlık serbest oldu, Maniheizm yasaklandı.
7-8 yüzyıllar 16 yüzyıllar gibi Türk yüzyılıdır. Moğolistan’ın doğusundan Berlin’e kadar yönetim
Türk soylu halklardadır. İnançları onları parçaladı böldü.
Uygurlarda 795 yılında Kutlug Hanın manevi oğlu tahta geçti.
Maniheist din büyüklerince O’na sınırsız yetkiler verilmedi. Din Papalık gibi kurumlaşmıştı.
…. Devlet idaresinde Maniheist kurallara göre hareket edecekti Hakan.
Yani politika Mani din adamlarının kontrolünde olacaktı.
Böylece kabile federasyonu Uygur devleti “Teokratik” bir idare şekline büründü.
Batıdada Kiliseler bağımsızlaşmış. Devlet Teokrikleşmişti. O çağlarda.
840 yılında Teokratik Uygur devleti tarihin karanlığına din ve inanç kavgaları yüzünden gömüldü.
Gerçi Mani dini Uygurların şehirleşmesini sağlayan önemli bir etken olmuştur.
Yerleşik bir devlet haline gelmişlerdir. Çamurdan tuğla ve kiremit pişirerek,
Karabalsağun’a görkemli bir devlet sarayı yapmışlardır.
Saray yıkıntılarından aldığım 1500 yıllık tuğla örneği sapasağlam ofisimi süslemektedir.
Uygur, sanat, felsefe ve edebiyatının gelişmesinde, Maniheizm büyük katkısı olmuştur.
Fakat bu höşgörüsü olmayan din Uygurların sonunu getirmiştir.
Böylece orta Asya Türklüğünün 200 yıllık karanlık çağı başladı.
Uygurlar, Kidan Hanı Eluy Ambagan’ın hakimiyetine girdi.
Uygur Türklerinin sonunu getiren Maniheist akideye göre;
“Puta tapınma, yalan söyleme, zina, canlıları öldürme cimrilik ( veren el olmama)
Büyü, dinden Şek ve şüphe etmek. Aldatmak, dini konuları alaya almak yasaktı.”
Sabah öğle-akşam yatsı olmak üzere dört vakit namaz vardır.
Gündüz namazları güneş’e, gece namazları ay’a dönülerek eda edilir.
Namazdan önce su veya toprakla abdest alınır. Yılın bir ayında 30 gün oruç tutulur.
Ölüm sonrası adaletli bir yargıcın huzurunda hesap verileceğine inanırlar.
Günahların tartılacağı bir terazi vardır. Günahlar önceden Melekler tarafından dünyada tespit edilmiştir.
Maniheist insan için üç yol vardır.
- Hayat yolu, Bu yol cennettir.
- Kargaşalı yol, Ruhun dünyaya dönüşü.
- Ölüm yolu, Karanlığa gömülme, karanlıkta yok olma (cehennem)
Barthold’un anlatısına göre;
“Uygurların Mani dinini kabul etmeleri Türk tarihi açısından önemlidir”.
Hristiyan ve Budist misyonerlerde Uygur Türkleri üzerinde çalışıyorlardı.
Türkler yabancı dinlere karşı soğuktu. Uygur Hanının Mani dini devlet dinini olarak,
Halkına dayatması, ilk defa Şamanlıktan başka bir dine topluca geçişti ki, Bu pek kolay olmadı.
Türk Şaman inancı ile, Mani inancı arasında uyuşmazlıklarda fazla idi.
Ahlaki prensiplere dayalı bu iki dinde farklılıklar vardı.
Şamanlara göre, düşman öldürmek sevaptı. Ahirette faydası vardı.
Öldürülen kişi onun hizmetçisi olacaktı. Öbür dünya inançları vardı.
Mani inancında adam öldürmek değil, hayvan eti yemek bile yasaktı.
Etebor Uygurlar bağ bahçe yapar olmuşlardı.
Daha önce et yiyen insanlar şimdi sebze ve pirinç yiyecekti.
Mani dini taraftarları Babilden gelirken inançlarıyla beraber Alfabelerini de getirmişlerdi.
Soğotca olan bu alfabeyi Uygurlar kendi yapılarına uygulayarak Uygur alfabesini oluşturdular.
Uygurlular İslamiyeti kabul edince Arap alfabesi kullandılar.
Yusuf Has Haçib’in yazdığı, Kud ad Gubilik eseri, Uygur alfabeleriyle yazılmıştır.
Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonraları, daha 13 yüzyıla kadar bu alfabeyi kullandılar.
Cengizhan’da bu alfabeyi öğrenerek hükümranlığında alfabeyi yaşattı.
18 harfli bu alfabede üç tane sesli harf vardır. Sağdan sola doğru yazılır. Harfler birleşik dizilir.
Türk’ün ses düzenine fonetiğine uygun bir alfabe değildir.
Uygurlarda, Zerdüşt dini tüm ülkede; Maniheizm sadece başkette idi. Zamanla tüm ülkeyi kapladı. Millet sosyolojik olarak değişti. 869 da ölen Arap Edip söyle diyor;
“Uygurlar Mani dini kabul edinceye kadar, cesur ve asker bir milleti, Karluklularla mücadelelerinde,
Sayıları az olsa bile galip geliyorlardı. Mani dinini kabul ettikten sonra malup olmaya başladılar. “
Kaşkarlı Mahmut zamanında Uygurlar Hristiyan’dı ve Budist’ti.
İslamiyet yavaşça batı tarafından Uygur Türklerini gıdıklıyordu.
İslamiyetin Uygur Türklerine intikali 820-1000 yılları arasında olmuştur.
X. yüzyılda Arap Seyyahlar, Türkleri İslamiyet’e yabancı barbar Müslüman düşmanı olarak Tanımlıyorlardı. Mani inancında beş emir vardır. Uyulması mecburidir.
- Oruç tutmak
- Dua etmek (namaz)
- Hiçbir canlı öldürmemek
- Zekat vermek ( Yani fakirlere yardım)
- Yalan söylememek
Önemli üç mühür kuraları vardır. Bu kural, Eline, Diline, Beline hâkim olma kuralıdır.
Bizdeki Hacı Bektaş Veli düsturu gibi.
İran da neşet eden Türk coğrafyasında etkin olan Maniheizm dışında.
İran’da etkin olmuş, diğer dinler şunlardır.
Mazdekizm : Maniheizmden türeme bir inanç sistemi.
Mazdeki adında ki bu bilgin Yunan felsefesine vakıf bir insandır.
Nişabur’da doğmuştur. İran’da siyasi ve mali krizlerin baş gösterdiği bir zamanda var olmuş,
Ve başarılı olmuştur. Sosyalist anlayışta fikirleri ve doğmaları vardır.
Yahudilik: Sasani imparatorluğu sınırları içerisinde Babil ve Fırat’ın doğusunda hakim olan, bir din.
Budizm: Hristiyanlıktan önce İran coğrafyasında var olan bir din.
Zerdüşt inancı karşısında İran da yenilgiye uğramıştır.
Buhara halkı Budist, Zerdüşt ve Şamandı. İbn Kuteybey’in kılıcıyla Müslüman oldular.
Hristiyanlık; batı İran’da taraftar buldu. 750 de Talast’a kilise olduğu söylenir.
Bizans imparatoru Konstantin Hristiyanlığı, devlet dini olarak kabul edince,
İran’da ki Hristiyanlar, Bizans yanlısı olmaya başladılar.
Devlete isyan ettiler. İşkencelerle bastırıldılar.
İran’da Zervanizm, Mitraizim gibi Maniheizden türeme dinlerde ortaya çıkıp taraftar bulmuştur.
Bu dini gelişimlerden İran ve Türk halkları ortaklaşa etkilenmişlerdir.
Bu kültürel harmanlama ile islami devrede de çeşitli dini akımlar ortaya çıkmıştır.
NOT: Çalışmakta olduğum İran adlı kitaptan bir bölüm.
KAYNAKLAR 1- PRF. DR. NİMET YILDIRIM-İRAN KÜLTÜRÜ. PİNHAN YAYINCILIK. BİRİNCİ BASIM 2016
2- BERNARD LEWİS- ORTA DOĞU - ARKADAŞ YAYIN EVİ 9. BASKI 2013
3- W. BARTHOLD- ORTA ASYA TÜRK TARİHİ HAKKINDA DERSLER
4- L.N. GUMİLÖV- HAZAR CEVRESİNDE BİN YIL
5- L.N. GUMİLÖV- ESKİ TÜRKLER
6- MİRCEA ELİADE- ŞAMANİZİM-İMGE YAYINLARI 3.BASKI