MİLLİ GURURU SAVUNAN ROMANTİK KOMÜNİST İNEBOLU YOLLARINDA
Milli heyecanı O’nu Anadolu’ya atıverdi.
Söyle anlatır.
Anadolu’ya geçtim. Millet sıska Atlarıyla, Nuh’tan kalma silahları,
Açlığı ve bitiyle savaşıyordu, Yunan ordularına karşı.
Milleti ve savaşını keşfettim. Şaştım, korktum, sevdim.
Anadolu çepçevre düşmanla sarılı idi, batıdan Yunanlılar, güneyde İtalyanlar,
Suriye sınırında Fransızlar, doğuda İngilizlerin desteklediği Ermeniler.
Karadeniz kıyısı İngilizlerce abluka altındaydı.
Batı Trakya Yunanlıların ellerindeydi. Boğazları, ittifak devletleri kontrol ediyordu.
Türk’ün kara günleriydi. Boyun eğilemezdi.
1921 günü Nazım Hikmet, Valâ Nurettin, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz Çamlıbel,
Anadolu hareketlerine katılmak için İstanbul’dan ayrıldılar.
İstanbul’dan İnebolu’ya …
İnebolu’dan Ankara’ya yayan yol aldılar.
İnebolu da; Komünistlik fikrini, Sadık Ahi adında boynunda kırmızı bir atkısı olan adam,
Aşılayacaktır Nazım’ı.
Sadık Ahi,
Nazım; “Sana ihtilal nutukları akmak ne güzel yakışır” demiştir.
Nazım şöyle anlatır bu olayı.
Alnı yukarda
kırmızı boyun atkısı rüzgârda,
yürüyor.
Yürüyor adım adım
Yürüyor ağır ağır
yürüyor...
Rüzgâr deniz gibi köpürüyor
esiyor deniz rüzgâr gibi.
Akıyor iki yandan ışıklar
düşen yıldızlar gibi.
Sesler geliyor derinden
kalbin uzak sahillerinden:
-Nereye gidiyorsun yavrum benim nereye?
Dön sevgilim,
dön kardeşim,
dön evimin erkeği, dön geriye..
Yürüyor o
ıslıkla kızgın bir ölüm marşı çalarak.
Yürüyor o
gövdesi bir gemi gibi yükselerek, alçalarak.
Nazım Marksist düşüncelerin adlarını Sadık Ahi den işitti ilk kez.
İnebolu Ankara yolculuğu dokuz gün sürdü.
Bu yolculukta Nazım Anadolu’yu tanıdı. Anadolu şairlerinin anlattığı gibi değildi.
Anadolu gerilik, cahillik, yoksulluk ve Karanlıktı...
Halbuki Mehmet Emin Yurdakul da Anadolu “Yeşillik ve mümbitti”
Mehmet Emin şöyle anlatıyordu Anadolu’yu.
Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.
Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın:
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın;
Derileri çatlak, bağrı kapkara,
Sağ elinin nasırında bir yara
Başında bir eski püskü peştemal
Koltuğunda bir yamalı boş çuval...
........................
-Ne o bacı?
- Ot yiyoruz, n'olacak! ..
Faruk Nafiz Çamlıbel han duvarlarında anlatır Anadolu’yu.
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Nazım Hikmet; Anadolu’ya şöyle bakar.
İNEBOLU
İki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu,
Öyle yükselmişiz ki, sahilde İnebolu
İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı.
Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı.
Evleri birbirine giren şehri içinde
Ufuklar genişledi önümüzde git gide;
Denizi kucaklayan iki açık kol oldu.
Rüzgar esti denizin suları yol yol oldu.
Yığılmıştı yollara yığınla yaprak;
Yaprakların üstünde sendeleyip kayarak
Dağın son kayasının dibine varabildik.
Bu tepede bu kaya mağrur bir baş gibi dik!
Çıkıp onun üstünden bakabilirsek eğer,
Güzel İç Anadolu görünecekti bize.
Bunu nakşetmek için bir anda kalbimize
Son adımı atmadan gözümüzü kapadık.
Gözümüz açılınca karşımızdaydı artık
Sisli vadileriyle rüyalı Anadolu.
Görüyorduk uzaktan dereye inen yolu;
Sağ yanında bir çayır, solda çam ağaçları.
O kadar yakın ki dağların yamaçları
Dereye düşen bahar bir daha çıkamamış.
Nazım; cepheye gitmek istiyordu.
Cepheye değil Bolu’da bir okuldu, öğretmen olarak görevlendirildi,
Nazım ve Vala Nurettin.
Cepheye gönderilme istekleri kabul edilmedi.
Bolu’da Ağır Ceza reisi Nazım’ın Rusya’ya gitmesini öneriyor.
BİR SONRAKİ YAZI; MOSKOVAYA TAHSİL İÇİN GİDİŞ
Kaynak: 1- Ekber Babayev
Ustam be Ağabeyim Nâzım Hikmet
2- Bilim Ütopya
Nâzım Hikmet özel sayısı
3- Hikmet Birant
Alıç Ağacı ile Sohbetler
4- Aziz Nesin’in Nâzım Hikmet anıları