HÜDA PAR, Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” adı altında bir toplantı düzenledi ve 15 maddelik çözüm önerisi sundu. Bu 15 madde incelendiğinde çözüm önerisinden çok, milletin birlik ve beraberliğini bozacak ihanet belgeseli niteliğindedir.
Bildirgede Kürt sorunu için “Sadece bir asayiş/şiddet veya terör meselesi değil; tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir” denildi.
İsrail Dışişleri Bakanı da “BOP gerçekleşmesi için Kürtler ve Dürziler başta olmak üzere azınlıklarla müttefik olmayı amaç edindiklerini” söylüyor. Daha ne desin? HÜDA PAR ve PKK’nın İsrail’in hedeflerine hizmet eden paravan kuruluşlar olduklarını Kürtler ve Türkler idrak etmelidir.
HÜDA PAR, Kürtlerin yeni bir anayasa ile anayasal güvenceye kavuşmasını ve ana dilde eğitim talep ediyor. Mevcut anayasanın vatandaşlık bağlamında Türk tanımına karşı çıkarak anayasanın değiştirilmesini ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmasını istiyor. Tabi ki, Anayasa’nın ilk 4 maddesini de tartışmaya açıyor.
HÜDA PAR, “Kürt-Türk birlikteliğinin yeniden yazılması gerekiyor” ifadesi ile Türk tarihinin ve edebiyatının yeniden yazılmasını öneriyor. Türkler ile Kürtlerin bir millet yerine, ayrı milletler olduğunun altını çiziyor! Yani Türk milletinin birliğine ve ulus devletin temeline dinamit koyuyor.
“Kürtler arasındaki sınırlar sembolik hale gelmeli” ifadesi ise ülkenin demografik yapısının bozulmasını amaçlıyor. Yani Türklerin azınlığa düşürülmesinin önünü açmayı hedefliyor. Zira sınırlar bir ülkenin egemenliğini temsil eder ve namustur. Ülkemiz sözde büyütülür gibi gösterilerek yok edilmeye çalışılıyor. (Tarihteki Sümerler ve Akatlar olayı ders olacak niteliktedir.)
HÜDA PAR, Sykes-Picot sınırlarının sembolik hale getirilmesini öneriyor. Parti, Kürtler arasındaki insani, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesini savunuyor. Yani başka bir ifadeyle, özerklik talep ediyor.
Sykes-Picot Antlaşması nedir? Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında yapılan gizli bir anlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları paylaşılmış ve Orta Doğu’nun sınırları yeniden belirlenmiştir.
HÜDA PAR; Vekalet savaşları ile kan gölüne dönen Ortadoğu devletleri ile Türkiye arasındaki sınır perdesinin tamamen kaldırılmasını ve Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına saplanmasını savunuyor. Biliyoruz ki, teröristler Ortadoğu’da eğitim alıp Türkiye’ye gönderilmektedir.
HÜDA PAR, “Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan’da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedirler. Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır” diyerek aba altında sopa gösteriyor. Yani Türk devletini tehdit ediyor.
Kürtler ve Türkler bu çatışmaların müşterek mağdurudur. Yıllarca emperyal devletlerin taşeronu olan PKK yüzünden bölge yeterli düzeyde kalkınamamış, Bölge insanı mağdur edilmiş, ülkenin çok önemli kaynakları terörle mücadeleye ayrılmış, binlerce güvenlik görevlisi ve sivil şehit olmuştur.
HÜDA PAR bildirisinde; “Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslami değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır” denilmektedir.
Türkiye dindar ve siyasal İslamcı kadrolar tarafından yönetilmektedir. Ve HÜDA PAR milletvekilleri, Meclis’e AKP sayesinde girmiştir. Bu durum onlar için yeterli gelmemiş, cüret ve pervasızlıklarını giderek artırmıştır. Amaçları dini değerleri korumak değil, şeri esaslara dayalı Kürtçü-İslamcı bir devlet kurmaktır. Kürtlerin dini hassasiyetini bilen emperyal devletler; PKK ile aynı amaca hizmet eden dinci bir yapıyı da harekete geçirmişlerdir.
HÜDA PAR, “Kemalist resmî ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin Kürt meselesi için bir çözüm enstrümanı olmadığı bilakis bu yöntemin Kürtlerin sahip olduğu beşerî ve siyasi gücü kriminalize ettiği ortaya çıkmıştır” ifadelerini kullanıyor.
Bu satırları okuyunca rahmetli Gaffar Okkan suikastını ve domuz bağı ile işkence ile öldürülen masum insanlar aklıma geldi. Zira HÜDA PAR, Hizbullah isimli eli kanlı bir örgütün uzantısıdır. Ve bu açıklama PKK’nın silahlı eylemlerini meşrulaştırmaktadır.
Yine HÜDA PAR mensubu Mersin milletvekili zat, Atatürk’ün kurduğu gazi Meclis’te Atatürk’e dil uzatmıştır.
HÜDA PAR bildirgesinde; “İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmî ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir” denilerek bölücü ve bölgeci bir Parti olduğunu ortaya koymaktadır. Hani “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan” söylemleri nerede kaldı? Böyle bir anlayışla ittifak yapmak ve aynı cephede olmak hiçbir vatanseverin hazmedeceği durum değildir.
Türkler, tarih boyunca kimsenin inancına ve kimliğine müdahale etmemiştir. Öyle olsa ortada ne Kürt ne de Kürtçe kalırdı. Biz Kürtlerle din ve kültür birliği olan bir milletiz. Kürtlerin ve Türklerin Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi kritik süreçlerdeki tarihsel birliktelikleri unutulmamalıdır.
HÜDA PAR bildirgesinde; “Devlet, Kürtlerin büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said–i ve PALEVİ gibi Kürt âlimlerden özür dilemeli” diyor. Şeyh Sait, İngilizlerin desteği ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne “din adına” isyan etmiş biridir. Diğeri ise Türk devletini “TAĞUT” olarak nitelendiren şeriatçı bir dincidir. Koskoca Türk devleti bunlardan mı özür dileyecek? Selahaddin Eyyubi gibi kahramanları dile bile getirmiyorlar.
Ülkenin sorunlarını dile getiren gazetecilerin, siyasetçilerin tutuklandığı… Sosyal paylaşımı nedeni ile insanların bir gece ansızın gözaltına alındığı, özgürlüklerin kısıtlandığı canım ülkemde yönetenlerin; HÜDA PAR gibi bölücü ve dinci yapılar karşısında sessiz kalması düşündürücüdür. Düşündürücü olduğu kadar da endişe vericidir.
Devam edeceğiz…