MHP lideri Bahçeli’nin önce DEM milletvekilleri ile Meclis’te el sıkışması, sonrasında da APO denen terörist başını mecliste konuşmaya davet ederek bir süreç başlatması kamuoyunda infial ve şaşkınlık yarattı.
Geçmişteki mesleğim gereği, bir plan ya da program açıklandığında, aceleci davranmak yerine temkinli ve şüpheci yaklaşmayı tercih ederim. Zira fotoğrafın bir parçasına bakıp karar vermek insanı genellikle yanıltır. Resmin bütününü görmek ve değerlendirmek gerekir.
Benim bu şüpheci davranışımı görenler, hemen soruyor: “Sen barışı istemiyor musun?” Barışı neden istemeyelim? Yıllardır terör yüzünden ülke kaynakları heba edilerek kardeş kardeşe kırdırıldı. Bölgede fabrika bacaları tütmesi, sosyal hayatın canlanması ve bölgenin tarihi-coğrafi güzellikleri turizme açılması gerekirken…Bölgede kan ve gözyaşı hiç dinmedi.
İtirazımız barış ve özgürlüklere değildir. Barış ve özgürlüğü, sadece Kürtler değil Türkler ve farklı kesimler de istemektedir. Özgür bir toplumda barış ve refah içerisinde yaşama isteği her vatandaşın hakkıdır. Ülkenin demokrasiye, hukuka, adalete, refaha ve sosyal barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
İtirazımız; yıllardır terörün kanı ile beslenen Kürt ve Türk düşmanı PKK elebaşısı Abdullah Öcalan’ın, “barış ve özgürlük elçisi” olarak lanse edilmesinedir.
Kadim devlet geleneğinde teröristle aynı masaya oturmak yoktur. Bunu defaten Cumhurbaşkanı Erdoğan haklı olarak dile getirmiştir. Nasıl oluyor da İmralı canisi; demokrasi, hukuk ve özgürlük söylemleri ile kadim Türk devletine yol gösteriyor?
Hani teröristle aynı masaya oturmayacaktık?
İktidar cephesinin İmralı olayını ivedilikle gündeme getirmesi, DEM cephesinin geçmişte yaşananları görmezden gelip, barışçıl ve özgürlükçü edası ile partiler arası görüşmelere başlaması, ağır eleştiriler yaptığı iktidara gülücükler dağıtması, Bahçeli’yi abartılı bir şekilde yere göğe sığdıramaması normal değildir.
“Düğün değil bayram değil eniştem beni niye öptü” derler adama.
O Bahçeli değil miydi, “DEM Kapatılsın!” diye avazı çıktığı kadar bağıran? Ne oldu da bu durumdan DEM ve PKK’lılar ile “halay çekme” seansına geçildi? Bu süreç; ABD destekli, din soslu terör örgütü El-Nusra Cephesi’nin liderliğindeki gurupların hiçbir çatışma ve direniş olmadan Suriye’yi ele geçirmesi ile ivme kazandı.
Siyasal İslamcıların öve öve bitiremediği Ahmet Şara ABD ve İsrail’e bağlıdır. Onların talimatı ile vekalet savaşlarını yürütmüş, karşılığında Suriye Devlet Başkanlığı koltuğuna oturtulmuştur.
Birçok İslam ülkesi liderleri gibi.
ABD, İsrail ve İngiltere’nin başını çektiği emperyalistler… Kuklaları ve kanlı maşaları olan ve kendilerine verilen rolü tamamladığını düşündükleri PKK’nın feshedilmesini ve yeni güçlerin devreye sokulmasını, planları gereği istediler. Bunun karşılığı olarak neler vaat edildi?
Bu Büyük İsrail Projesinin yeni safhasıdır. Amerika’nın isteği ile adını PYD/YPG olarak değiştiren PKK, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında, ağır silahlarla donatılıp Suriye’nin en verimli topraklarını, petrol bölgesini ele geçirmiştir.
Şimdi de SDG, sözde askeri gücünü Suriye Ordusu’nun emrine vermek üzere Ahmet Şara ile anlaşmıştır. SDG ve kurmayları Suriye Ordusu’nda etkinliğini artıracak ve orduda subay kadrosunda hızla yükseleceklerdir. Sıkı durun! Suriye askeri üniformalı SDG güçleri, sınır boylarında sözde Suriye topraklarını koruyacaktır. Tabi ki, ABD’nin çöktüğü petrol yataklarını da…
Abdullah Öcalan’ın çağrısının pili bitmiş ve yıpranmış PKK’yı kapsadığı açıktır. ABD’nin General rütbesi verdiği Mazlum Abdi denen terörist, Öcalan'ın çağrısının, Suriye'deki Kürtlerle ilgili olmayıp Türkiye'nin iç politikasıyla ilgili olduğunu belirterek, SDG’nin silah bırakmayacağını açıklamıştır.
SDG ve Suriye Devlet Başkanı Ahmet Şara’nın anlaşması da bu tezi doğrular niteliktedir. SDG, artık ayrı bir silahlı güç değildir. Lakin ABD ve İsrail’in kontrolünde, Suriye ordusu içerisine kamufle edilmiş, silahlı bir güç olarak efendilerine hizmet edecektir.
Öcalan, barış elçisi edası ile ateşkes ve fesih ilan etse de Kandil’de açıklama yapan PKK sözcüleri; Öcalan’ın ateşkes ilanını belli şartlarla kabul ettiklerini kabul etmişler ama “Önder Apo, T.C. elinde rehin bulunmaktadır” demişlerdir.
Kandil; “Demokratik siyasetin önünün açılmasını, Öcalan’ın serbest bırakılarak toplanacak olan PKK Yürütme Konseyi’ne başkanlık etmesini, kendilerine karşı silahlı saldırı olmamasını, cezaevinde olan PKK’lıların affedilmesini” istemiştir. Bu açıklamalar karşısında, “şartsız ve koşulsuz silah bırakacaklar” diyen Bahçeli, “Kandil’den yapılan açıklamalar baştan sona değerlidir” demiştir.
Erdoğan bu sürece nasıl rıza gösterdi? Suriye’de son günlerde yaşanan mezhep çatışmalarını ve Öcalan’ın çağrısını değerlendirmeye;
Devam edeceğiz.