Hicretten 200 yıl sonra tasavvuftan söz edilmiştir.
Felsefi etkilerle gelişmiş marka olmuştur.
Kur’anda ve Sünnette yeri yoktur.
Sahabe zamanında tasavvuf ve mutasavvıf yoktur.
Öyle bir girişim ve toplulukta Mekke ve Medine’de yoktur.
Hicretin 300.ncü yılında mutasavvıfların sayısı artmış.
Giderek tasavvuf islam dışı bir öğreti haline gelmiştir.
“Sufi” kelimesi yani tasavvuf ehli kişi
Fars ve Türk şiirinde, zaman zaman
Münafık dindar, “Ahlaksız, özgür düşünen “
Anlamlarına kullanılmıştır.
Hicret 3.üncü yüzyılında,
Sufilik – Tasavvufî boyut kazanmış, taraftar bulmuştur.
Sebebi ; Yunus’un tarif ettiği Molla Kasım’ların
Kaba sofuların yönetimle iş birliği yaparak
Halkı ezmeleridir. Bu işi Tanrı adına yapmalarıdır.
Tasavvufçular,
Tanrıya bakışın açısını değiştirmişlerdir.
Tanrı’yı korku değil de sevgi öğesi olarak algılamışlardır.
Arka planında yunan klasiklerinin Darül Hikmelde
Okunmasıyla gelişen felsefi fikirler vardır.
Budizm ve Eflatundan beslenerek yeni bir görünüm kazanmıştır.
H. 245 yılında El Mısri bu anlayışı geliştirmiş
Müritleri olmuş, müritlerinden şeyhler türemiştir.
Müritler şeyhlere kayıtsız şartsız bağlanmaya başlamışlardır.
Ebu Yezit al- Bestami H.261
“Üstadı olmıyanın Üstadı Şeytandır” demiştir.
Hocası el- mısrı: “Şeyhe itaat Allah’a itaatten daha iyidir” demiştir.
Ta o zaman konulan bu kurallar devam edegelmektedir.
“Şeyhi olmayanın Şeyhi Şeytandır.”
“Aklı olmayanın Şeyhi olmaz”
Aklını kullanma becerisi olanın şeyhe ihtiyacı yoktur.
Lüzumsuz telkin, doğru gibi algılanagelmiştir bin yıldır.
Von Krems’e göre:
Tasavvuf iki kaynaktan beslenmiştir.
- Hristiyan ruhbanlığı
- Hind Budizmi
Gerçekten Hic.3.üncü yüzyıl mutasavvıfları
Halis Muhassibi, Zunnun El Mısri,
Beyazit –El Bestami, Cüneyd-i, Bağdadi’de
Hind ve İran tesirini görürüz.
Firdevs’inin Şahnamesi incelendiğinde görülüyor ki;
İslam öncesi İran’da tasavvuf var.
Dört unsur var.
Vahdete ulaşma var.
Dört unsurla hemhal olma, Yok olma.
Tanrı olma inancı var.
Hind felsefesinde “ Nirvanaya” ulaşma.
Nirvanada yani ana varlıkta yok olma var.
Bu ilk dönem tasavvufçuları Hind ve İran’dan etkilendiler.
Hallac-ı mansur ” Bu devrede etkindir.
“Enel hak“dedi.
Yani “Ben Tanrı’yım”.
Derisi yüzülerek öldürüldü.
Hartman 1916 yılında “ Der islam” dergisinde
Yayımladığı “ Tasavvufun Kaynağı” adlı
Makalesinde,
Tasavvufun, “Hind Felsefesinden, Yahudi kabalasından
Hristiyan ruhbanlığından, yeni Eflatunculuktan beslendiğini” söylemiştir.
Tamamen bence doğrudur.
Bütün bu unsurları özümleyen mutasavvıf
Cüneydi El Bağdadi’dir.
O’na sormuşlar
Tanrı nerdedir?
“Cübbemin altındadır” demiştir.
Bakanlar bana gövdemi görürler
Ben başka yerdeyim.
Gömenler benim gövdemi gömerler
Ben başka bir yerdeyim.
Aç cübbeni Cüneyd
Ne görüyorsun?
Görünmiyeni
Cüneyd nerde?
Cüneyd ne oldu?
Sana bana olan
O’nada oldu.
Kendi cübbesi altında
Cüneyd yok oldu.
Diye anlattı.
Cüneydi bağdadiyi
Asım Asaf Çelebi.
Cezbe ve Fenafillah, enel- Hak anlayışı.
İlk dönem mutasavvıflarına hastır.
Cüneydi Bağdadi ve Hallaç-ı mansur gibi
Bu ifadeler daha sonraları o denli derin
Horosanlı, Zerdüşt dininden islama geçmiş
Beyazıt el Bestami “Vahdet-i vucud” düşüncesini
Tasavvuf içine sokan kişidir.
Aynı anlamlara gelen Hikmet( teosofi) eğilimleri
Yunan düşünce sisteminin özelliğidir.
Daha sonraları M.S. 1200’larda tasavvufu şekillendiren
Adam. Muhiddin-i Arabi’dir.
Fususu’l – Hikem en önemli eseridir.
Eserinde Vahdet-i vucud anlayışını sistemleştirmiştir.
Bu sisteme “Tasavvufi ıstılalar” denmiştir.
Batıni İsmailliler – Hasan Sabbah İsmail’idir.
Alamud Kalesinde kök söktürmüştür.
Büyük Selçuklu Sultanı Melihşah’a
Veziri Nizam-ül mülkü öldürtmüştür sokak ortasında…
Hasan Sabbah Aristo ve yeni Eflatuncu
Anlayış,ı dini anlayışında özümleyen kişidir.
Ömer Hayyam’ın okul arkadaşıdır.
Hazar çevresinde devlet kuran, Karmetiler.
Samanoğulları, Fatimiler üzerinde etkin olmuştur.
İbn-i Arabi ise kendisinden önceki Sufilerden yararlanmış.
Meşsai Felsefesi, Hristiyan gnostisizmi ,yeni Eflatunculuk,
Stoacılar Yahudi kabalasını oluşturan
M.Ö.2 yüzyılda yaşayan Philon isimli filozoftan etkilenerek
Sistemini kurmuştur.
Yeni Eflatuncular ve stoacılar “İnsan nefsinde ilahi unsur” bulunduğunu söylerler.
Bu anlayışı, Hristiyanlar hemde Müslümanlar alarak,
Kutsal kitaplarından ayetlerle desteklemişlerdir.
Papaz St. Paul diyor ki “ Ben yaşıyorum, amma bende yaşayan ben değil İSA’dır”.
Kamil insan felsefesi Arabi’nin bu anlayış üzerinedir.
Yahudi filozof Philo’un kelâm anlayışı, bu anlayışla oluşturulan Yahudi Kabalası
Yani Tevrat tasavvufu Muhiddin-i Arabi’yi derinden etkilemiştir.
Kur’anı Kerimi kendi Vahdet-i vucud felsefesinin ispatı için hayli zorlamış
Kur’anı tanınmaz hale getirmiştir.
Sünnette ve Kur’anda tasavvuf anlayış yoktur.
Hz. Muhammed ve dört halife devrinde
Böyle bir gurup yoktur.
Beyazıt-i Bestami ve Muhiddin-i Arabi’nin
Etkisinin islam aleminde etkin olması
Üzerine ehl-i sünnet mensubu bazı kişiler
Sünnet ve Kur’andan izahlarla
Tasavvufu anlatmaya çalışırlar bu doğru değildir.
Tasavvufun kaynağının etiketi İslam’a dayandırılsa da
Antik felsefelerden, Sümerler dahil, eski Mısır
Eski Yunan, Hind Budizmi , İran- Mecusi, Yahudi
Kabalasından Hristiyan felsefesinden etkilenen,
Felsefi yönü ağır olan, felsefi bir metodolijisi olmayan bir düşünce akımıdır.
Kainatın merkezine insanı koyar
Tek Tanrılı dinler kainatın merkezine Tanrı’yı koyar.
Kopernik Kainatın merkezine “Güneş’i koyar
Güneş olmasa hayat olmaz.”
Bilim “Maddeyi” koyar
Mehmet Akif “Tatlı Şıra” demiştir. Tasavvufa…
İyimi kötü mü?
Doğru mu yanlış mı?
İnsana zarar vermeyen tüm düşünceler
İyidir.
İnsan olmazsa hiçbir şey olmaz.
Tasavvufcular aklın yerine, his ve hayalleri
Ön plana çıkarmışlardır.
Tasavvuf karşıtları; Ali İmran suresinin
7. ayetindeki anlamla onları çürütmeye çalışırlar.
“Kalpleri kaymış Fitne çıkaran, keyfi yorumlar yaparak
Müteşabih ayetleri tevil edenler” olarak algılarlar.
Kur’an ve Sünnet dışıdır derler.
İblisin İslama tuzağı olarak algılarlar.
Bir kavgadır gider İslam aleminde.
Akıl suları bir türlü durulmaz.
Akıl dışı dini kavgalar körüklenip alevlenirse
Vatan diye bu topraklarda durulmaz.
Tanrı saklaya – gidecek yerimiz de yok.
Medeniyet tarihçisi
İngiliz tarihçi A.Toynbe
Diyor ki,
“Güney Müslümanlığı Eşarilik
Farstan – Arabistan’a,
Bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır.
Bir şeyh satın alırsınız yönetirsiniz
Bizim için,
Kuzey Müslümanlığı maturiler
İstanbul’dan- Türkistan’a kadar hakimdir
Tehlikelidir.
Bunlar bilimle barışıktır.
O nedenle,
Her zaman
ATATÜRK gibi bir asi çıkarabilirler.
Önlemi şimdiden alınmalı”
Diyor.
Tarihin karanlık yolarından ettiği mücadele ile,
Bugüne gelebilen Türklük alemi
Aklını başına almalı
Din yolundaki çatışmalardan uzak,
Geçmişten ders alarak,
Atatürk’ün belirlediği
“Muassır Medeniyet”yolunda
Yürüyüşüne devam etmelidir.
Din ve tasavvufta doğru aramak
Çıkmaz yoldur.