“Yıktın Perdeyi Eyledin Viran” tekerlemesi, “Her şeyi berbat ettin” anlamında kullanılır ve Karagöz oyununda Karagöz’ün bitiriş tekerlemesi olarak bilinir. Ev yıkmak ya da gönül yıkmak gibi anlamları da vardır.
"Önce ahlâk ve maneviyat" diye yola çıktılar. Lakin ahlâkın yanına nezaketi, maneviyatın yanına samimiyeti bir türlü koyamadılar. Ne ahlak nizamı kaldı ne de manevi kalkınma… Üstelik çıkarları olduğunda… Hiçbir manevi değer tanımaksızın, kendi kardeşlerini de bertaraf etme uğraşı içerisine girdiler.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
"Müslümanlar kardeştir" sözünü çok kullandılar. Lakin içini dolduramadılar. Dış politikada bir oraya bir buraya savrulan bir politika izlediler. Geniş Türk ve İslam dünyasında icraat ve söylemlerine güven kalmadı. “Yeniden Büyük Türkiye” gibi dünya ölçeğinde ülkenin kaderini değiştirecek akılcı projeler dururken, “Kanal İstanbul” gibi masraflı ve riskli bir projenin peşine düştüler.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Ekonomik dengeleri hassas bir şekilde gözetemediler. Üstelik hoyrat adımlar ve hatalarla ekonomiyi pamuk ipliğine bağlı hale getirdiler. Başka bir deyişle rüzgâr ektiler, fırtına biçtiler. Yeni atanan Merkez Bankası Başkanı’nı bir gece operasyonu ile görevden alınca yurdum insanı bir gecede %15 fakirleşti. Böylece yerli ve yabancı yatırımcıları göz göre göre ters köşeye yatırdılar. Piyasalarda güven olmayınca enflasyon arttı, tencerelerde dert kaynamaya başladı. İcra daireleri ağzına kadar icra dosyaları ile doldu.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Önemli devlet kurumlarının, dış temsilciliklerin ve bankaların başına ehliyet ve liyakat aranmadan, eş-dost-yandaş atadılar Birçok yerden maaş alan ballı bürokratlar türedi. Başka adam kalmamış gibi her yerde aynı adamlar… Bir mahalle karakolunu yönetemeyecek durumdaki kifayetsiz kişiler, bazı büyük illere il müdürü olarak atandı. O şehirlerin asayiş ve güvenliği Allaha emanet! Ayaklar baş, başlar ayak oldu. Yıllarını mesleğine adamış insanlara saygı yerine tepeden bakan yeni yetmeler türedi.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Çağımızın vebası olarak nitelenen korona salgını nedeniyle başlangıçta veri eksikliğinden gerekli önlemleri almadılar. Ancak son zamanlarda bilgi akışı iyileşse de salgının etkilerini hafifletmek mümkün olmadı. Lebalep parti kongreleri, doğum günü kutlamaları ve toplantılar yaparak salgını zirvelere taşıdılar. Üstelik bir dizi sosyal politika geliştirilmesi işini de başaramadılar. Aşılama geciktirilmesine rağmen, suçu yine vatandaşa attılar. "Aslında çok iyi bilgi akışına sahip olmayan birçok ülke salgını önlemede başarısız oldu.” Bunlardan birisi de Türkiye’dir.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
“Adaletin mülkün temelidir.” Mülk, devlet demektir. Devletin bekası adaletin sağlanması ile korunur. Hukukun üstünlüğü yerine kişilerin üstünlüğü esas alınır… İnsan hakları çiğnenir… Demokrasinin evrensel ilkeleri ayaklar altına alınır… Ve yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirirse, o ülkede ekonomik dengeler sarsılır. Ülkemizde insanlar kendisini özgür ve refah içerisinde hissetmiyor. Gençler yurtdışına kapak atma derdine düştü. Hala aç tavuk rüyasında darı ambarı görüyor. Ne olacak bu memleketin hali?
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Yolsuzluk ve kayırmacılık… Bu ülkenin insan kaynaklarını yok etti. Sadece muhalifler değil, “İslami kesimin en az yarısı yolsuzlukların olduğunu düşünüyor, bundan rahatsız.” Yolsuzluklara karşı AK Parti tabanında da rahatsızlık var. Yolsuzluklarla mücadele için “hür basın”, “bağımsız yargı”, “açık toplum” gereklidir. Var mı? Ülkenin kaynakları mutlu bir azınlığa aktı. Ve kimse sesini yükseltemiyor, bir şey yapamıyor.
Günümüzde eşi-dostu, hemşerileri, partilileri kayırma kültürü hayli güçlendi. “Liyakat, kariyer, yaratıcılık, çalışkanlık” gibi değerleri ne arayan var ne de soran.
“Efendim, ben çalmıyorum?” Eğer bir memlekette suskunlar bu tavrını sürdürdükçe; asıl suçlu çalanlar değil, çalınmasına göz yuman veya müsaade eden, suskunlardır. Beyt-ül maldan, yani devlet hazinesinden götürmek ve kul hakkı yemek kimseye hayır getirmez.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Ülkemiz 11 ili etkisi altına alan deprem felaketi ile sarsıldı. Devletin kurumları kurtarma çalışmalarından yeterli desteği sağlayamadığı gibi, barınma ve gıda yardımını da kötü bir organizasyonla vatandaşa ulaştıramadı. Çünkü Kızılay ve AFAD ehil ellerde değildi. İçi boşaltılmış… Eş, dost, akraba ve yandaş ile doldurulmuştu. Eleştirenlere, “bre şerefsiz, bre ahlaksız, bre namussuz” diyerek hakaret edildi. Milletin seçtikleri, millete hakaret etti. Dere yataklarına, uygun olmayan zeminlere, verimli tarım arazilerine koca koca çürük binalar dikilmesine göz yumdular. Sonra da çıkardıkları imar barışı ile kaçak yapıları teşvik ettiler.
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Ensar, muhacir sözleri ile ülkeyi Suriyeli sığınmacılar ile doldurdular. Onlara tanıdıkları ayrıcalık ve imtiyazları kendi vatandaşlarından esirgediler. “Bu göç; stratejik bir göçtür, demografik yapımız değişiyor, ülkenin bekası için tehlikeli gelişmeler yaşanıyor, bunlar içerisinde ajanlar var, teröristler var. Sınırlar, bir ülkenin namusudur, kevgire döndü” diyenleri “ırkçı, faşist olarak nitelendirerek susturdular!
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Türkiye’yi kara para aklama ve uyuşturucu cenneti haline getirdiler. Bazı bakanlar, uyuşturucu baronları ile boy boy resim çektirdi. Uluslararası organize suç şebekeleri İstanbul’un göbeğinde silahlı çatışmalara girdi. Ülkenin vatansever bir evladı olan Doç. Dr. Sinan Ateş, Ankara’nın göbeğinde infaz edildi. Cinayeti azmettirenleri ne arayan var ne de soran!
Yıktılar perdeyi eylediler viran…
Daha yazacak çok şey var ama sayfa sınırlı. Bunları yazmak ve konuşmak için şu veya bu taraftan olmak gerekmiyor. Hak hukuk ve adaletin yanında, kötü niyetin karşısında olmak ve doğruyu söylemek yeterlidir.
Hesapsız ve plansız… Cesurca…
“Olmadı be Karagöz amca
Yine kırdın, döktün her şeyi.
Kapıyı,
Pencereyi,
Hata tüm evi...
Yıktın perdeyi eyledin viran,
Varayım sahibine haber vereyim heman.”
Ben de sizlere, halkıma hemen bir haber vereyim dedim.