Eğitim, bir ülkenin önem vereceği en önemli konudur.
Diğer sorunlarla baş etmenin yolu da eğitimden geçer.
Eğitim, bir toplumu özgür ve bağımsız kılar, gelişmiş bir topluluk haline getirir.
Eğitim sistemini sağlam temellere oturtmak, sistemini sık sık değiştirmemek gerekir.
“Yaz Ali, boz Ali” misali, tecrübe tahtası yapmak ise toplumsal düzeni örseler, giderek kaosa bile yol açar.
Ünlü eğitimci Paul Richer, “ Ekmekten sonra eğitim milletin en büyük ihtiyacıdır ”diyor.
Ne kadar da doğru, bütün yüreğimle inanıyorum.
Toplum hayatımızda hep “ekmeğimle oynama” tabirini kullanırız.
Gerçekten de ekmekle oynanmaz.
Ya eğitim?
Onunla da oynanmaz.
İki de bir sınav sistemlerini değiştirmek, öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturmak çok yanlış uygulamalardır.
Genç beyinleri psikolojik olarak olumsuz yönde etkilemektedir.
Örnek mi istiyorsunuz?
Bu yıl, yükseköğretime geçiş sisteminin ilk basamağı olan YGS’de alınan sonuçlar içler acısı.
Eğitimde ki yanlışların ve bizi bekleyen tehlikenin ayak sesleri…
Sınava giren 1 milyon 987 bin öğrenciden 575 bini 180 puan barajını aşamadı.
2010 yılında 180 puan barajını aşanların oranı yüzde 82 iken yüzde 64’e geriledi.
“2010’da 11,4 olan temel matematik ortalaması bu yıl 5,2’ye, fen bilimleri 4,6’dan 3,9’a Türkçe 21,9’dan 15,8’e inerken, sosyal bilimler 10,7’de kaldı”
Bu bir eğitim başarısı mıdır, yoksa ezbere dayanan eğitim sisteminin iflası mı?
Kararı siz verin.
Ya eğitimde fırsat eşitliği ne olacak?
Gençliğimiz fırsat eşitliği ilkeleri içinde yücelip gelişememenin acısını çekiyor.
Kırsalın ve Varoşların çocukları ne yazık ki yine boynu bükük…
Rengi soluk.
Acılarla hayatlarına devam edecekler.
Açıkça konuşmak gerekirse, yeni açılan dev okul binaları ve devletin öğrencilere sağladığı teknolojik okul ekipmanları eğitimi kaliteli hale getirmemiştir.
Gençler ilgisiz, duyarsız ve tepkisiz.
Memleket meseleleri konusunda ise bilgisiz…
Bunun suçu onlarda mı, sistemde mi?
Tabi ki eğitim sisteminin çarpıklığında.
Geleceğimizi emanet edeceğimiz nesilleri iyi yetiştiremiyoruz.
“Lafla peynir gemisi yürümez.”
Yürümüyor.
“Buyurun cenaze namazına…”
Böylesi bir felaket kimler hazırlamıştır, siyasi bedelini ödemiş midir?
Hatalarımızdan ders çıkarmıyoruz.
Yanlışta ısrar devam ediyor.
“Yaz Ali, boz Ali.”
Yeni Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk atandığı zaman birçok yurdum insanı ümitlendi, heyecanlandı.
Tıpkı benim gibi…
Eğitimin düzeleceğini zannetti.
Hayaller boşa çıkınca da üzüldük.
Şunu unutuyoruz, ümitlerimizi kişilere bağlıyoruz.
Bundan vazgeçelim, kimsenin elinde sihirli değnek yok.
Önemli olan; iyi bir eğitim sistemi kurmak, sistemle siyasi çıkarlar doğrultusunda oynamamaktır.
Bunu kim yapacak?
Tabi ki siyasiler değil!
İşin uzmanları tartışacak, araştıracak, dünyayı tarayacak…
Siyasi iktidar da kamuoyu ile paylaşacaktır.
Kısacası “bir bilen!”
Eğitim camiası; öğrenciler, öğretmenler, öğretim üyeleri ve idari görevlilerle bir orduya benzetilir.
Buna bir de velilileri eklersek, sitem değişikliklerinden etkilenen önemli bir kitle var karşımızda.
Bunu kimse görmezden gelemez.
Gelmemelidir.
Eğitim; adalet, hak, hukuk, ahlak ve evrensel değerler ile etkileşim halindedir.
Örneğin Adalet ile etkileşimini Konfüşyüs şöyle anlatır;
“Eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir. Eğitimli insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca asi olurlar. Küçük insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca haydut olurlar.”
Hızır Paşa gibi…
Eğitim sadece okullarla ve üniversitelerle sınırlı değildir.
Sosyal alanımızın her evresinde eğitim vardır.
Ve ölene kadar sürer.
Sistemi olmayan bir eğitim düzeni gelişimi engeller, değişimi önler ve her alanda milletleri geri bırakır.
Ekonomisi gelişmiş ülkeler, aynı zamanda eğitim performansı yüksek olan ülkelerdir.
İyi bir eğitim; buluş da yaptırır, icat ta…
Eğitim; okullar açmak, okulları donatmak olsaydı iş kolaydı.
Dalında kalifiye eleman olarak yetişmeyen, mezuniyetinde iş bulamayan, heyecanını yitirmiş, zamanını kafelerde harcayan, okumayan bir gençlik…
Geçim sıkıntısı içerisinde… Kendisini yenilemeyen, okumayan, araştırmayan bir öğretmen zümresi…
Akademik özgürlüğüne kavuşamamış, konuşmayan, görmeyen ve duymayan öğretim üyeleri…
Sorumluluğunu yerine getirmeyen, çocuğuna “nasıl iyi insan olunur” yerine “nasıl zengin olunur” un yollarını gösteren, eğitimden ümidini kesmiş veliler…
Sahi bu eğitim nasıl gelişecek?
Eğitim işlerinde kaliteyi yakalamak, sorgulayıcı ve araştırmacı bir nesil yetiştirmek gerekir.
Bunu yapacak olan eğitimciler ve öğretmenler duygu parçalanması içinde ne yapacaklarını anlayamamanın acısını çekiyor.
“Biat ve sadakat” insanı körleştirir.
Körü körüne itaati özendirir.
Milletimizin geleceğini yoğuran irfan ordumuza sahip çıkalım.
Eğitim ışığı yanmayan bir toplum, karanlıkta yaşamaya mahkûmdur.
Günün Sözü: “En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretle olur.”
(Atatürk)