Türk siyaseti uzun bir süreden beri halkın beklentilerine cevap veremediği gibi güven bunalımı da yaşıyor. Yeni hükümet sistemi iki kutuplu bir siyasi alan yarattığından, partiler seçimi kazanmak için birbirine benzemez partilerle ittifak kurma yarışına giriyor. Doğal olarak da küçük partilere taviz üstüne taviz veriliyor. Hani koalisyonlardan çok çekmiştik! “Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” diye buna denir.
Sistemin tıkanmışlığından yararlanmak isteyen ve kendisini kurtarıcı gören kim varsa parti kuruyor. Kısacası partiler amip gibi çoğalıyor ama ortada halkın gönül rahatlığı ile oy vereceği bir parti henüz yok. Örneğin; %15’lik alana hitap eden, aynı kökten gelen yedi milliyetçi parti var. Halk kafa karışıklığını nasıl aşacak? Birbirlerinden adam ayartarak, geçişler yaptırarak büyümeleri mümkün değildir. “Ne kadar ekmek o kadar köfte…”
Bu kadar parti neden kuruluyor? Türkiye’de Kasım 2024 itibari ile 162 siyasi parti var. Bir dernek bile kurmanın ve devamını sağlamanın ekonomik açıdan oldukça zor olduğu günümüzde bu kadar parti hayatını nasıl idame ettiriyor? Türkiye’nin tüm il ve ilçelerinde hangi güç ve para ile örgütlenebiliyor?
Bu bölük pörçük yapıdan tabi ki iktidar nemalanıyor. Öyle olmasa, bunca hata, suç ve yanlış politikalara rağmen 22 yıl iktidarda kalması mümkün değildir.
Kısacası iktidarı tasarlayanlar, aynı zamanda muhalefete de ayar veriyor. Bir elleri de muhalefet partilerinin içinde… İktidarın devamı için güçlenme ihtimali olan partilerin içi karıştırılıyor ya da yeni parti kurdurmak için dolaylı yollardan finans desteği sağlanıyor.
Bunca partiye rağmen, halkın %35’i hala verecek parti bulamıyor. Bir kısmı da daha iyisini bulamadığı için “ehvenişer” olarak kendisine en yakın gördüğü partiye oy vermek durumunda bırakılıyor. Bu gerçek, bazı anket şirketlerinin araştırmalarına da yansımış durumdadır.
İktidar, devlet imkanlarını da kullanarak farklılıkları sürekli kaşıyor. Kimlik- inanç üzerinden çatışma ve ötekileştirme üzerine inşa edilen siyasi alan, muhalefet partilerinin kendilerine alan açmada yetersiz kalmaları nedeni ile tıkanma noktasına getirildi. Herkes iktidara kızıyor ama muhalefetin de bir aynaya bakması gerekir.
Türkiye’de bir merkez siyaset boşluğu var. İdeolojik ağırlıklı ve kimlik-inanç siyaseti ekseni üzerinde yoğunlaşmış siyaset düzeni, halkın sorunlarına çare olmuyor. Demokrasi ve hukuk sınavında sınıfta kaldık. Öyle olunca da ekonomi bozuldu ve halk geçim sıkıntısından feryat ediyor.
Merkez siyaset şansı, İYİ Parti ile yeniden doğmuştu. 25 Ekim 2017 tarihinde Meral Akşener başkanlığında birikimli ve donamlı bir kadro ile kurulan İYİ Parti; tüzüğünde kendisini siyasetin merkezinde olarak tanımlasa da kadrolarındaki MHP’lilik anlayışı devam etti. Buna rağmen halk, İYİ Parti’yi ve lideri Meral Akşener’i siyasetin merkezinde gördü ve Parti, çığ gibi büyüyerek %20 seviyelerine kadar geldi.
Neticede Meral Akşener, isteyerek ya da istemeyerek…Bilerek ya da bilmeyerek bu boşluğa talip olamadı, daha doğrusu bu boşluğu dolduramadı. Liderliğinde alınan yanlış kararlar ve muhalefet tarzı nedeni ile siyasetten çekilme durumunda kaldı.
CHP ise bir süredir dönüşüm sancıları çekiyor. CHP’nin yapısı, merkez siyaset yapmaya ve iktidardan oy koparmaya müsait değildir. Her ne kadar halk, iktidara tepki olarak, CHP’ye yerel seçim zaferi kazandırmış olsa da bunlar emanet oylardır. Sn. Özgür Özel’de merkez siyaseti yönetecek ve yönlendirecek tecrübe ve donanımdan yoksundur.
Bu görüşlerimi açıklarken, onca birikmiş ülke sorunlarının, merkez siyaset ile çözüme kavuşacağını iddia etmiyorum. Halkın siyasetten soğuduğunu, birçok parti merkezinin emekliler kahvesine dönüştüğünü, eski siyasi aktörlerin allanıp pullanıp yeni diye halka yutturulmaya çalışıldığını savunuyorum.
Siyasette etkin olacak ve merkez siyasete yönelecek bir partinin kurulması ya da mevcut partilerden birinin merkez siyaseti yapacak değişim, gelişim ve dönüşümü başarması gerektiğine inanıyorum. Belki böyle bir oluşum, siyasetteki hadsizliği, nobranlığı, seviyesizliği ve “ben yaptım oldu” keyfiliğini ortadan kaldıracaktır. Zira iktidarı hizayı getirecek olan güçlü bir muhalefetin varlığıdır. Örneğin; Edirne ve Hakkari’den aynı zaman diliminde az ya da çok oy alamayan bir partinin iktidar olma şansı yok. İdeolojik partilerin, kimlik ve inanç üzerinden siyaset yapanların da dönemi kapanıyor.
Demem o ki, ülkenin ihtiyacı; toplumun farklı kesimlerini ortak değerlerde buluşturacak, ülkenin her alanında kolayca örgütlenecek bir oluşumdur. Bu oluşumun aynı zamanda sorunlar çözecek bir reçetesi ve ülkeyi yönetecek bilgili, dürüst, çalışkan ve donanımlı bir kadrosunun da olması gerekir. Aksi halde halktan destek göremez!
AKP ve Erdoğan’ın korkusu ne CHP ne de kurulan onca küçük partidir! Bu nedenle kurulacak ya da merkeze dönüşecek bir siyasi parti istemiyor. Nitekim DP’nin ayağına prangayı taktılar. Zira öyle bir partinin varlığını kendi siyaset alanına müdahale ve tehlike olarak görmektedir. Böyle bir parti şimdiye kadar neden kurulmadı? Bunu kısmen günün koşullarıyla, yani AKP iktidarının otoriterliğinden çekinen çevrelerin olmasına bağlayabiliriz.
Seçim, normal şartlarda 2028 yılında yapılacak! Erdoğan ve AKP’de eski gücünde değil. Şu anda şartlar bir merkez siyaseti zorunlu kılıyor.
Bekleyip görelim!
Merkez siyaset nedir? Onu da bir sonraki yazımda değerlendireceğim.