Türkiye yanıyor. 14 şehirde 41 noktada sabotaj kokan yangınlar çıktı. O güzelim ormanlar alevler arasında bir yıldız gibi kaybolup gidiyor. Halk çaresiz. Böyle bir afet ne görüldü ne de duyuldu.
Alevlerin kent merkezlerine inmesi çok sayıda ev ve işyerlerinin yanmasına neden oldu. Bu nedenle çevredeki evler, siteler ve oteller boşaltılıyor. TV’lerde canlı izlenen yangınlar, önlemlerin de yetersiz olduğunu ortaya koydu. Kolay değil, aynı anda, değişik yer ve bölgelerde çıkıyor.
Bu yangınlar fazla sıcaklar nedeni ile dikkatsizlik ve ihmalden mi, yoksa kasıtlı olarak mı çıkarıldı? Yetkililer Bu olayı çözmeli ve kamuoyunu bilgilendirmelidir. “Kurt bulanık havayı sever.”
Yangınlar çıkar çıkmaz, sosyal medya üzerinde bazı videolar dolaşmaya başladı. Ateşin Çocukları İnisiyatifi” adı altında savaş çığırtkanlığı yapılıyor. Kürtler isyana teşvik edilerek, “elinizdeki çakmak atom bombası değerindedir, Türk bölgelerini yakın!” talimatı veriliyor.
Bir başka video dolaşıma girer, “HDP binalarını ateşe verin, Kürtlere hayat hakkı tanımayın!” derse şaşırmam. Biz bu filmi 12 Eylül öncesinde gördük. Hem sağdan, hem de soldan aynı silahla bu vatanın evlatları vurulmadı mı? Amaç; ülkeyi bölüp parçalamak ve zayıflatmak ise her şey mubah görülür.
Çıkarılan yangınlar kasıtlı ise, yabancı istihbarat örgütlerine dikkat! Kullanılan maşaların Türk ya da Kürt olmasının bir önemi yoktur.
Daha önceki yangınlarda PKK’lı hainlerin parmağı olduğu ortaya çıkarılmıştı. Bunlar da teröristlerin işi olabilir. Zira PKK, taşeron bir örgüttür. Eğitimleri ve destekleri nereden geliyor ise, ipin ucu onların ellerindedir. Bunu ortaya çıkaracak olan, devletin ilgili organlarıdır.
Evi ve tarlası yanan insanların zararları devlet-millet işbirliği ile yerine konabilir. Lakin yanan ağaçların ve canlı canlı yanan hayvanların iniltileri ve çığlıkları hala yürekleri paralıyor. Bu nasıl telafi edilecek?
Eğer kasıtlı ise bunlara insan denilemez.
Manavgat, Marmaris ve Bodrum’da yangınlar yer yer devam ediyor. İki-üç gündür Ege ve Akdeniz’de ısı çok yükseldi. Gölgede 47-48 dereceleri gördük. Yangınlardan bazılarının yüksek ısı nedeniyle çıkmış olabileceği ihtimalini düşünürken… Yangınların peş peşe ve aynı zamanlarda ülkenin değişik yerlerinde yükselmesi, akla bir terör organizasyonu olma ihtimalini de getiriyor. Hem de kuvvetli bir ihtimal…
Yangınların nedeni ne olursa olsun, hepsine birden yetişememenin çaresizliğini yaşadık. Kiralık 3 uçakla, 20-25 helikopter elbette ki yetersiz kaldı. Çoğu Manavgat bölgesinde görev yaptığı için, Marmaris ve Bodrum yangınlarında havadan müdahaleler çok gecikti. Halkın eğitimsiz oluşu, çaresizliği daha çok artırdı. Yangına ilk 30 dakikada müdahale önemli. Bu yapılmaz ise mücadele zorlaşıyor.
Uzmanların aktardığına göre, Türk Hava Kurumunun hangarlarda çürümeye bırakılan, CL-215 model amfibik yangın söndürme uçakları devrede olsaydı eğer, zayiatımız bu derece büyük olmazdı.
Bu uçaklar neden kullanılmıyor? Bu konuda da net bir açıklama yok. Hâlbuki aynı marka ve model yangın söndürme uçaklarını birçok gelişmiş ülke kullanıyor.
Geçen yıl, 3 Rus söndürme uçağı 153 günlüğüne, toplam 203 milyona kiralanmış. Her yere saraylar yapan, özel uçaklar satın alan, milyonluk araç filoları ile gezen yöneticilerimiz; sıra yangın söndürme uçaklarına gelince mi tasarrufa gitti?
Öğrendiğimize göre, Yunanistan’ın 20,Fransa’nın 26,İspanya’nın 17,İtalya’nın 19 yangın uçağı var. Peki, 3 kiralık uçakla mı koruyacağız tüm ormanlarımızı? Yetkililer bunun hesabını zamanı gelince mutlaka vermelidir. Rusya’dan, Ukrayna’dan, Azerbaycan’dan ve İran’dan yangın uçakları geldi diye övünüyoruz! Ekonomisi ile şahlanan Türkiye, yangın uçağı alamayacak halde değildir! Söylenseydi, millet para toplar uçak alır ve devlete hibe ederdi.
Anladık ki, biz uzaya başka bir zamanda gideceğiz.
Neyse, bunları konuşmanın ne yeri ne de zamanı. Şimdi milletçe kenetlenmeli ve birlik olduğumuzu dosta düşmana göstermeliyiz. Orman teşkilatımıza, itfaiyecilerimize ve zarar gören yurttaşlarımıza, ya yardım etmeli ya da yardım organizasyonları içerisinde bizzat görev almalıyız.
Devlette üzerine düşen görevi hemen yapmalıdır. Yanan bölgeler, bir ağaç seferberliği ile yeniden ağaçlandırılmalı… Bu alanların, orman vasfını yitirmiş numaraları ile imara açılması veya birilerine peşkeş çekilmesinin önü açılmamak üzere kapatılmalıdır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’ndaki ilgili maddeler de hemen değiştirilmeli ve cezalar artırılmalıdır.
Canımızı yakanların canı yanmalıdır.
“Böyle şey olmaz” demeyin! Daha önce Bodrum’da yakılan ormanın yerinde yükselen oteller var. Onlar da yangından nasibini aldı. Turistler deniz yoluyla taşınarak canlarını zor kurtarabildiler. Hâlbuki Anayasa'nın 169. Maddesine göre, yanan orman alanları hiçbir koşulda imara açılamaz ve bu alanların yeniden ormanlaştırılması gerekir. Lakin 6831 sayılı yasanın ilgili maddelerinde yapılan pek çok değişiklik, orman alanlarının çeşitli sebeplerle imara açılmasını oldukça kolaylaştırmıştır.
Yine 2B affı kapsamında 473 bin hektar alanın, 'orman vasfını kaybettiği' gerekçesiyle Hazine'ye devredildiğini hatırlamakta fayda var. Bunlar ağaçlandırma yerine ihale ile satılacak.
İşin ucunda yeter ki para olsun!
Değerli okuyucular! Dün gece hiç uyumadım. Daha doğrusu uyuyamadım. Yangın bölgelerindeki insanların feryatları, yanan ormanların cızırtıları ve hayvanların çığlıkları hiç gözümün önünden gitmedi.
Yandı yüreğim yandı.
Yangından zarar gören yurttaşlarımız geçmiş olsun derken, canı pahasına görev yapan ve şehit olan görevlilere Allah’tan rahmet diliyorum.
Allah bizlere bir daha böyle felaketler yaşatmasın.
Günün Gafı:
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli: “Yeni yangın söndürme uçağı alınmasının zamanı geldi.”
“Ciğerlerimiz yanınca mı aklınıza geldi?”