CESUR KALEM

Şüphe!

Gazeteci Müyesser Yıldız'ın ve İsmail Dükel'in casusluk suçlaması ile yakalanarak gözaltına alınmaları ülke gündemine oturdu.

Herkesin dilinde…

Yakalama ve gözaltına alma, kişinin hürriyetine sınırlama getirdiğinden dosya ve deliller incelenmeden verilecek gelişigüzel bir karar değildir.

Suç işlendiği yönünde kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunması gerekir.

Kişiye suçu işlerken rastlanması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması durumunda yakalama yapılabilir.

Uygulamada bariz yanlışlıklar yapılmaktadır.

Yakalama ve gözaltı kararı verilmesi, o kişinin hakkında yeterli delillerin oluşturulduğu ve tutuklama ihtimalinin yüksek bulunduğu anlamı taşır.

Delil yetersizliğinden serbest bırakılacak kişinin, sabaha doğru bir baskınla evinin aranması ve akabinde komşularının şahitliğinde yaka paça götürülmeleri  yanlış bir uygulamadır.

Keyfiliği doğurur.

Savcı ya da kolluk amiri yeterli yetkinliğe ve deneyime sahip değilse, önüne gelen her olay için yakalama ve gözaltı kararı  çıkarması uzak ihtimal değildir.

Halbuki bu gibi durumlarda davet ya da çağrı yapılarak ifade alınabilir.

Yakalama ve gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır.

Yasa gereği, görevin yerine getirilmesinden dolayı, ne yargı ne de kolluk amir ve memurları suçlanamaz.

Suçlar şahsidir ve suç işleyen cezasını çeker.

Bu açıdan bakıldığında, hiç kimse dokunulmaz değildir. Suç işleyen, suça karışan ya da suça iştirak eden için yakalama ve gözaltı tabi ki çıkarılır.

Suç işleyenin; dili, dini, rengi, ideolojisi, siyasi tercihi, "masumiyet delili" sayılamaz.

Kimliği, mesleği, statüsü de…

Senin suçlun için, “tu kaka…”, Benim suçlum için, “aferin” olmaz.

Suçu sabit olmayan hiçkimseye suçlu muamelesi yapılamadığı gibi, suçu ispat edilene kadar herkes masumdur

Hukuk devletinde , hangi gerekçelerle, hangi şartlar altında, hangi yöntemlerle ve hangi süreyle kimlere"dokunabileceği" kanun ve kurallara bağlanmıştır.

Hiç kimse, kafasına göre yakalama ve gözaltı kararı veremez.

Vermemelidir.

Kolluk güçleri de, “kraldan fazla kralcı” davranarak, gerekli şartlar oluşmadan kişinin evini arayamaz, eşyalarına el koyamaz.

“Şüphe oluştu.”

İyi ama evrensel hukuka göre,  "Şüpheden  sanık yararlanır.”

İhbar mektupları, şahıs beyanları, sosyal medya veya sahte site haberleri ile kimse "casus", "hain", "terörist" ilan edilemez!

Somut delillerle bu iddiaların desteklenmeleri gerekir.

Sonradan masumiyetleri anlaşılacak kişiler hakkında televizyon ve  gazete sayfalarında manşetler atılması ise tam bir faciadır.

Hiçbir hukuk devletinde buna müsaade edilmez.

Sadece suçlu ilan edilen kişinin itibarının yerle bir edildiği bir tarafa…

Ya eşinin ve çocuklarının çektikleri?

Düşünmek bile istemezsiniz!

Muhalif yapıları nedeni ile gözaltına alınan gazeteciler ile dünya görüşü açısından  aynı kulvarda değilim.

Bu neyi değiştirir?

Hukuksuzluğa  karşı durmak, demokrat ve özgür düşüncenin gereğidir.

Bunda particilik ve ideoloji olmaz.

Dışarda başımıza örülmek istenen onca çoraplar apaçık ortada iken, toplumu germenin, kutuplaşmayı ve ayrıştırmayı körüklemenin bir yararı yoktur.

Bizim bir an önce ekonomiye ve halkın gerçek gündemine dönmemiz lazım.

Biz birbirimizi yerken, “Atı alan Üsküdar’ı geçiyor.”

İsmail Dukel’i tanımam, Müyeser Yıldız’ı ise gıyaben tanırım.

Kendisi bu ülkeye uzun yıllar hizmet etmiş, vatansever bildiğimiz bir emekli emniyet müdürü kardeşimizin eşidir.

Sabah sabah evlerinde gözaltına alınmasını gerektiren bir durum var mı?

Bilmiyoruz.

Yargı kararını verecek.

Bildiğimiz, bu isimlerin  kaçacak cinsten kişiler olmadığıdır.

Günün herhangi bir saatinde, "Gelir misin?" denilse bu davete uyup savcılığın ya da karakolun yolunu tutarlar.

Bu iki gazetecinin, yakalama ve gözaltına alınmalarına karşı çıkanlar olacağı gibi, “yargı kararı” diyerek işin içinden sıyrılanlar da olacaktır.

Nitekim, İsmail Dükel, adli kontrol şartı ile serbest kalırken, Müyesser Yıldız tutuklanmıştır.

“Ele geçirdiği bilgileri haber yapmadığı, gizlediği” gerekçesiyle…

Suç, adliyede şaşmış, vasıf değiştirmiştir.

Burada yapılması gereken, iktidarı  ve muhalefeti ile adeta şamar oğlanına dönüştürülmek istenen  hukuka  ve hukukun evrensel ilkelerine sahip çıkılmasıdır.

Her kim hak ve hukuku çiğnerse… adaletsizlik yaparsa… İfşa etmek hepimizin görevi olmalıdır.

Bazı gazeteciler hariç… Onlar testilerini doldurmakla meşguller.

Emile Alain, “Yenilmesi gereken ilk düşman, öfke ile umursamazlıktır” der.

Bu konuda, “sap ile saman birbirine karıştırılıyor.”

Devletin güvenliği ya da ali menfaatleri aleyhine ortada bir suç varsa devlet, tabi ki gereğini yapacaktır.

Bu konuda kimsenin aleyhte bir sözü, bir tavrı olamaz.

“Ya devlet başa ya kuzgun leşe” sloganı ile yetişmiş, devletin baki ve güçlü olması gerektiğine inanan bir birey  olarak derim ki…

Türkiye Cumhuriyeti bir cadır devleti değildir.

Hukuk çerçevesinde, kendisini koruyacak önlemleri alır.

Yeter ki iddialar, yanlış kaynaklı olmasın ya da muhalifleri sindirme ve korkutma amacı taşımasın!

Mide bulandıran konu, dosya içeriğinin önceden ilgisiz bazı kişiler tarafından bilinmesi ve bazı medya organlarında yayınlanmasıdır.

Kimse sormuyor: "Sen nereden biliyorsun bütün bunları?"

Birilerinin siyasi amaçlı olarak sızdırdığı aşikar.

Dünyanın her yerinde gazeteciler haber kaynakları ile görüşürler, bilgi alırlar, gerekli görürlerse yasalar çerçevesinde haber yaparlar.

Kaynaklarını da açıklamazlar.

Kendi ülkesi aleyhine siyasi veya askeri casusluk suçlamasında ya da gizli kalmış devlet sırlarını açıklama iddiasında bulunurken titiz ve özellikli davranılmalıdır.

Önüne gelene bu suç isnat edilirse, işin ciddiyeti kaçar.

Bu tür iddiaları gözaltı sırasında basına vermek de aynı derecede suçtur.

İşin özeti hukuksuzluktur.

Kendilerini özgür ya da muhalif basın diye adlandıran kesimin  susturulma, korkutulma ve sindirilme operasyonlarını kim planlıyorsa…

İktidarın altını oyuyor. 

Hukuk tarihine geçecek günler bunlar…

Yazın bir yere.

Hukuku çiğneyenerek, insan onurunu ayaklar altına alarak, güç devşirmeye çalışanlar tarihten bugüne hep olmuştur.

Olacaktır.

Bu dünyadan, “Kimler geldi, kimler geçti.”

Hukuk hiçbir zaman siyasi egemenliğin bir uzantısı olarak kalmadı.

İktidarlar geçici, hukuk kalıcıdır.

- Türkiye'de demokrasi askıya alındı.

- Türkiye'de medya özgürlüğü askıya alındı,

- Türkiye'de kişilik hakları askıya alındı,

- Türkiye'de insan hakları askıya alındı,

- Türkiye'de yargısız, hukuksuz infaz dönemi yaratıldı,

- Türkiye'de yargı siyasetin buyruğu altına alındı,

- Türkiye'de siyasi ahlak askıya alındı,

Gibi sözler devletimize ve siyasi iradeye zarar verir.

Siyasi irade, bu konuda gerekli adımları atmalı ve Türkiye düşmanlarını haklı çıkaracak propogandalara fırsat vermemelidir.

Bu iktidar; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele üzerine kuruludur.

İçerde yasakları körükleyenler, ateşe benzinle gidenler, siyasi iradenin en büyük düşmanıdır.

Kale içten fethedilir.

Yayın Tarihi
14.06.2020
Bu makale 2850 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!