CESUR KALEM

SS: Bir Dönemin Anatomisi (II)

Süleyman Soylu dönemini anlatmaya bu hafta da devam ediyoruz. Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde bir İçişleri Bakanı hakkında bu kadar çok söz söylenmemiş, hakkında bu kadar çok ağır ithamlarda bulunulmamıştır. Yaz yaz bitmiyor!

Soylu’nun, 2020 tarihinde COVID–19 salgını dolayısıyla ilan edilen 2 günlük sokağa çıkma yasağını iki saat önceden açıklaması vatandaşların paniklemesine, marketlere ve fırınlara hücum etmesine neden oldu. Soylu, bu yaşanan süreçte kararı açıklarken "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla" demesine rağmen sorumluluğun şahsına ait olduğunu belirterek istifa etti.

Soylu’nun bakanlıktan istifası, sıradan bir istifa değildi. Soylu, bunu planlayarak ve neticelerini hesap ederek yapmıştı. Kendisine bağlı troller yani “Ebabil Harekâtı” harekete geçti ve Soylu için sosyal medyada bir kampanya başladı. “Gitme! Ne olur bizi bırakma!” Terörle mücadele konusunda gelmiş geçmiş en başarılı bakan olarak gösterildi. Hemen destekçisi ve savunucusu Devlet Bahçeli devreye girdi, ülkenin bekası için Soylu görevinde kalmalıydı. “Soylu yalnız değildir” gibi açıklamalarda bulundu. Bu çabalar netice verdi ve kendisinden hiç hazzetmeyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu istifanın kabul edilmediği açıklandı.

Görevde kalmasının nedeni ülkenin bekası mı, yoksa organize suç örgütlerinin daha rahat faaliyetlerini yürütmesi miydi? Çok geçmeden organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddiaları gündeme bomba gibi düştü. Anlatımlara göre Soylu; Sedat Peker ile çok yakındı ve geleceği, yani Erdoğan sonrasını birlikte planlıyorlardı. Geçmişte parti kongrelerinde Soylu’nun kazanması için Peker; maddi ve manevi katkılarda bulunmuştu.

Sedat Peker’in Soylu’nun isteği ile yurtdışına çıkma zorunda bırakılması ve akabinde İstanbul’daki ikametine polis tarafından baskın düzenlenmesi… Eşi ve çocuklarına yapılan kötü muamele iddiaları bardağı taşırdı. İpleri koparan Peker, başta Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu olmak üzere çeşitli ifşaatlar da bulunmaya başladı. Peker, 13 Mayıs 2021 tarihinde yayınladığı videoda Süleyman Soylu'nun Bakanlık rütbesini kullanarak Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan üzerinde bir zanlıyı serbest bırakması için baskı kurduğu ve bu nedenle Çalışkan'ın intihar ettiğini iddia etti. Tabi ki, Süleyman Soylu, Twitter üzerinden verdiği cevapta Sedat Peker'in iddialarının “yalan ve iftira” olduğunu belirtti.

Soylu hakkında iddialar bitmedi, hatta artarak devam etti. Örneğin; “Sedat Peker, Sezgin Baran Korkmaz’ı (SBK) bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Bakanlığa çağırıp "hakkında dosya hazırlandığını söyleyerek yurt dışına kaçması için uyardığını" öne sürdü. Korkmaz eşi ile 5 Aralık 2020 tarihinde Türkiye'yi terk etti. 2 Mayıs 2021 tarihinde hakkında açılan soruşturmalar tamamlanan Korkmaz'ın 6 şirketi üzerinden 132 milyon dolar kara para akladığı gerekçesiyle 7 yıl 6 aya kadar hapis cezası istendi. Avusturya, “kara para aklama, resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık” suçlamaları olan Sezgin Baran Korkmaz'ı Amerika’ya teslim etti.”

Soylu ile ilgili şüpheler 30 Aralık 2022 tarihinde eski Ülkü Ocakları Başkanı ve akademisyen Sinan Ateş’in siyasi suikast ile öldürülmesi soruşturması ile daha da arttı ve kamuoyunda güvenilirliğini kaybetti. “Sanıklardan Tolgahan Demirbaş, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz'un evinden gözaltına alındı Soylu’nun bakanlığında Demirbaş’ın, Olcay Kılavuz’un da bulunduğu evden gözaltına alınması sırasında polislerin tuttuğu tutanak kayboldu. Soruşturma dosyasına Kılavuz dâhil edilemedi. ”Soylu ile Kılavuz’un yakınlığı günlerce muhalif medyada ve kamuoyunda tartışıldı.

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, yaptığı bir paylaşımda, Süleyman Soylu’nun organize suç ve uyuşturucu baronları ile ilişkilerini ve onlarla çektirdiği resimleri kamuoyuna birer birer açıkladı. Ve gazeteci Hadi Özışık aracılığıyla Soylu'nun kendisiyle pazarlık yaptığını belirtti. Sedat Peker’in açıklamaları ve videoları kamuoyunda ilgi ile takip edildi ve paylaşımları pik yaptı. “Halkın %55’i Sedat Peker’i, %20’si Soylu’yu haklı gördü. %25’i de olaylara temkinli yaklaşmayı tercih etti.” Peker’in iddialarının gerçek dışı olduğu gerek Soylu gerekse ilgili makamlar tarafından kamuoyuna açıklanamayınca; Peker’e inananların oranı giderek artmaya başladı. Zira “suskun kalmak, kabullenmektir.” Her olayda kendisine bağlı insanları savunması ve üzerlerine toz kondurtmaması ile tanınan Erdoğan; Peker’in iddiaları karşısında sessizliğe bürünmüştü.

Neden acaba?

28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu seçilseydi anlaşılan o ki kara ilişkiler, mafyalar, kara para aklamalar tek tek ortaya çıkacaktı. Ama olmadı. Millet tercihini Erdoğan’dan yana kullandı.

Erdoğan için Soylu, bariz bir tehlike ve tehdit haline gelmişti. Her güvendiği adamını koruması ile tanınan Erdoğan; Soylu ile ilgili iddialara kayıtsız kalmış ve suskunluğu tercih etmişti. Damadını bile bir çırpıda harcamaktan çekinmeyen Erdoğan; Soylu’yu neden görevden alamıyordu?

İşin aslına bakılırsa Erdoğan Soylu’nun ipini kesmişti ama bunu Bahçeli’yi kırmadan yapmak istiyordu. Seçim öncesinde 2’si hariç tüm bakanları milletvekili göstererek ağır bir yükten kurtuldu! “Ne şiş yansın ne de kebap…” misali işi orta yolla çözmeyi tercih etti. Zira Soylu’nun düşmanlığı, seçim öncesinde tehlikeli olabilirdi. O nedenle hem Peker BAE ile yapılan ikili görüşmeler ile susturuldu hem de Soylu’nun kalemi kırıldı!

Soylu, İçişleri Bakanlığı’nda FETÖ yapılanmasına benzer özel ekipler kurmuş, telefon dinleme ve bilişim konularında çalışmalar yürüterek, özel arşivler oluşturmuştu. Bu ekipler suçlu suçsuz, ilgili ilgisiz kendilerine karşı kim varsa itibarsızlaştırma ve cezalandırma yöntemlerini acımasızca uygulamaya başlamıştı. Soylu’nun deyimi ile “Operasyon Çocukları” herkesin korkulu rüyası haline gelmişti.

Soylu’nun devlet kademesinde kendisine karşı olan veya rakip olacak kişileri bile takip ettirdiği söyleniyordu. Bunlardan birisi de pasif göreve çektiği eski İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, bir diğeri ise kendisine sürekli hukuku ve adaleti hatırlatan E. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’dü. Gül’ü Gaziantep Müdürlüğümden beri tanırım. Hırsı aklının önünde olmayan sakin ve mütevazı bir devlet adamı ve hukukçudur. Bu nedenle hiçbir zaman tetikçilik yapmamış ve hamasi nutuklar atmamıştır. Lakin karşısındaki kişi hukuk ve adalet tanımayan, hedefe ulaşmak için her yolu mubah gören bir siyasetçiydi. Ve Gül görevinden ayrılmak zorunda bırakıldı!

Çalışkan ise dürüst ve başarılı bir polis müdürüydü. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında FETÖ ile başarılı bir şekilde mücadele etti. Lakin Soylu ile yıldızı hiç bağdaşmadı. Soylu’nun Çalışkan’ın EGM’deki ofisini kontrol altına aldırdığı, kimlerle görüştüğünün tespitini yaptırdığı iddia ediliyordu. Belki de telefonları bile dinleniyordu! Çalışkan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın koruması altında pasif görev de olsa varlığını sürdürebildi.

Soylu’nun hışmına sadece çalışanlar değil, 10 yıl önce emekli olmuş Teşkilat mensupları da uğradı. FETÖ’nün görevden aldırdığı ve emekliye zorladığı, Teşkilatta FETÖ karşıtlığı ile tanınan, 1. Sınıf Emniyet Müdürleri Dr. Ali Yılmaz, Sabri Uzun ve Hanefi Avcı; FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı gösterilerek Soylu’nun onayı ile “Rütbe Alınma” cezasına nasıl çarptırıldı? Asıl irtibatlı ve iltisaklı kişi kimdi?

Bu soruların cevabını haftaya yazacağım.

Yayın Tarihi
08.10.2023
Bu makale 1076 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!