Sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeni ile yargılanan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Yargı kararıdır, saygı duymak gerekir ama…
Tacizcinin, meskun mahalde silah atanın, kadına şiddet uygulayanın serbest kaldığı bir ülkede…
Tweet atmanın cezası bu olmamalı.
Bu karar kamuoyunda büyük bir tartışma yarattı.
Ne zaman atılmış bu tweetler?
2012, 2014 ve 2016 yıllarında.
Akla takılan soru şu: 2012 yılında atılan bir sosyal medya paylaşımı neden İstanbul seçimleri ardından dava konusu edildi?
Bunu açıklayan bir hukuk ilkesi bilmiyorum.
Kimin geçmişini karıştırsan, suçlayacak bir şeyler bulunur.
Bazıları da bunun altında kalır.
Bazı davaları sulandırmamak gerekir.
Yargıya olan güveni azaltıyor.
Tıpkı 2012 yılında emekli olmuş bir kamu görevlisinin, 2013 yılında meydana gelen “iletişimin gizliliğini ihlal”den yargılandığı gibi.
Kim mi? Bendeniz.
Bu tür davalar hükümet kanadına olumsuz yansıyor.
Yargının siyasallaştığı izlenimi veriyor.
Canan kaftancıoğlu, 2016 yılında yaptığı sosyal medya paylaşımında, “Kim şehit olmak istiyorsa gitsin olsun. Aptalca politikalar yüzünden ölen masum insanlara şehit diyerek ölümü kutsamaktan vazgeçin artık” diyor.
Bu görüşü benimsemiyorum.
Buna benzer tweetlerin içeriğine katılmamız, savunmamız ya da destek çıkmamız beklenemez.
Geçmişte benimsediği ideolojinin derin bir nefretini yansıtıyor.
İnancımızda şehitlik önemli bir rütbedir.
Vatan için, bayrak için, kutsal değerler için gerekirse ölünür.
“Ya devlet başa ya kuzgun leşe” mantığı ile büyüyen bir insan olarak…
“Devlet seri katildir” görüşü bizi bozar.
Şiddete teşvik eden ve terör propagandası yapan paylaşımlar tabi ki hoş değil, suçtur.
Ve gereken yasal işlem yapılmalıdır.
Her paylaşıma da terör gözlüğü ile bakmak ne kadar doğru.
İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi demokrasimiz açısından iyi olurdu.
Devlet ve polis karşıtı paylaşımların tamamını yargı konusu mu yapacağız?
Eleştiri bir haktır.
Eleştiriden çekinmemek, korkmamak gerekir.
Bu demokratik devlet düzeninin olmazsa olmazıdır.
Dün; 28 şubat’ta özgürlükleri kısıtlanan insanlara destek çıkan, başörtü yasaklarına direnen her görüşteki insan, bugün gelişmeleri endişe ile izliyor.
İktidar toplumun her kesimine karşı demokrat ve özgürlükçü olmalıdır.
AK Partiyi iktidara getiren olgu da budur.
“Ezilenlerin sesi.”
Gelinen noktaya bakıldığında bu ses duyulmuyor.
Hiç yol kat edilmemiş gibi…
Suç işleyen korksun bu ülkede ama aykırı sesler de, fikirler de yükselsin.
Farklılık zenginliktir.
Herkes aynı şeyi düşünürse bunun adı demokrasi olmaz.
Ne mi olur? Onu da siz bilin.
Benim gibi “milliyetçi-muhafazakar”, aynı zamanda “demokrat” bir adama Canan Kaftancıoğlu’nu savundurdunuz.
Helal olsun.
Ne adına savunuyorum.
Özgürlük ve adalet.
****
Şerif Taytıs
Dizi izlemek insanımız için çok önemli bir etkinliktir.
İşlerimizi hızlandırır, randevularımızı erteler, ne yapar eder o çok sevdiğimiz dizileri izleriz.
Seksenli yıllarda yayınlanan “Flamingo Yolu” diye bir dizi vardı.
Tek sahnesi bile kaçırılmadan izlenen…
Bol entrika, bol macera… Aşkta var düşmanlıkta…
Dizinin unutulmayan karakteri ise kötülüğüyle Dallas'ın J.r'ını bile aratmayan Şerif Titus. (Taytıs)
Bir de senatörün karısı…
İkisini de unutmadım.
Şerif Taytıs polisliğini kullanarak, her türlü entrikaları çeviren, rüşvet alan, insanları çıkarı için suçlamaktan çekinmeyen bir kötü adamdı.
Bugünlerde "Şerif Taytıs" modeline giren kişileri çokça görür oldum.
Hayırdır inşallah