Türkiye’yi 17 yıldır AK Parti iktidarı yönetiyor.
Normal şartlarda iktidarın yıpranması ve demokratik seçimlerle el değiştirmesi gerekir.
Böyle olmuyor.
Her seçimde muhalefet kaybediyor, AK Parti kazanıyor.
Son yerel seçimlerde akıllı ve stratejik çalışmalar neticesi muhalefetin oluşturduğu “Millet İttifakı”, iyi adaylar çıkararak önemli büyükşehirlerin çoğunu kazandı.
Yerel seçimlerde önemli merkezlerin kaybedilmesi…
Ekonomideki kötü gidişat ve krizlerin yeterince iyi yönetilememesi…
Devlet yönetiminde liyakate önem verilmemesi…
Ve adaletin tesisi gibi konularda iktidar partisi ilk defa kendi seçmenleri tarafından da açık bir şekilde eleştirilmeye başlandı.
Ve AK Parti bünyesinde iki parti doğdu.
DEVA ve Gelecek Partisi…
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı duruş sergileyen bu iki parti, şimdiden muhalefet cephesinde yerini aldı.
DEVA Partisi, 11 Mart’ta kuruldu. Aynı gün gündemin korona virüs ile meşgul edilmesine rağmen toplumda bir heyecan yarattı.
Ali Babacan’ın tanınırlığının yüksek olması, siyasette yıpranmaması ve ekonomiyi geçmişte iyi yönetmesi halkta karşılık buldu ve özellikle gençler arasında ilgiyi artırdı.
Vatandaş bir partiyi kendi ili ile değerlendirir.
Bu nedenle her parti için il başkanlarının seçimi büyük öneme haizdir.
Özellikle yeni kurulan partilerde…
İl başkanlarının seçiminde bazı illerde hayal kırıklığı yaşandığı ve komisyonların yanlış yönlendirildiği haberlerini alıyorum.
Birleştirici ve teşkilatçı olmayan, şehirlerde yeterince tanınmayan ve toplumda karşılığı bulunmayan il başkanları samimi olsalar da…
İşleri maddi ve manevi açıdan gerçekten zor görünüyor.
Bununla birlikte, ülkenin genel şartları, korona virüs salgını ve mahalle baskısı vs. gibi ortamlar örgütlenmeyi daha da güç hale getiriyor.
Partinin teşkilat yapısı oturdukça yapılan bariz hataların düzeleceği kanısındayım.
“Kervan yolda düzülür” misali…
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu eteğinde ne varsa döküyor. İktidarı amansız şekilde eleştiriyor.
Ahmet Davutoğlu, rahmetli hemşerim Osman Bölükbaşı’na benziyor. İyi ve cesur bir hatip… Önemli konulara değiniyor.
Bu nedenle toplumun her kesimi tarafından ilgi ile izleniyor ve ses getiriyor.
Bu ilginin oya dönüşmesi mümkün mü?
İzlenimlerime göre, “Hayır.”
Teşkilatı bile kurmakta zorlanıyorlar.
İYİ Parti, bir tabana oturmasına ve merkez sağda bir boşluk olmasına rağmen, beklenen atılımı yapamadı.
Kaptanın dirayeti sayesinde yola devam ediyor. Hâlbuki toparlanması ve geniş bir tabana yayılması gerekir.
Meral Akşener’in ilkeli siyaseti ve gece gündüz çalışması takdire şayan ama yeterli değil.
Merkez ve taşra teşkilatlarının da proje ve fikir üretmesi ve bu konuda toplumu ikna etmeleri gerekir.
“Ben daha iyi yöneteceğim, sorunlarınızı ben çözerim” gibi kuvvetler iddialar ile yola çıkılmalı.
Hangi kadro ile?
Teşkilat yapıları ve kadroları halka yeterince güven vermiyor.
Klasik siyasi oyunlar oynanıyor.
Hoş değil.
Ana muhalefet cephesi CHP’de ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Ve tabi ki Muharrem İnce…
“Bin Günde Memleket” hareketini Sivas’tan başlattı. Ve Muharrem İnce CHP’ye ve liderine bayrak açtı.
Çok şiddetli eleştirilerle…
Bunun üzerine iktidar yanlısı basın Muharrem İnce’yi çok sevdi ve değerinin farkına vardı. İşin ilginç tarafı tüm iktidara yakın medya kendisini yere göğe koymuyor.
Her sözü haber…
“Sen neymişsin be Muharrem Abi.”
Bil ki, Türk milleti geçmişinden gelen alışkanlıkları ile seçmen olarak duruşu olmayan, menfaati için o gün öyle bugün böyle konuşanları hiç gale almaz ve lider olarak görmez.
Kullanılır ve atılır!
Bu hırsı, CHP’de hizipçi bir görünüm çizen İnce’yi bitirdi
Ruhuna El Fatiha!
Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir röportaj yaptı.
Konuşmanın bir bölümünde Kılıçdaroğlu’na,“Aklınızdan cumhurbaşkanı adayı olarak hiç Abdullah Gül geçti mi?” sorusunu yöneltti.
Kılıçdaroğlu bu soruya, ne “evet” ne de “hayır” dedi.
Ve soruya soru ile cevap verdi: “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?”
Devamla, “Bir ittifak yaptıysanız kararları ittifakın liderleriyle beraber alırsınız. “Ben yaptım, oldu” derseniz onun adı ittifak olmaz.”
Bu akılcı, önyargısız bir cevaptır. Ve yerinde bir stratejidir.
Zira yüzde 25 oy oranına sahip olan partisini toplumun geniş kesimlerinden oy alabilecek hale getirmiş…
Başta Ankara ve İstanbul belediyeleri olmak üzere önemli merkezleri kazanmıştır.
CHP oyunu mu artırmıştır?
Tabi ki, “Hayır…”
Bu başarıyı partisinin oylarını arttırarak değil, Meral Akşener ile birlikte fonksiyonel bir muhalefet bloğu inşa ederek elde etmiştir.
İstanbul’da ülkücü Buğra Kavuncu ve aşırı solcu Canan Kaftancıoğlu’nu aralarındaki ideolojik uçuruma rağmen birlikte çalıştırarak… Ve Kürt oylarını da alarak…
Kolay değil.
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde de bu stratejinin devam edeceğini sanıyorum.
İçerden ve dışardan birileri istemese de…
Ortada bir seçim yok, geçim derdi var. Şu şartlarda adayın kim olacağının tartışılması vatandaşın ilgi alanında değildir.
İşsizlik arttı… Ekonomik durgunluk had safhada… Toplumsal barış tehlikede… Dış politikada gerginlik ve değerli yalnızlık yaşanıyor.
Üstelik eğitim sos veriyor… Covid 19 ise milletin başına kâbus gibi çöktü.
Devletin bazı kurumlarında liyakatsiz yöneticiler kriz yönetimi açısından başarısız..
Meclis mi? Etkisiz ve yetkisiz… Adalet ve hukuk yaralı… Kutsal dinimiz istismar ediliyor…
Olsun!
Ana muhalefetin daha önemli sorunları var.
Kendi içlerinde kavga ve tartışma tam gaz gidiyor. Öncelikle realiteden kopuk bir tartışma bu.
“Neden sağcı bir adaya oy verelim” tepkisi… “Koskoca CHP kendi içinden bir aday çıkaramıyor mu” isyanı…
“Cumhurbaşkanı adayı bir CHP’li olmalı, bizim dostlarımız CHP’li olacaktır” hezeyanı…
CHP’nin taş çatlasa yüzde otuza çıkabilen bir oy potansiyeli var.
Bunun anlamı şudur: Yüzde ellinin üstünde oy almayı gerektiren cumhurbaşkanlığı seçimini CHP’li bir aday ile kazanmak mümkün değildir.
Akıllı olun!
Neyi tartışıyorsunuz?
Türkiye’de ülkenin gündemini sürekli olarak siyasi iktidar ve Erdoğan belirliyor. Muhalefet, sadece Erdoğan karşıtlığı ile bir yere varamaz.
Muhalefetin gündem belirleyecek eylem ve söylemi ne yazık ki yok. “Kral Çıplak.”
Ne yapıyorlar?
Tek sıra halinde Erdoğan’a laf yetiştirme derdindeler.
Toplumsal bütünlüğü sağlayacak adımlar atılmadan ve ülkenin daha iyi yönetileceği ve sorunların çözüleceği konusunda halkı ikna etmeden…
Boşa kürek çekerler.
Türkiye’nin tek bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktur.
Ülkeyi toparlayacak, normalleştirecek ve ayrıştırmayı engelleyecek liyakatli ve işinin ehli kadrolara ihtiyacı vardır.
İktidarın da… Muhalefetin de…
Muhalefetin iktidarı silkeleyecek o kadar çok materyali var ki…
Kullanamıyorlar.
Varsa yoksa Erdoğan.
Muhalefetin bu anlayışı ve CHP’li fanatiklerin bu uzlaşmaz tavrı devam ederse, “2023 Erdoğan’a hayırlı olsun.”
Bu fikre nereden vardım?
Bu gidişatı durduracak bir ekip çalışması… Ortada toplumsal bir direnç… Halkı heyecanlandıracak bir atılım, bir söylem, bir eylem…
MHP ve AK Parti tabanına yönelik güven verici bir çalışma… İlkeler üzerinde bir siyaset… Parti içi demokrasi…
Partide birlik ve beraberlik…
YOK.
Parti içi yer kapma kavgası… Kıyasıya eleştiri… Ahbap çavuş ilişkileri… Çok laf az iş… Çıkar ilişkileri… Adam kayırma…
VAR.
Bu haldeki bir muhalefetin adayına vatandaş niye oy versin?
Muhalefet ne yapmalı? Muhalefetin tek kurtuluşu ‘Demokrasi İttifakı’dır
Halka, “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ne karşı, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” iyice anlatmalı.
Eski sistem de iyi değildi, halk çok çekti.
Kişilerin üstünlüğü yerine hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrımının önemi vurgulanmalı.
Zira yargı bağımsızlığı ve adalet sistemi çöktü.
Ortak akıl ile her kesimin beğenisini kazanmış, partili olmayan bir aday ile seçime gidilmeli.
Bu şekilde sistem normalleşir.
Geniş tabanlı “Demokrasi İttifakı” kurulmalı. İnanç kimlik ve ideoloji üzerinde siyaset dönemi kapatılarak ilkeler üzerinde siyaset kurumu işletilmeli.
Bunun için toplumun tüm dinamikleri ile diyalog gerekir.
Ve siyaset düşmanlıklardan arındırılarak rekabete dönüştürülmeli.
Halk; öfke hakaret ve kavgalardan bıktı.
En önemlisi de refah seviyesinin artırılacağı ve ekonominin canlandırılacağı mesajı verilmeli.
Kalkınmanın anahtarı hukuk ve demokrasidir.
“Bakın burası çok önemli!”
“Medya iktidarın elinde, sesimizi duyurmuyor.” Bu bir mazeret değildir.
Sen de sosyal medyayı etkin bir şekilde kullan ya da halka in! Bire bir görüş.
Akşener kısıtlı imkânlarla bunu yapıyor.
Sorunların çözümü ve hakça yönetim iyi hatiplerle halka anlaşılır şekilde anlatılmazsa… Ve kaliteli ve liyakatli kadrolar iş başına getirilmez ise…
Muhalefet havanda su döver.
“Atı alan Üsküdar’ı geçer.”