Ülkemiz başta ekonomik sorunlar olmak üzere toplumsal yapısını sarsacak birçok sorunla karşı karşıyadır.
Bunlara biri de hepimizin hayatını tehdit eden küresel çapta bir virüs salgını eklendi.
Sabah kalkıyoruz virüs, akşam yatıyoruz virüs…
Ne musibet şeydir bu.
Başımıza bu musibet gelmese ekonomi daha iyi olacak mıydı?
Kuşkusuz “Hayır.”
Bununla birlikte, salgın yüzünden üretimin durma noktasına gelmiş olmasına ve uluslararası ticaretin asgari seviyeye düşmesine bağlı olarak ekonomik kriz daha ağır yaşanıyor.
İşsizlik ve pahalılık… Üretim yerine tüketime yönelme... Adalet ve hukuk sistemindeki çöküntüler… Liyakate önem verilmemesi…
Kurumlarda demokratik işlerliğin azalması…
Saklanamayacak halde.
Ve bunlara bağlı olarak gelişebilecek sosyal ve toplumsal çatışmalar milletin dokusunu yaralar.
Bunun sorumlusu kim? Millet ya da dış güçler!
Sorunları kişiselleştirerek derinleştirmek yerine, krizleri en az hasarla atlatmanın yolu ortak akıldan geçer.
Küçük çıkar hesaplarını…
Kimlik ve inanç siyasetini…
Kavga ve öfkeyi…
Bir kenara bırakıp, milletçe güç birliği yapılması gereken bir dönemden geçiyoruz.
Açıkça görülmektedir ki, siyaset kurumu bunları yapmaya hevesli ve niyetli değil.
Siyasi fanatizm, ne virüs salgını dinliyor ne de ekonomik kriz.
Milletin ortak sorunları hakkında söylenen her şeyi bir siyasi partiye taraftarlık veya karşıtlık olarak anlıyorlar.
Kıyamet kopsa öfkeyi ve kavgayı bırakmayacaklar.
Herkes birbirini suçluyor.
“Bizim liderin ya da partinin söylemine ve duruşuna uygun mu” diye bakıyorlar.
Farklı isen suçlanman an meselesi, “Hain!”
Bunun sorumlusu kim? Millet ya da dış güçler!
Devlet kurumunu aklamak uğruna milleti suçlayan bir zihniyet, demokrat ve özgürlükçü olamaz.
“Devlet tedbir alıyor ama millet uymuyor, bu da mı yönetenlerin suçu?”
Bu anlayış, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın ”felsefesine aykırıdır.
Bir de, “Öyleyse devlet sokağa çıkma yasağı ilan etsin” söyleminde bulunanlar, yasak ilan edilince, “Hükümeti halka baskı yapıyor, zaten yasakçı bir zihniyet…” diye maalesef suçlamalarda bulunuyor.
Çifte standart.
Üyesi ya da taraftarı olduğu siyasi partinin her icraatında muhakkak bir hikmet arayan arızalı kafa…
Toplumu geliştiremez.
Aslında her şey açıkça söylense, siyasette kavga yerine rekabet, toplumda öfke yerine hoşgörü hâkim kılınsa…
Belki değişir alışkanlıklarımız… Davranış ve düşünüş tarzlarımız…
Ama olmuyor.
“Can çıkar huy çıkmaz” dedikleri durum bu olsa gerek.
Bunun sorumlusu kim? Millet ya da dış güçler!
Yakın zamanda Giresun’da bir sel felaketi yaşandı. Sel dolayısı ile dereler taştı, can ve mal kaybı yaşandı.
Devlet, elindeki tüm gücü ile yaraları sarmaya çalıştı.
Aynı durum çeşitli bölgelerde yaşanan depremler için de geçerli.
Çürük ve kontrolsüz yapılar yıkıldı, geriye yüreği dağlananlar ve gözü yaşlı insanlar bıraktı.
Elin oğlu, olmadan önce önlemini alıyor, bizimkinden daha ağır olan felaketler en az zararla atlatılıyor.
Dere yatağına veya kayma tehlikesi olan bölgelere devasa binalar yapılması iznini verenler üzerine hiç alınmıyor.
Evi yapanlar suçlu!
Büyükşehirlerde çevre katliamları sürüyor. Rantiyeciler, soluk alacak yer bırakmadılar.
Dağ taş beton.
Tarım arazileri imara açılıyor, ağaçlarımız katlediliyor, doğal kaynaklarımız gün geçtikçe yok oluyor.
Susuz kalacağız.
Bunun sorumlusu kim? Millet ya da dış güçler!
FETÖ benzeri dinci yapılar devletin kılcal damarlarına kadar sızma gayretlerini sürdürüyor.
Kendi aralarında kavgalarla…
Birileri, FETÖ terör örgütünün taktik ve stratejilerini daha ileri giderek acımasız bir şekilde harfiyen uyguluyor.
Muhalifsen…
FETÖ suçlaması ile karşı karşıya gelinmesi an meselesi.
Adalet ve hukuk herkese günün birinde lazım olan evrensel değerlerdir.
Kişiden kişiye değişmez.
Kurallara herkesin uyması icap eder.
Bir eylem ve söylemin suç olabilmesi için önceden yasalarla tanımlanması gerekir.
Ve suçlar şahsidir. İşleyen cezasını çeker.
Bu yapıları devlete yerleştiren, konuşmalarında övgüler düzen ve her istediklerini verenler masum ve tertemiz olarak kalırken…
Çocuğunu devlet denetimindeki özel okula göndermek zorunda bırakılan vatandaş ve memura örgüt üyesi damgası vurulabiliyor.
Bir de bunlarla telefonla konuşanlar…
Yandı valla… İstenildiği zaman haklarında dava açılarak hesaba çekilebilir!
Bunun sorumlusu kim? Millet ya da dış güçler!
***
"Her türlü hatayı, yanlışı yap yap,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”
Çarşıya uymazsa evdeki hesap,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”
“Pirinç, buğday, nohut, bulgur, soğan, et,
Ne var ise hep dışardan ithal et…
Üretmeden yaşar mı bir memleket?
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”
Liyakati almayarak hiç kale,
Akrabaya, tanıdığa ihale!
Cenabı-Hak koyunca da bu hale,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”
Ozan Arif