Osmanlı Türkünün yıkılma sürecinde,
Türk aydınları arasında,
Osmanlı’yı ayakta tutabilmek için yeni fikirler gelişti.
Osmanlı, Roma gibi bir imparatorluktu.
Roma gibi savaşla yayıldı.
Doğal olarak düşman kazandı.
Batı literatüründe, «Osmanlı» denmez «Türk» denirdi.
OSMANLI; Türk tarihinin,
Altı yüz yıllık süresini dolduran bir güzelliktir.
Bizim için güzellik olan bu olgu,
Batı dünyasında korku olarak gelişti.
Osmanlı Türk’ü,
Mısırdan İngiltere’ye kadar yayılan Roma’nın yeniçağ versiyonudur.
Fatih kendini Roma imparatoru gibi algıladı.
Üç kıtaya yayıldı. Büyüdü.
Roma gibi de yıkıldı.
Sevr anlaşması ile çarşaf gibi bir imparatorluktan,
Mendil kadar bir toprağa indirgeniverdik.
Kaybedilen savaşı sıfırdan devir alıp,
Kazanca dönüştüren Atatürk’tür.
Atatürk;
Benim fikirlerimin babası
“Ziya Gökalp”tır demiştir.
Kimdir Ziya Gökalp? Fikirleri nelerdir?
Kısaca;
Türkleşmek, İslamlaşmak ve batılaşmak
Olarak özetlenebilir.
Batılaşmanın belli bir yayıcısı yoktur.
Her insan için bilinç ve hukuk gereklidir.
Tevfik Fikret akıl üzerinde durmuştur.
Abdullah Cevdet gibi pozitivistler öncü olmuştur.
İslamlaşmak düşüncesinin savunucuları
Sırat-ı Müstakim, Sebil-ür Reşad ve Türk Yurdu dergileridir.
Ziya Gökalp’e göre İslam ruhu ile Türk ruhu birleşmiştir.
Türklerin dil gurubu Ural-Altay dil ailesinden olsa da,
Müslüman kavimler,
Çin’de, Hindistan’da, Sudan’da ve Java’da,
Türk’ün;
Balkan, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı acısına katıldılar.
Macar ve Finlandiyalı ırki akraba olsa da, Türkler kız alıp vermez.
Osmanlıcılık ideolojisini savunanlar İslamlaşmak idealini gütmüyorlardı.
Amma; “Türkleşmek ülküsü doğduğu an,
İslamlaşmak ihtiyacı hissedildi” diyor Ziya Gökalp.
Çağımızda,
İslam’ı kendi saf haline döndürüp, akli yapıya oturtup,
Akif’in dediği gibi “İslamı Asrın idrakine söyletmeliyiz”
Dinimizi, kendi dilimizle de anlamak lazımdır.
Ziya Gökalp; Ezanı da Türkçe istiyor.
“Öğle bir ülke ki, Camiinde Türkçe Ezan okunur” diyor.
Ziya Gökalp’e göre;
Türkleşmek ile İslamlaşmak ülküsü arasında zıtlık yoktur.
Batılaşmak ihtiyacı arasında da zıtlık yoktur.
Bunlar Türk Milletinin ihtiyaçlarıdır.
Batılaşmak demek;
Avrupalılar gibi;
Otomobiller, uçaklar kullanıp ilimde fende ileri gitmektir.
Batılılara benzemek değildir.
O halde;
Bu üç gayeyi kabul etmeliyiz.
Türk milleti Ural-Altay dil ailesine;
İslam ümmetine;
Avrupa medeniyetine mensuptur.
Osmanlı Devleti 1453 ten sonra;
Kendini Roma İmparatorluğunun devamı saydı.
Üç Roma vardır.
Klasik Pagan Roma,
Bizans Hıristiyan Roma
Ve
Osmanlı, Müslüman Roma.
Her canlının ölümü mukadder olduğundan canlı bir varlık olan devletlerin de bir ömrü vardır.
İnsanlık tarihinde;
İmparatorluk algısının bitip milli yapının oluştuğu tarih 1789 Fransız devrimidir.
Fransız devrimiyle oluşan milliyetçilik fikri Osmanlıyı
Önce Balkanlarda,
Sonra Arap yarım adasında yedi bitirdi.
Asrın milliyetler asrı olduğunu idrak edemedik.
Dili millileştirmeden millet oluşmaz.
Osmanlı bünyesindeki Hristiyan kavimler,
Milletleşmeye önce Dillerini millileştirerek başladılar.
Biz Türkler geç kaldık. 1911 leri bekledik.
Bugün hiçbir İslam ülkesinde gayri Müslim kavim kalmadı.
Şimdi tersi oldu.
Gayri Müslim teba esaret halindedir.
19. asır Türklere ve Müslüman kavimlere hayır getirmedi.
Milliyet fikri yani milli bilinç güçlendikçe,
Dini bilinç güçlenerek, milli fikre takviye sağlayacak;
Milli kültür güçlenecektir.
Ümmed başka şeydir, Millet başka şeydir.
Devlet başka şey, Millet başka şeydir.
Ümmed, Devlet, Millet kavramları birbirinden büsbütün ayrı da değillerdir.
Devlet, kendi kendine hakim bir kuvvet değildir.
Gücünü Millet ve Ümmed’den alır.
Vatanı ayakta tutan kutsal varlık,
Milliyet ve Ümmed fikridir.
Türkler vatanlarına TURAN der.
Osmanlı Turan’ın bir parçasıdır.
Diğer parçaları Arap yurdudur.
Bir Milliyete girmeye Dinin tesiri olabiliyor.
Protestan Fransızlar Almanya’ya giderek Cermenleştiler.
Eski Bulgaristan Türkleri Hristiyanlığı kabul ederek Islavlaştılar.
Bugün dağınık olarak
Memleketimizde yaşayan Müslüman unsurların,
Türkleştiklerini görüyoruz.
O halde;
Dil ile Din arasında sıkı bir ilişki vardır.
Devlet bir toprak üzerinde kurulur.
Üzerinde yaşayan insanlarda milli ülkü varsa;
Vatan ebedi olarak yaşar.
Ülküsüz vatan yaşamaz.
Ülküler milletlerin uzak hedefleridir.
Yahudilerin Siyonizm’i,
Yunanlıların Megola İdeası
Rusların sıcak denizlere inme hayali gibi.
Türklerinde ülküsü Kızıl Elma yani;
TURAN ÜLKÜSÜ’dür.
Bu ülkülere hemen ulaşılamaz.
Her Milli fert, ideali için birer tuğla koyarak,
Çok uzun yıllar sonra bu ideali gerçekleştirebilir.
Bu tuğlanın harcı Kültürdür.
Şöyle diyor Ziya Gökalp;
“Zemini mefkure seması hayal,
Bir gün gerçek fakat şimdilik masal”.
Bu inanca TURAN diyor.
Vatanı şöyle tarif ediyor.
«Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne de Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir TURAN».
Turan’ın ilk basamağı Anadoluculuk
Yani;
Türkiyeciliktir.
Atatürk bunu anlamıştır.
Enver Paşa Turan hayaline kapılmıştır.
İkinci basamağı Oğuzculuk,
Üçüncü basamağı Turandır. Yani Türkçe konuşulan bütün coğrafyalar vatandır.
Türkiye;
Osmanlı imparatorluğunun küllerinden doğmuştur.
Bu yeniden doğuşun sancısını,
Ziya Gökalp derinden duymuş,
Türk’ün sosyolojisini oluşturmuş, milletin hedeflerini belirlemiştir.
İsmail Gaspıralı Ziya Gökalp’ten hareketle,
Dilde birlik, Kültürde birlik, İşte birlik şeklinde,
Türkçülüğü sistematize etmiştir.
Bu fikir adamlarının yılmaz savaşçıları olup,
Türklüğün bekası ve geleceği için,
İlimde, fende ve teknikte ileri giderek,
Türkleşerek,
Çağlar üzerinden atlayarak
Batı medeniyeti seviyesini geçmeliyiz.
Bu güç;
Türk’ün dimağında
Ve kanında vardır.
Kaynaklar
1-Ziya Gökalp’in bütün eserleri
Kitaplar 1
Yapı Kredi yayınları
2-Muharrem Yellice
Türk Töresi-Mezuniyet tezi
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü
3-Türk Yurdu Ziya Gökalp
Özel sayısı 328 Yıl 2014
4-Osmanlı Padişahları
Reşat Ekrem Koçu
Anayayınları 1981