BATI YANLISI - YALNIZ ŞAİR
Fikret;
1867 de doğdu 1915 te 47 yaşında öldü.
Ömrün yarısı 35 diyen Cahit Sıtkı gibi.
Mehmet Akif;
1873 de doğdu 1937 de öldü. 64 yaşında.
Ziya Gökalp;
1876 da doğdu.1924 te 52 yaşında öldü.
Atatürk 57 yaşında öldü.
En uzun Mehmet Akif yaşamış.
Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, Mehmet Akif,
Üç ayrı fikri;
Türk’ün geleceği için, kendi pencerelerinden savunan düşünürlerdir.
Tevfik Fikret: İnsaniyetçiliği ve aklı.
Ziya Gökalp: Türk birliğini ve Turan’ı
Mehmet Akif : Ümmetçiliği ve islam birliğini,
Savunmuşlardır.
1921 de Mehmet Akif,
“Kahraman ırkıma bir gül” diyerek,
Ziya Gökalp anlayışına gelir gibi olmuştur.
Bu anlayışı yani Türkçülüğü tarh zorluyordu.
Akif;
Padişahlığın devamını istiyordu.
Atatürk’ü anlayamadı. Ters düştü. Mısır’a gitti.
Bu nesil alıngan, toplumsal değerlere duyarlı
Fakat rejimden dolayı konuşamayan bir nesildir.
Bu nesle ikinci nesil denir.
Birinci nesil dediğimiz;
Şinasi, Namık Kemal, Ziya paşa toplumcudur.
Edebiyatı toplum için yaparlar. Dertler ortaya dökülür deva aranır.
Abdülmecid ve Abdülaziz devirlerinde yaşamışlardır.
Bu devirler düşünürlerin nefes aldığı devirlerdir.
1876 da padişah olan II. Abdülhamid,
Birinci neslin bayrak adamlarına düşman kesildi.
Onları sürdü, öldürdü.
Mithat paşanın kellesi,
Bal teknelerinde kendisine
Taif’ten gönderildi.
Mithat Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa’nın
İçinde bulunduğu komisyonun hazırladığı
Kabul edilen 1. Meşrutiyet anayasasını askıya aldı,
Açılan meclisi kapattı. 1878 de.
Babıâli; Sönük, miskin bir ocak haline geldi.
Toplum ümit etme, hayal kurma kabiliyetini kayıp etti.
Bütün memleketin mukadderatı,
Vesveseli, kudretsiz, titrek bir ele kaldı.
Tunus; Fransızlar tarafından 1881 işgal edildi.
Mısır; İngilizler tarafından 1887 de işgal edildi.
1893 Harbiyle Rus orduları tüm balkanları işgal ederek yağmalayarak
Yeşil köye kadar geldi.
Doğuda Ruslar tüm Doğu Anadolu’yu işgal ettiler.
Fransızlar ve İngilizler Rus yayılmacılığından korktu imdada yetişti.
Ayastafonos antlaşması imzalandı.
Girit elimizden uçuverdi 1898 de.
Bütün bu vatan parçaları yok olurken Ulu Hakan,
Kudretli, haysiyetsiz bir haviye teşkilat kurdu.
Servet-i Fünun edebiyatı;
Ve Tevfik Fikret böyle sancılı bir dönemde var oldu.
Toplumsal konuların işlenemediği bir edebiyat yarattılar.
Ferdi mutluluklar ve eğlenceler anlatılabildi.
Fikret’i anlamak için devri anlamak lazım mutlak.
Devrin iktisadi yapısı da Osmanlıda perişandı.
Fikret, Gökalp ve Akif’in yaşadığı çağda,
Düvel-i Muazzam’a,
Emperyalist odakların paylaşım sahası idi.
Düvel-i Muazzam’a işgal edilmişti iktisadi olarak.
Duyun-u umumiye yani borçlar idaresi,
Devletin maliyesini kontrol ediyordu.
1.nci paylaşım savaşı öncesinde,
Düvel-i Muazzam’a ekonomik olarak çökmüştü.
Yarı sömürge haline ülkeyi getiren kurumlar oluşmuştu.
Bunlardan başlıcaları şunlardır.
Kapitülasyonlar; Kanuni ile Fransızlara verilen imtiyazdır.
1838 te yapılan ticaret antlaşması ile İngilizlere de aynı haklar verildi.
Abdülmecid’i , Abdülaziz devrinde başlayan borçlanma politikaları,
II. Abdülhamid’le had safhaya çıktı.
I.Meşrutiyet sonrası Düvel-i Muazzam’a sahibi II. Abdülhamid,
Borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etti.
Bu durum emperyalist odakların işine geldi.
Duyun-u umumiye kanununu dayattılar.
Kabul etti II. Abdülhamid.
Konsorsiyum oluştu alacaklı İngiliz ve Fransızlardan.
İstanbul Erkek Lisesine yerleştiler.
Sadaret (Başbakanlık) binasına tepeden bakıyorlardı.
1881 de kabul edilen Muharrem kararnamesiyle,
Ülke ekonomik olarak emperyalist ülkelere teslim edildi.
Ulu Hakanca.
Finans sahibi yabancılara geçiverdi ülkenin zenginlikleri!
Tuna valiliği sırasında Mithat paşa Ziraat Bankasını kurmuştu.
Birde emniyet sandığı vardı
Emniyet sandığı 1990 da Ziraat Bankasına katıldı.
Galata Bankerleri Fransız sermayesi ağırlıklı Osmanlı Bankasını kurdular.
Merkez bankası yetkileriyle donatıldı.
Para basma yetkisi (Emisyon) Osmanlı Bankasına verildi.
1932 de merkez bankası kuruldu.
Osmanlı Bankasının yetkileri alındı bu yetkiler merkez bankasına devredildi.
Bu devrede yani, 1876-95 yılları arasında Demir Yolları yabancıların eline geçti.
Bağdat Demir Yolunu Almanlar yaptı.
Emperyalist gayeleri vardı.
Demir yolunun 20 km sağı ve solundaki madenler ve tarihi eserler Almanlarındı.
Tarihi eserlerimiz yağmalandı bu zamanda.
Üç kıtada denizlere hakim olan Osmanlı Denizciliği,
İtalyanlar, Yunanlılar ve İngilizlere geçti.
Bu ekonomik görünüm içindeki Düvel-i Muazzama’nın,
Dil ve kültürünü koruması mümkün değildir.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yabancı Misyoner okulları açıldı.
Harput ve Güney doğudaki Rum ve Ermeni azınlık okulları,
Fransız ve Almanlar tarafından desteklendi.
Atlantik ülkesi Amerika bile okul açmak için İstanbul’un en güzel tepesinde,
Boğaz içinde Robert Koleji açtı.
Robert adlı Papaz ;
“İstanbul nasıl bu tepeden feth edildiyse, yine bu tepeden kazanılacaktır” dedi.
Kültür emperyalizmi ağlarını örüyordu.
Fransızca eğitim yapan en köklü lise olan Galatasaray lisesinde,
Türk müdürünün yanında birde Fransız müdür vardı.
Kamu kurumlarının üst düzey sorumluları yabancılardı.
Osmanlı Devleti erim erim eriyordu.
Nihayet birinci paylaşım savaşı patlak verdi. 1914-1918 de.
Kanal’da, Sarıkamış ve Çanakkale de ve tüm cephelerde,
Osmanlı askerlerine komuta eden komutanlar Almandı.
Tevfik Fikret böyle bir ortamda yaşadı.
Yetimdi. Annesi küçük yaşta öldü.
Babası Pertevniyal valide sultanın kahyasıydı.
O günlerin deyimiyle;
Fikret,
Saraylıydı.
Küçük yaşta Galatasaray sultanine girdi.
Batı düşüncesiyle tanıştı. Yoksul ve sancılı bir toplumda yaşıyordu.
Bu toplumun kaderi acı ve yoksulluk olamazdı.
Aklı, gözü, gönlü gelişmiş batı toplumuna yöneldi.
Savaşa karşıdır.
Vatanı yeryüzü; milleti insanlıktır.
Hala insanlığı aramıyor muyuz?
İnsanlık tarihinde çağlar vardır.
Taş, cilalı taş, demir, tunç sanayi, nükleer çağ, bilişim çağı
Çağlarını yaşadı insanlık.
Henüz dünyalı olmak çağını yaşayamadı.
Değişimin ana yönü dünyalılıktır.
Fikret buna işaret etmiştir.
“ Milletim nev-i beşer
Vatanım ruh-i zemin “
Demiştir.
Bir dünya vatandaşlığı, bir insanlık ideali vardır.
Bu ideal M.Ö. 500 lerde Solon tarafından dile getirildi.
Kant felsefesiyle derinleşti.
Fikret yaşadığı çağlardaki sosyal hayatı görmüş,
Derinden üzülmüştür.
Sıtmadan sarı benizli çocuklar,
Trahomdan gözü kör çocuklar,
Veremden muzdarip yürekler
Fikret’i üzmüştür.
Yoksulluğun acımasızlığını;
Nedim-i hayat şiirinde şöyle dile getirmiştir.
Ara yıllar yılı kapalı kapısını kurtuluşun,
Yıllar yılı alt alta, üst üste zorluklara,
Yüklen yoksulluğu, bu kanlı yolda git gel
Acılarla zehirlen, acılarla paslan, acılarla yaz.
Sonra birden bire düş kara toprağa,
Bir taze gül koparıp koklamadan.
Fikret şu soruya cevap aramıştır.
“ Neden taş yüreklilerin keyfi yerinde”?
Bu soruya cevap bulduğumuz zaman Fikret’in ıstırabı dinecektir.
Bu ısdırap hala yüreklerimizdedir
Bu zamanda,
İletişim çağı dediğimiz
2017 de…
İnancın karşısına aklı çıkardı Fikret.
Akıl inançtan,
Bilim dinden bağımsızdır.
Bilime inanıyordu.
Geleneklerden gelen bağlardan kurtulmayı
Akıl sağlayacaktı…
Aydınlanmacı idi.
Aydınlanma;
Aklı özerk kılıyordu.
“Doğaya hakim olmak için onu tanımalıyız” diyordu.
Çöküntü döneminden akılla çıkılabileceğini inanıyordu.
Çöküntü dönemi insanlarını şöyle anlatıyordu.
“Herkes namuslu geçinerek
Alçak yaşamanın kolayını buluyor.
Herkes bu rezalet havasında.
Nefes alabilmek için, bir kolaylığa,
Bir çareye, bir büyüğe sahip”
Diye yakınıyordu Süleyman Nazif’e yazdığı mektupta.
Başlangıçta San’at San’at içindir görüşünü savundu.
Topluma yönelik ilk şiiri 1901 de yazdığı SİS tir.
Sis’de II. Abdülhamid devri İstanbul’unu anlattı.
Sarmış yine ufukları inatçı bir Sis
Bir akça karanlık ki git gide artan
Bir zerre temizlik bulamazsın içlerinde,
Hep sahteliğin, hep haset ’in
Hep çıkarın kirliliği;
Yalnız bu…
Ve yalnız bunun yükselme ümidi.
Kaç tane alın vardır çıkacak pak ve ışıklı?
… Katil kuleler, kaleli zindanlı saraylar…
1901 den sonra toplum savaşçısıdır,
Bilime, felsefeye eşitlik ve kardeşlik düşüncelerinin önemine inanır.
Atatürk diyor ki;
Heyecanlarımın babası Namık Kemal
Fikirlerimin babası Ziya Gökalp
İnkılap ruhumun babası Tevfik Fikret tir.
Fikret;
Yoksulluktan toplumculuğa;
Toplumculuktan;
İnsaniyete yükselen
Bir ışıktır.
150 yıl önce bu maddi dünyaya;
Gözlerini açan;
Cumhuriyetimize ışık olan,
Benim ruhumu vicdanımı besleyen
İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda da Edebiyat öğretmenliği yapan,
Öğretmen Okulları Marşının güftesini yazan;
Bu yüce öğretmen ışıklar içindedir
Mutlak…