MİLLİ GURURU SAVUNAN
ROMANTİK KOMÜNİST
NÂZIM VE ÇAĞINA KISACA BAKIŞ
1950 de ülkeden kaçınca kaba devrimci şiirler yazacağı zannedildi Nazım’ın.
Yanıldılar O “Saman sarısı” gibi tam öznel şiirler yazdı. Aksine…
Çizgisini bozmadı. Komünizmi insanlık ideali olarak algıladı.
Yalnız Komünist kalabalık yapmadı.
SAMAN SARISI
Seher vakti habersizce girdi gara ekspres
kar içindeydi
ben paltomun yakasını kaldırmış perondaydım
peronda benden başka da kimseler yoktu
durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri
perdesi aralıktı
genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzada
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı
üst ranzada uyuyanı göremedim
habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres
bilmiyorum nerden gelip nereye gittiğini
baktım arkasından
üst ranzada ben uyuyorum
Saman Sarısı şiiri, Memleketimden insan manzaraları,
Bedreddin Destanı gibi toplumsal şiirlerin dışındadır.
Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar “ şiiri özneldir. Sakarya toplumsaldır.
Oluklar çift birinden Nur akar
Birinden Kir” diyor.
Kir kim? Nur kim?
Öğretici, kindar ve politik Necip Fazıl.
Dilin sıcaklığını yakalayamayan kişi, şair olamaz.
Nazım’da Türkçenin sıcaklığını görürüz.
Tevfik Fikret’in şiiri, geleneksel şiire göre yenidir.
Fakat Tevfik Fikret’te Türkçe zevki yoktur.
Mehmet Akif’in kendine has söyleyişi vardır.
Dik duruşu vardır. İnandığı değerleri savunur taviz vermez.
“Üç buçuk soysuza zaarlık yapamam” der .
Boyun eğmez. Bu tavrıyla Nazımla uyuşur.
Necip Fazıl, Cahit Sıtkı, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Baudelaire etkisindedirler. Şiirleri Nazım’ın şiiri gibi özgün değildir.
Yağmur Atsız 28 Mart 2009 tarihli Star gazetesindeki yazısında,
Nazım’ın Komünist olmasından dolayı Avrupa da büyük ilan edildiğini söyler ki yanlıştır.
Orhan Pamuk romanı okumayıpta, “Türkler Ermenileri kesti” demesinden dolayı,
Nobel aldığının söylenmesi gibi bir algı bu.
Yahya Kemal evrensel boyutta değildir. Çünkü hiçbir şiiri yabancı dile çevrilmedi.
Endülüsde raks şiiri İspanyolcaya geçen yıl çevrilmeye çalışıldı.
Necip Fazıl’ında tercüme edilmiş şiiri de yoktur.
Nazım dışındakiler bizim koynumuzda büyüdüler. Dünya tanımaz O’nları.
Nazım, İkinci dünya savaşına girmeyişimizi över.
Kemal Tahir’e mektubunda;
“Harbe girmeyen bir Türkiye’nin, bahtiyarlığını duyuyorum.
Bu konu ile ilgili şiirime “Yemiş Bahçesi” adını vereceğim” diyor.
Bursa hapishanesinde hep yazıyor. Kazandığı paraları eşine dostuna yolluyordu.
Her ay Çorum hapishanesindeki Kemal Tahir’e 5 TL gönderiyordu.
15 yıl hapiste yatmıştır hiç yere…
Nazım düzeninin ve sömürünün olmaması için mücadele ediyordu.
Düzen, kendisini korudu. Nazım yenildi.
Yenilgiyi kabul etti. Dik durdu. Eğilmedi, bükülmedi. İnançlarını hep savundu.
Türkiye toplumunu, Türk devletine düşman etmeyen bir metod izlemiştir.
Yurt içi ve yurt dışı hayatından Türk devleti aleyhine bir tek cümlesi yoktur.
Hiçbir zaman iktidar kervanından arpa arayan fare’ye dönmemiştir.
Necip Fazıl ve Peyami Sefa iktidarın örtülü ödeneğinden para almışlardır.
Nazım Türkçenin mükemmel tatlarıyla dünyada yaşıyor bu gün.
Hapishaneden dışarıya aydınlığa baktı HEP.
“… Yani içeride onyıl,
Onbeşyıl
Daha da fazlası hatta geçirilmez değil,
Kararmasın yeter ki sol memenin altındaki CEVAHİR”.
Nazım’a göre;
Yurt ve insan sevgisinin kaynağı EMEKtir.
Namık Kemal ve neslinin mücadelesi , 1.nci meclisi doğurdu.1876
II. Meşrutiyeti 1908 ve cumhuriyeti doğurdu.1923.
Çetin mücadele verildi. O devrin aydınları boyun bükmedi.
Atatürk’ün önderliğinde aydınlığa ve akla ulaşıldı.
Ölçüyü Namık Kemal koydu.
“Merkez-i hake atsalarda bizi, Kürre-i arzı patlatır çıkarız”.
Bu anlayış yönetenlere bir tavır koyuştur.
Nazım’a ömür uzunluğunda ceza verildi.
Namık Kemal Mogaso’da zindana atıldı.
Aydınlık, demokrasi, adalete ulaşmak kolay değil.
Toplumun öncüsü olmak lazım. Onlar öncüydüler.
Şimdi, öncü yok. Sürü çok.
1.nci meşrutiyet ilan edilince Namık kemal Şöyle haykırdı.
“Ne büyüleyici imisin Ey, hürriyetin güzel yüzü.
Gerçi esaretten kurtulduk fakat senin esirin olduk”.
Nazım’ da hürriyet özlemi ise;
“Ve elbette ki sevgilim,
Elbet dolaşacaktır,
Elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır
En şanlı elbisesiyle.
İşçi tulumuyla,
Bu güzelim memlekette hürriyet.”
Nazım’ın bir ayağı kendi vatan toprağında ,
Diğer ayağı yeryüzünün her noktasına, basmak isteyen bir ayaktı.
Bireyin gerçek özgürlüğünü,
Bireyler birer birer,
Birer tuğla koyarak öreceklerdir.
Emperyalizm anlayışı
Osman’ın dilinden.
Osman Emperyalistlerin silahlarıyla emperyalistleri yendiğini söyler.
“… sizin yolladığınız silahlarla döğüştü. Türk milleti.
Emperyalizme karşı yoldaşım”.
Nazım ideolojisini yaşamla zenginleştirdi.
Türkçeyi yerli yerinde kullandı.
Tanpınar;
“Nazım iyi ve sağlam bir dil makinası kuranlardandır” diyor.
Bu dil makinası Türkçenin topyekûn mirasını özümlenmesidir.
Hiç kimse kurtuluş savaşını O’nun kadar anlatamamıştır.
İnsan özgürlüğünü, dil içinde yaşar, dilini özgür kullanamazsa hür değildir.
Tanrı kelimesini dini motivasyonlarla kullanamayan kişi özgür değildir.
Boyun bükendir. Kuldur.
Türk köylüsünü,
“Topraktan öğrenip kitapsız bilen” olarak tanıtır Nazım.
Bu köylüleri hapishanede tanımıştır.
Sonra bu dil ve tarihten süzülüp gelen,
Fakat bireyleşemeyen insanımıza, yeni bir dünya için,
Mücadeleyi hedef gösterir.
… Kendi kendimize yarışmalıyız gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayat götüreceğiz, yada dünyamıza inecek ölüm.
Dünyaya inecek ölüm emperyalizmin uşaklığı ve köleliğidir.
Nazım,
Emperyalizme karşı edebi mücadele vermiştir.
Eserlerinde,
Britanya ve Fransa sömürge imparatorluklarını, Şangay ve Hindistan’daki zulümlerini konu alır.
Faşist Mussolini’nin Etopya’ya saldırısını eleştirir.
Yirminci asır medeni dünyasını, şöyle anlatır.
“Yirminci asır,
Dört kanatlı bir tayyareden
Mendil salladı bize.
Yakasında kapitalizm açıldı kabak çiçeği gibi”.
1858 yılında Alman antropolog Theodor Waitz söyle yazıyor.
“Kökenleri itibarıyla insanlığın soylu kesimine hizmet etmeye mahkum olan belki ehlileştirile bilecek,
Eğitilebilecek ve evcil hayvanlar gibi kullanılabilecek, yada semirtilebilecek aşağı ırklara karşıt olarak,
Başat bir beyaz tür olmalıdır.
Bu aşağı ırkların daha yüksek bir ahlaki ve düşünsel gelişim düzeyine,
Yükseltilmeleri için çaba harcamak, ıhlamur ağaçlarının tarımsal yetiştirme yoluyla,
Şeftali vermelerini, yada maymunların gerekli eğitimden sonra konuşmayı öğrenebileceklerini
Ummak kadar aptalca olur…
Hitler ruhunu bu kafalar oluşturdu. Sonuç ortada.
Nazım bu anlayışı şu şiirle hicve eder.
“Bir coğrafya hocası dedi ki derste.
“Senegalli zencinin yegane derdi
Yüzünün siyah olmasıdır”.
Bu haber bir velveleyle köpürdü PARİS’te.
Müstemlekeler nezareti emir verdi. Pudra fabrikaları geçti seferberliğe.
Paris’te olan işler duyulunca Londra’dan
Hemen içtima edip karar aldı Avam kamarası.
“ Kıçlarına kuyruk takmayan Hintlilerin;
Kesilecek kafası,
Telsizler daha tebliğ ederken bu kararı Hind’e,
Muazzam bir kuyruk tröstü teşekkül etti.
Manchester şehrinde”.
Bu şiirde Nazım ırk ve insan ayırımına sermayenin tröstlerin hizmet ettiğini söyler.
Siyah ırkların ürünleri yok pahasına satılırsa siyahlar değerli olabileceklerdir.
Fakat,
“… Sünnet çocukları gibi yürüyorlardı.
Hepsinin parlıyordu apış arasında mali sermayenin altın kazığı”.
Kazık atılmamalı insanlara da…
İnsanlarda kazık yememeli.
Akıllarını başlarına almalı.
Kazık yemeğe kabiliyetliyse kişi, kazığı atan çok bulunur tabi ki…
Nazım’a göre;
Düşüncede öldü, felsefede.
Çünkü Britanya bankalarının localarında oturan filozoflar,
Sömürgeciliğin öncüsü olmuştur.
Nazım’ın bu tespiti doğrudur.
Onun içindir ki 17 yüzyıldan sonra batıdan filozof çıkmadı. Birkaçı hariç. Bernard Russel gibi.
İkinci dünya savaşında Hitler Lodrayı bombaladı.
İngilizler karşı saldırı hazırlığına başladılar. B.Russel savaşa şiddetle karşı çıktı.
Üniversitede matematik felsefesi dersine giriyordu. İşten atıldı. Aç kaldı.
Aydın olmak böyle bir şey.
Düşünür paraya meyl ederse sömürünün
Öncüsü olur.
Öyle oldu.
Çağımız sömürü çağı.
Bu çağı idealize eden sömürgeci tarih anlayışıdır.
Nazım,
Maddeci tarih anlayışıyla bakmıştır dünya ya.
Hindistan tarihinde “Benerci kendini niçin öldürdü “eseri bu anlayışla yazıldı.
Benerci ölmeden, yani intihar etmeden önce şöyle düşünür.
“Akıyor şehirden geçen nehir…
Genç adamın ayakları dibinden
Bakıyor akarsuya…
Düşünür Heraklit’i
Kimbilir böyle bir akşam,
Heraklit alnını
Yeşil gözlü zeytinlerde akan,
Suya eğdi
Ve dedi .
Herşey değişip akmada
Bu hal beni haran bırakmada
Heraklit Heraklit!...
Akar suya kabil mi vurmak Kilit”.
Sömürge yüzyılı yirminci asır. Onlar her yerdedir.
Çin’de dir, Şang –Hay da dır. Anadolu da ve Hindistan’dadır.
Şöyle anlatır Nazım,
Şang- Hay büyük bir limandır.
Mükemmel bir liman
Gemileri kocaman kocamandır.
Boynuzlu bir Mandalin konağından Şang- Hay büyük bir limandır.
Beyazların gemileri kocamandır.
SARILARIN KAYIKLARI KÜÇÜK!
Fransızlara karşı gelen idealist Jokond, idam edilir.
Sömürgeciler, halka ve onlara destek verenlere karşı üstündür.
Nazım şöyle anlatır.
… Limana giren gemi …
Devireli hazır yelkenli kayığı.
İdam edilirken Jokond mücadelenin bitmeyeceği halkının boyun eğmeyeceği inancındadır.
Nazım dilinde,
Güldü içten tebessümle
Gülerek yandı JOKOND.
Taranta –Tabu’ya mektuplar eserinde Nazım,
İtalyanların Etopyayı işgaliyle,
Musollini’nin Roma imparatorluğu kurma ülküsünü,
Katolik kilisesinin desteklediğini alaycı dil ile anlatır, Nazım.
Kişinin birey olmasını ,
Özgür olmasını,
Sömürülmemesini,
Yaşadığı toprak üzerinde,
Vatandaşların eşit olması arzu
Ve ırkçılığın olmamasını adalet denen şeyin eşit olarak
Irk ve din farkı olmadan dağıtılmasını talep ediyor.
Buda Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyet anlayışına denk geliyor.
Hergün evinin posta kutusuna günlük gazeteler bırakılırdı.
Bir sabah posta kutusundaki gazetelere uzandı,
“Dünyada ne var ne yok” diye.
Yüreği durdu yığıldı. Işık oldu.
Işıklı bir Moskova Sabahında 1961 de.
Kaynak: 1- Ekber Babayev
Ustam be Ağabeyim Nâzım Hikmet
2- Bilim Ütopya
Nâzım Hikmet özel sayısı
3- Hikmet Birant
Alıç Ağacı ile Sohbetler
4- Aziz Nesin’in Nâzım Hikmet anıları