CESUR KALEM

Hepiniz Amerikan Çocuklarısınız!

İçişleri Bakanlığı, Emniyet, Jandarma, Sahil Güvenlik, Göç İdaresi Ve AFAD gibi önemli ve hassas kurumları bünyesinde barındıran ve işlevi nedeni ile çok iyi yönetilmesi gereken bir bakanlıktır. Sorumlu olan hiç kimse, iktidar ya da muhalefet… Böyle bir teşkilatı zayıf düşürmek istemez. Lakin bu sorumluluğu herkesten önce iktidar ve bu kurumun yöneticileri kılcal damarlarına kadar hissetmelidir.

Ülke; güvensizlik, gerilim, keyfi idare anlayışı, parti devletine doğru savrulma, yolsuzluk ve belirsizlik içerisindedir. İstikamet ve rota düzgün çizilmez ise toplumsal ve kamusal sıkışma neticesinde,  yaşadığımız gemi kayalıklara çarparak yara alabilir.

İYİ Parti Mersin Milletvekili, E. Vali Behiç Çelik, İçişleri Bakanlığı Bütçe Komisyonu’nda ilginç bir hikâyeyi aktardı:

Ashaptan, Peygamberimizin arkadaşları Abdullah oğlu Cabir bir rüyasında; Büyük ineklerin küçük inekleri sağdığını, hastaların sağları ziyaret ettiğini, kuru bir çay kenarında yemyeşil bahçeler bulunduğunu, minberde ''camilerde imamın hutbe okuduğu yer'' koca koca putlar durduğunu gördü.

Bu, sıradan bir rüyaya benzemiyordu. Bunun önemli bir mesajı olmalıydı. Bu rüyayı yoracak kişi olarak ilk defa Hz. Ali aklına geldi. Hz. Peygamberin "İlim beldesinin kapısı" diye nitelediği Hz. Ali ancak güvenilir bir açıklama getirebilirdi. Bu düşüncelerle rüyasını yordurmak üzere Hz. Ali'ye müracaat etti. Rüyasını tane tane anlattı ve ne anlama geldiğini yormasını rica etti.

Hz. Ali; "Yanlış yorumdan Allah korusun" diyerek söze başladı ve şöyle devam etti. "Büyük ineklerin küçük inekleri sağması; yetki ve mevkilerini halkı soymak için kullanan “amir memur” görevlileri… Hastaların sağları ziyaret etmesi; yoksulların hallerini arz etmek için zenginlerin peşinde koşmasını… Kuru çay kenarında bulunan yemyeşil bahçeler; uzaktan veya dışardan bakıldığında çok büyük sanılan ve öyle ünlenmiş ama aslında içleri kupkuru çölden ibaret olan ilim adamlarını… Minberde duran koca koca putlar ise, layık olmadığı halde ilmin, dinin ve devletin yüce makamlarına yükselmiş kimseleri ifade eder."

Çelik; “Biz, bu rüyayı her gün görüyoruz! “ dedi.

Devlet; hamasi nutuklarla, vatan- bayrak-ezan muhabbetiyle, eş-dost yandaş ekibiyle ya da şirket gibi yönetilemez! Devlet; adaletle yönetilmediği, işin ehline verilmediği ve adil paylaşım sağlanmadığı sürece ayakta kalamaz. Din; devlet görevlilerin işi değil, ilgili kuruluşların ve vatandaşın eylem-söylem alanıdır. Hz. Ali'ye sordular: “Devletin dini olur mu? Şöyle buyurdu: Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir.” O halde; Devlette liyakat lazımdır. İşi ehline vermezseniz… Ne Hukuk ne vicdan ne ahlak ne de dürüstlük kalır.

İçişleri Bakanının asli görevi ülkeyi germeden huzur ve asayişi sağlamaktır. Bu görevi üstlenen bir Bakan, muhalif partilere hitaben, topyekûn olarak; "Hepiniz Amerikan çocuklarısınız. Siz de öylesiniz, sizde öylesiniz, siz de öylesiniz" der mi? Bu toplumu germe, ayrıştırma ve provoke etmedir. Örneğin; biri bu dili bana karşı kullanırsa, aynen iade edeceğimi ve başka bir hitap daha ekleyeceğimi bilsin

İYİ Parti Milletvekili Behiç Çelik: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; Devlet tecrübemizi, teamülleri bir kenara bırakmış… Asırlık kurumlarımızı işlevsiz kılmış… Devlet-millet bağını koparıp atmış… Ve ülkemizi krizlerden krizlere sürüklemiştir. İçişleri Bakanlığı da, bu ucube sistem içerisinde, ciddi zafiyetlere, itibar ve güven kaybına uğramıştır. Kurumsal yapıda çürüme, yönetim usullerinden uzaklaşma… Teşkilatlarda, idari organlarda ve denetim mekanizmalarında bozulma… Partizanlık ve dar kadrolaşma, İşte bu çarpık sistemin sonuçlarıdır” diyor.

Eksiği var fazlası yok! Behiç Çelik devamla: “Hiyerarşinin, ast-üst ilişkisinin yok edildiğine; Uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının endişe verici seviyelere ulaştığına; Başta Suriyeliler olmak üzere, demografik yapımıza yönelik tehditlere; Türk kimliğinin ve milli bütünlüğümüzün düşürüldüğü tehlikeye; Suç ve terör örgütleriyle mücadelede yetersizliğe” değiniyor. Bunlar ülkenin saklanamayacak gerçekleridir.  İçişleri bakanı Süleyman Soylu bunlara ve Sedat Peker’in iddialarına cevap vereceğine bağırıp çağırarak suç örtüyor!

Behiç Çelik, ayrıca “Kadın cinayetlerindeki artışı… Keyfi gözaltı ve tutuklamaların yaygınlaşmasını… Yabancıların dövizle gayrimenkul edinmesini ve kira artışlarını… Tapu ve ikamet kayıtlarındaki usulsüzlükleri… Türk vatandaşlığının parayla satılmasını… Sınırların kevgire dönmesini… Orman yangınlarındaki beceriksizlikleri vs.” soruyor.  

Cevap: “Ezan susmaz! Bayrak İnmez!” Siz tatmin oldunuz mu? Bir Türk milliyetçisi olarak beni bile tatmin etmedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; hak-hukuk ve adalet tanımamakta, terörle mücadele amacı ile çıkarılan KHK’yı; “Demokles’in kılıcı” gibi korku amaçlı kullanmaktadır. Bunun en bariz örneği; ömrünü terörle mücadeleye adamış, iktidarda olanların sarmaş dolaş olduğu dönemlerde bile PKK ve FETÖ ile mücadele etmiş emekli polis müdürlerine FETÖ ya da PKK ile irtibatlı gibi göstererek hukuksuz bir şekilde “rütbe cezası” uygulamasıdır.  Bu iddiamı, istediği yerde belgeleri ile birlikte ispata hazırım. Kimlere uygulandığını da açıklamak kaydı ile…

Hak, hukuk ve adaletle bağdaşmayan keyfi kararlar adaletin duvarına er ya da geç çarpacaktır. “Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.” Ya da “ayarını bozduğun kantar gün gelir senide tartar” sözleri böyle haksızlıklar için söylenmiştir. “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste…” “Korkunun ecele faydası yoktur.” Korku imparatorluğunun duvarı çatlamış, meydana gelen boşluklarda halk, kafasını uzatarak “Kral Çıplak” diye bağırmaya başlamıştır.

Uzun çalışma süreleri, ağır çalışma koşulları, keyfi ve usulsüz uygulamalar, siyasi baskılar, tayinlerde görülen adaletsizlikler ve yaşanan mağduriyetler… Özlük haklarındaki yetersizlikler… Polis intiharları Sn. Bakanın ve yakın ekibinin ilgisini çekmemektedir. Zira bu konular, bütçe görüşmelerinde yeterince dile getirilmedi! Getirilseydi, muhalefet te destek verirdi.  Sn. Bakan, polisin işleri dışında her şey ile ilgilenmekte… Genel siyaset ile uğraşarak zamanını muhalefete laf yetiştirmekle ya da kavga etmekle geçirmektedir.

Polis ve jandarma hiçbir dönemde bu ölçüde siyasal amaçlarla kullanılmamış, Polis Akademisi törenlerinde polis bandosu tarafından iktidar partisinin seçim marşı çalınmamıştır.

Atatürk, güvenlik güçlerinin siyasallaşmasını ülkenin geleceği açısından tehlikeli görmüş, polis ve jandarmanın yasalara göre hareket etmesini istemiştir.

Demek ki;  Hukuk ve yasalar… Ehliyet ve liyakat, Sn. Bakan için önemli değildir. Kendisi gibi kayıtsız ve şartsız, “biat ve sadakat” istemektedir. “Siz gereğini yapın, hukuk arkadan gelir” diyen ve keyfiliği özendiren, eleştiri ve özgürlük kavramından hoşlanmayan bir yönetici tavrı ile karşı karşıyayız.

Allah sonumuzu hayretsin!

 

Yayın Tarihi
18.12.2022
Bu makale 967 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Siyaset bir bataklık halini aldı Türkiye'de. Benim şahsî olarak hiç bir siyasî partiye güvenim kalmadı.

Mustafa KÜTÜKCÜ 25.12.2022

Kaleminize sağlık

Ali Boyacı 18.12.2022

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!