Hükümet sistemi geçişleri; her ülkenin tarihi deneyimleri, kültürel, siyasal ve hukuksal yapısı dikkate alınarak, gerçekleşen bir olgudur. Hükümet sistemlerinin hiçbirisi, demokratik hukuk devletinin önkoşulu değildir.
Türkler, uzun süre mutlak monarşi ile yönetildikten sonra meşruti monarşiye geçmiş ve buradan da parlamenter sisteme geçiş sürecini tamamlamış bir toplumdur.
Parlamenter sistem, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini hızlandırmıştır. Lakin tanınan ve verilen hak ve özgürlükler; halkın mücadelesi veya direnişi ile elde edilmemiş, siyasi ve askeri seçkinlerce lütuf olarak sunulmuştur. Bu nedenle kolay elde edilen bu hak ve özgürlüklerin kıymeti ve kadri toplumda yeterince bilinmemektedir.
Türkiye, 16 Nisan 2017 Referandumu ile cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini kabul etti. İyi mi, kötü mü olacağını düşünmeden… Zira dünyada uygulanan böyle bir sistem yok.
Demokratik hükümet sistemlerini ve bazı özelliklerini bilmekte fayda var. Aksi halde her söyleneni doğru kabul ederiz!
Başkanlık Sistemi: Devlet yönetiminde tek bir kişinin başkanlığında hükûmet etme ve devleti yönetme esasına bağlı siyasi sistemdir. Devlet başkanını halk seçer ve Devlet başkanının siyasi partisiyle ilişiği kesilmez. Yasama, yürütme ve yargı ilkeleri arasında kesin ve katı bir ayrım söz konusudur. ABD ve Brezilya bu sisteme örnek gösterilebilir.
Yarı Başkanlık Sistemi: Yürütme gücü halk tarafından seçilen devlet başkanı ile meclis güvenine dayanan hükûmet başkanı arasında paylaşılır. Fiili olarak ise yürütmenin başı devlet başkanıdır. Devlet başkanını halk seçer. Yarı başkanlık sisteminde yumuşak kuvvetler ayrılığı vardır. Özellikle dış politikada devlet başkanı etkilidir. Fransa, Rusya, İran yarı başkanlık sistemine örnek teşkil eder.
Parlamenter Sistem: Yürütme iki kanatlıdır ve devlet başkanını meclis seçer. Yasama ve yürütme arasında sürekli bir işbirliği vardır. Zira Meclis güçlüdür. Yumuşak kuvvetler ayrılığı vardır. İç ve dış politikalarda Başbakan etkilidir. Bir kişi hem yasamada hem de yürütmede yer alabilir.
İtalya parlamenter sistemdir. İtalya ve Almanya…
Meclis Hükümeti Sistemi: Yürütme tek kanatlı olmakla beraber, yasama ve yürütme mecliste toplanmıştır. Meclis başkanını meclis seçer. Bakanları da tek tek meclis seçer. Buna karşın bakanlarında meclise karşı bireysel sorumlulukları vardır. Yürütme vardır, meclis üstünlüğü söz konusudur. İsviçre…
Görüldüğü gibi yeni getirilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, dünyada uygulanan sistemlerin hiçbirisine benzememektedir. Doğru şekilde yapılandırılmadığı ve demokratik bir anlayışla yönlendirilemediği için de Türk demokrasi seyrini olumsuz etkilemiş, geniş bir kesimde demokratik hak ve özgürlükler açısından geriye dönüş sinyalleri vermiştir. Çünkü denetim ve denge mekanizması yoktur.
Endişenin ve korkunun kaynağı budur.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, demokrasilerde halkın ihtiyaç ve beklentileri bakımından hayati bir önem taşımamaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hak ve özgürlükler yanında ekonomik alanı da daraltması, huzur ve refah vaadinin havada kalması, ülkede birlik ve beraberliği tesis edememesi, Cumhurbaşkanı üzerinden tartışmaları beraberinde getirmiştir.
Bu sistem neden halk tarafından kabul görmüştür?
Türkler; kültür ve gelenekleri doğrultusunda devlet başkanını bir otorite olarak görmüş, devletin başı olarak saygı göstermiş, onları gönlünde mümtaz bir mevkie getirmiştir. Siyaset tıkanınca… Devletin koruyucusu, birliğin temsilcisi ve devam ettiricisi konumundaki cumhurbaşkanı, devreye girecek ve düğümü çözecektir. Var olan sorunlar sihirli bir değnekle çözülecek… Refah ve huzur gelecek… Türkiye içerde ve dışarda şahlanacaktır. Lakin durum böyle olmamıştır.
Kurum ve kurallar ortadan kalkınca sistem tıkanmıştır. Devlet ehil kadrolar ile yönetilmediği için de işler “Arapsaçına” dönmüştür. Partili olan cumhurbaşkanı, parti yararını ön plana alınca da birlik ve beraberlik tesis edilememiştir. Oyların düşmesi ve ekonomik sistemin tıkanması, iktidar cenahında telaşa neden olmuş, hata; yeni hataları getirmiştir.
Başımıza bunca gelenler, hükümet sisteminden mi kaynaklanmaktadır? Bu doğru bir yaklaşım olmaz. Yönetim tarzı da önemli… Demokratik hükümet sistemlerini birbirinden ayıran esas nokta; yasama ile yürütmenin hangi organda birleştiği ve bunlar arasındaki ilişkilerin yoğunluğudur. Dolayısıyla hangi hükümet sistemi olursa olsun, yargının yasama ve yürütme organlarından bağımsız tutulması esastır. Hâkimlerin bağımsızlığı, hukuk devletinin vazgeçilmez bir koşulu olarak tüm demokratik hukuk devletlerinde benimsenmiş olan bir ilkedir. Hükümet sistemi ile devlet sistemi farklı şeylerdir. Lakin çoğu kez ülkemizde karıştırılmaktadır.
Sistem ayrımında belirleyici güç, kuvvetler ayrılığı ya da kuvvetler birliği ilkesinden hangisinin sistem üzerinden etkili olmasıdır. Yasama yürütme ve yargının tek elde toplanması otoriter ve totaliter rejimleri çağrıştırır. İster yasama ve yürütme erki yürütmede toplansın isterse mecliste toplansın bir önemi yoktur. Önemli olan yargının siyasallaşmaması ve iktidarı hukuk ile sınırlamasıdır. Başka bir deyişle, yargının tarafsız ve bağımsız kalmasıdır. Eğer yargı yürütme kuvveti ile birleşirse hak arama ve özgürlükler ortadan kalkabilir, yürütmenin ve yargının icraatları zulme dönüşebilir.
Halk için sistemin hangisi olduğunun fazla bir önemi yoktur. Bu konudaki tartışmalarla pek ilgili de görünmemektedir. Bu nedenle muhalefetin, iyileştirilmiş veya güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunu öne çıkarmasının seçim kazanılmasında fazla bir etkisi olmayacaktır.
Yaşam kalitesinin yani refah düzeyinin artırılması, “yolsuzluk-yoksulluk-yasaklar” düzeninin ortadan kaldırılması, hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi, devletin adaletli ve adil olması, devletin ehil kadrolarla yönetilmesi, halkın gündemindedir.
Bir de merak ettiğim bir şey vardır! Bu iktidar, devletin kurum ve kurallarını bozdu ise, yeni bir sistemle tekrar yerine getirilmesi zor ve zaman alıcı görünmektedir. “Yiğit düştüğü yerde kalkar” misali mevcut sistemin olağanüstü yetkilerinin kullanılarak fabrika ayarlarına veya istenilen iyileştirilmiş parlamenter sisteme dönülmesi, daha kolay olmaz mı?
Yeni sistemi, işler rayına oturunca düşünelim!
Parti içi demokrasiyi yok eden ve lider sultası yaratan, Siyasi Partiler Kanunu” hiç gündemde yok. Hem Muhalefet hem de iktidar anlaşarak bu ucube, otoriter yasayı ortadan kaldırsın! Kendi içerisinde otoriter olan bir yapı, topluma demokrasiyi nasıl getirecek?
Alman Filozof Hannah Arendt “Totaliter örgütlerin üst yönetiminde herkes şefin yalan söylediğini bilir. Ama şef kaybederse hepsi kaybedeceğinden susarlar. İlke, şefin yanılmazlığı değil yenilmezliğidir; buna olan inanç biterse totalitarizmin hayal dünyası bir anda çökecek ve gerçek kazanacaktır.
Herkes sürekli yalan söylediği zaman sonuçta buna inanmazsınız ama hiç kimse de hiçbir şeye inanmaz. Böyle bir toplum, hiçbir konuda fikir sahibi olamaz. Giderek düşünme, yargılama ve eylem yetisini kaybeder. Böyle bir topluma her istediklerini yaptırabilirler.
Diktatörlerin o kadar göz göre göre yalan söylemelerinin sebebi, tabanlarının ahlâkını bozmak ve suç ortağı haline getirmektir. Biliyorlar ki ertesi gün o yalanın tam tersini söyleyecekler ve taban bunu 'ne büyük taktik deha' diyerek bir kez daha alkışlayacak.”