Bir önceki yazımda Ankara Ahlatlıbel’de yapılan, 6 siyasi parti liderinin katıldığı yuvarlak masa tartışmalarına değinmiş, istişarenin ve adaletin önemine vurgu yapmıştım.
Çağdaş ve modern yönetimlerde ülkeyi yönetmeye namzet adaylar bir araya gelir ve ülke sorunları hakkında müzakere yaparlar. Seçim ise düşman kamplara bölünme ve kutuplaşma ekseninde değil, rekabet ortamında bir yarış şeklinde cereyan eder. Seçimi kaybeden, kazanını kutlar.
Ülkemizde siyaset iyice kızıştı. Öfke dili; nezaketi, hoşgörüyü ve sosyal barışı tehdit eder hale geldi. Bu gerilim halka da yansıyor. Sürekli kavga, hakaret, tehdit…Bizim halkın sorunlarını dinleyen, kendi aralarında istişare eden, umut ve güven veren liderlere ihtiyacımız var.
Türkiye’de insanların 2/3’si ülkenin geleceğinden bir ışık görmüyor. Böyle olunca da umutsuz ve mutsuz. “Devletine güvenmeyen millet avare, milletine güvenmeyen devlet biçaredir.”
Vatandaşın 1/3 ise geleceği belirsiz görüyor. Bakmayın siz ülkeyi yazılı ve görsel medyada “her şey güllük gülistanlık” gösterenlere… Herkes durumun farkında! Küçük bir mutlu azınlığın ise keyfi yerinde.
Bu şartlarda iktidar partisinin oy oranlarının çok düşük çıkması beklenir. Lakin durum öyle değildir. İktidar Partisi hala %30’larda geziyor. Gidişattan memnun olmayanların bir kısmı, önemli bir değişiklik olmaz ise, hala Cumhur İttifakı’na oy verme eğilimindeler.
Peki, neden? Muhalefetin ülkeyi daha iyi yöneteceğine ikna olmuş değiller. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar kalkacak mı? Emin değiller. Bu konularda muhalefetin güven sorunu var. Tabi ki, kimsenin oyu kimsenin cebinde değildir. Hükümet, yönetim becerisini kısa zamanda sağlayamaz ise iktidarı destekleyen kesimlerde kopmalar olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, seçimlerde adayı önemli kılmıştır. Ancak muhalif düşüncenin en büyük korkusu, yeni bir Erdoğan yaratılıp yaratılmayacağıdır. Yeni seçimler için yuvarlak masada bir araya gelen liderler; Türk halkının önüne yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları ortadan kaldıracak, yeni bir düzen kurabilecekler midir?
Hak, hukuk ve adalet zedelenmiş, hukukun üstünlüğüne güven azalmıştır. Bir hükümet değişikliğinde; hukuk ve demokrasi işleyecek, AB normlarına uygun bir yaşam standardı ortaya konacak mıdır?
Selçuk Özdağ’ın deyimi ile “Nijeryalı gibi maaş alıp Avrupalı gibi elektrik, akaryakıt, doğalgaz parası” mı ödeyeceğiz? Türkiye'nin enflasyon oranı yabancı kaynaklara göre %106...Resmi kaynaklara göre %36.08... Mutlu bir azınlığın yararlandığı, halkı canından bezdiren bu çark nasıl kırılacaktır. Bir kurtuluş reçetesi yazılacak mıdır?
Bunların netleşmesi gerekir.
Erdoğan karşısında alınacak bir seçim başarısı bu köhnemiş düzeni değiştirmeyecekse, halkın kaderi de değişmeyecektir. İnsanlara hayal kurduracak ve geleceğe umutla baktıracak bir Türkiye vaat edemeyen bir muhalefetin, halkın güvenini kazanması mümkün değildir. O halde mevcutla “Ehven-i Şer” devam diyenler olacaktır
Önemli olan bu seçimi kişilerden çıkarmaktır. Halka sorunlarının çözüleceğine dair güven vermek esastır. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Yeter ki, uzlaşma ve hoşgörü içerisinde istişare yaparak iyi bir yönetim becerisi gösterilebilsin.
Gelelim üçüncü ittifak meselesine… Üçüncü bir ittifak olacak mıdır? Kanaatime göre, cumhurbaşkanlığı seçimi 2 ittifaklı olacak, ancak milletvekilliği seçimlerinde HDP ve Sol partilerin yer aldığı bir 3. İttifak gündeme gelebilecektir. Siyasetin seyri bu yöndedir.
Hükümetin her şeyi güvenlik endeksli olarak düşünmesi, siyasi alanı daraltması, krizlerden sürekli muhalefeti sorumlu tutması, iç ve dış riskleri ülke açısından ziyade kendi iktidarının geleceği açısından değerlendirmesi, Millet İttifakı dışında kalan kesimleri Erdoğan karşısındaki adaya yöneltecektir.
Her farklı fikri yasaklamak veya denetlemek mümkün değildir. Tarihte bunu yapmaya çalışan otoriter ve totaliter rejimler bile başarılı olamamıştır. Hükümetin yapması gereken; siyaseti doğal hale getirmek, yapılan eleştiri ve protestolara demokratik bir gözle bakabilmektir. Küçük ya da yandan çarklı ortak buna yanaşır mı? Yanaşmaz ise, geminin karaya oturacağı günler yakındır. “Geminin burnunu değil, ufkunu gören kaptandır.”
Türk halkının hakikati doğru kanallardan öğrenme sıkıntısı var. Yazılı ve görsel medyanın tekelleşmesi özgür iradeyi kısıtlıyor. Lakin Türk halkı uyanmaya başladı ve çeşitli mecralarda tepkisini ortaya koyuyor. “KRAL ÇIPLAK…” Başlangıçta medyayı ve halkın maniple etmeyi başarı ile götüren iktidar; her olaya güvenlik temelli baktığı için halkın ekonomik sıkıntılarını görmüyor, duymuyor. Başarılı bir muhalefet karşısında işleri iyice zorlaşır. Erdoğan da eski performansında değil. Erdoğan’ı çekin alın, AK Parti diye bir şey kalmaz!
Halkın güvene ve umuda ihtiyacı var. Güven kayboldu. Umut ise sisten dolayı ufukta görünmüyor! İktidar sözcüsü Bülent Turan: “Ekonomik sorunların bedelini milletle beraber ödeyeceğiz” diyor. Sormazlar mı adama, “Ekonomiyi bu hale millet mi düşürdü?
Kuruluşundan 2002 – 2007 arası AK Parti iktidarının icraatlarını ve politikalarını beğenen, Ahmet Davutoğlu’nun genel başkan olması ile “parti içerisindeki yozlaşmanın sona ereceği” konusunda umutlanan, Ali Babacan’ın gidişi ve ekonominin ehil ellere verilmemesi üzerine kaygılanan biri olarak gelişmelerden rahatsızım.
Nereden nereye…
AK Parti; “Kimsesizlerin kimi, sessizlerin sesi “olarak ortaya çıktı. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” anlayışını yerleştirecekti. Ne oldu? AK Parti, kendisine uzak ama zengin kesimle yakınlaştı. Paranın sıcaklığı ve gücün kudreti gözleri büyüledi. Halk, geçim sıkıntısı içerisinde inlerken, mutlu bir azınlık yaratıldı. “İyi ama halkın sesi niye çıkmıyor? Nasıl çıksın, korkudan bırakın sesini, nefesi kesildi.
Eskiden destansı bir AK parti teşkilatı vardı. Teşkilatlar ve yerel yönetimler sokağın sesini dinler, üstlerine kolayca iletirdi. Şimdilerde üst yönetim gerçeklikten koptu, ulaşılamaz oldu. Ve beklenen sonuç: Kopuşlar başladı.
Ülkede “ekonomik kriz yoktur, bunların hepsi yaygara, aç olanlar varsa siz doyurun” sözleri siyaseten yanlış olmuş ve kalpleri kırmıştır. Halkın ülkenin sorunlarının siyaseten çözülemeyeceğine inanmaya başlaması, demokrasimiz için bir tehlike sinyalidir. Bu açıdan bakıldığında; kavga ve öfkeden bıkmış Türk halkı, 6 liderin bir araya gelmesini olumlu ve önemli bulmuştur.
İktidar; “Muhalefetteki partilerden bir şey olmaz, devleti yönetemezler. Tamam AK Parti bazı konularda yanlış yaptı ama diğerleri daha mı iyi. Sorunları çözersek yine biz çözeriz” algısı yaratmaya çalışıyor. “Eski camlar bardak oldu” Hiçbir söylem ve eylem eskisi kadar inandırıcı değil.
2023 seçimleri çok ilginç geçeceğe benziyor. Sonrası tufan…Hangi cephe yarılacak, bunu hep birlikte göreceğiz. Zira kararsızların oy oranı çok yüksektir. Buna bir de sandığa gitmeyenler ile Z kuşağını eklerseniz önemli bir orana ulaşıyor. Bunları muhalefet mi, iktidar mı ikna edecek?
Şu anda muhalefet bu kesimlere daha yakın. Kimileri “ekonomik göstergeler iyileşirse, her şey yoluna girer” havasında. Beni ekonomik göstergelerden çok demokratik değerler ilgilendiriyor. Çünkü demokrasi ve hukuk olmazsa olmazımdır. ‘Size özgürlükten önce ekmek lazım, bırakın karnınızı doyuralım’ diyen sömürgeciye, Afrikalı kadın: ‘Konuşma özgürlüğüm olmazsa, ekmeğimi kimin çaldığını nasıl söyleyeceğim” demesi manidar gelir bana.
Beni bu yaştan sonra ülkemin geleceği, halkımın huzuru ilgilendirir. Bu da özgürlük, demokrasi, adalet, insan hakları gibi değerlerin yaşatılması ile mümkündür.
Yemişim ötesini!