AKP iktidarı mevcut ekonomik durumu, küresel ekonomik durumun geçici bir yansıması olarak açıklasa da; ekonomik veriler ve gidişat durumun öyle olmadığını gösteriyor. Bunun sorumlusu; “faiz sebep, enflasyon sonuç ve nas anlayışı” ile ekonomi biliminin gereklerine kulak asmayan Erdoğan ve liyakatsiz kadrolarıdır.
Normal şartlarda dünyanın her yerinde ekonomik krizler “iktidardaki partilerin oylarını güneşin altındaki buz kalıbı gibi eritir.” Rahmetli Demirel; “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur!” derdi. 2001 yılında meydana gelen ekonomik krizin faturası, 2002 seçimlerinde o zaman ki koalisyon hükümetinin partilerine sert biçimde fatura edilmişti. Halk, koalisyon hükümetinin en büyük partisi DSP’nin oylarını %22.19’dan %1.22’ye düşürmüştü.
14 Mayıs’ta yapılacak seçimde aynı durum yaşanabilir mi? Araştırma şirketleri, yaptığı anketlerde ve sokağın nabzı tutulduğunda; AKP’nin oylarında düşüş görülmekle birlikte, keskin bir düşüş yaşanmadığını, %28 ile %34 arasında seyrettiğini ifade ediyor.
Bu açıklamanın siyaseten açıklaması; “AKP’li seçmen, ekonominin iyi yönetilmediğini biliyor ama partisini cezalandırma yoluna gitmiyor!” Peki, AKP; neden zor çözülüyor?
AKP iktidarı, biat ve sadakat esasına dayalı bir “saadet zinciri” kurmuştur. Bu kesim ellerindeki imkânların kayıp gitmesinden korkmaktadır. Erdoğan’ın liderlik özelliğine ve yanlış yapmayacağına inanan partiye gönül vermiş bir kesim bulunmaktadır. Erdoğan, ”Aya çift yönlü otoban yapacağız” dese alkışlayacak olan bu kesimdir.
Tarikat ve cemaatlerin dini ve ticari kaygılarla kemikleşmesi ve dini istismar eden yaklaşımlara çanak tutmasıdır. Bu anlayış, “dindar ve dini kazanımlarını kaybetmekten korkan” sade vatandaşların AKP etrafında kenetlenmesine yol açmaktadır.
Sosyal yardımlar da AKP için önemli bir oy oranının ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Terörle Mücadele, savunma sanayiine yönelik yatırımlar, “İHA-SİHA ve TOGG gibi marka değeri olabilecek yatırımların sekteye uğrayacağı” konusunda AKP’nin propagandaları halkı etkilemektedir.
Libya ile yapılan MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) Anlaşması, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama çalışmaları gibi faaliyetler konusunda bazı muhalefete mensup yöneticilerin gelişigüzel ve güven telkin etmeyen açıklamaları halkta karşılık bulmamaktadır.
Ne yaparlarsa yapsınlar… Ülkeyi yaşanamaz ve yönetilemez hale getiren AKP iktidarı; devlet imkânlarını ve kadrolarını seçim için seferber etse de bu sefer Bay Kemal’e yenilecek gibi görünüyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun, iktidar tarafından tarihi belirlenen bir demokratik seçim için “14 Mayıs 2023 bir sivil darbe girişimidir” şeklinde hezeyanları bu telaşı ve korkuyu yansıtıyor.
İktidardan ve MHP’den oy devşiren İYİ Parti, beklenen oy artış oranını niçin yakalayamadı? Bunun nedenini uzmanlar şu şekilde açıklıyor:
“Birincisi, Meral Akşener’in 6’lı masadan kalkması kamuoyunda tepkiye ve güven kaybına neden oldu. CHP’den gelen liberal ve seküler oylar geri döndü.
İkincisi, İYİ Parti “Merkez Partisi” olma konusunda net bir tavır ortaya koyamadı. Eski ANAP ve DYP oyları “çantada keklik” değil.
Üçüncüsü, milletvekili seçiminde ve temayülde yaşananlar kamuoyunda ve parti içinde adaletli ve liyakatli bulunmadı! “Ömer’in yolu” söylemleri boşa düştü!”
Bu eleştirilerde haklılık payı olup olmadığını, Sn. Akşener ve İYİ Parti Kurmay Heyeti mutlaka değerlendirecektir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere, İYİ Parti’den toplumun tüm kesimlerinin istek ve beklentileri yüksektir. Bu nedenle seçime az bir süre kalsa da vaat ve projelerin her ilin dokusuna uygun olarak açıklanması gerekir. Siyasette 24 saat uzun bir zamandır. İYİ Parti milletin güvenini kazanacak hamleleri birer birer yapmalıdır.
Niçin İYİ Parti? İYİ Parti milletin umududur. Güneşin doğuşu, birilerin ikbali ya da hırslarına heba edilmemelidir. Temayüle ve milletvekili seçimlerine gösterilen tepkiler dindirilmeli, sahaya inilerek birlik ve beraberlik mesajları verilmelidir. Gün, küsme ya da ayrışma zamanı değildir. Bu konuda en büyük sorumluluk il ve ilçe teşkilatlarına düşer.
Gelelim CHP’ye… CHP, bu seçimde oyunu bir miktar artıracaktır. Zira CHP’nin seçimlerdeki en büyük umudu “Z Kuşağı” olacaktır. DEVA, Saadet, Gelecek ve DP gibi partilerin CHP listesinden seçime girmesi ise CHP için herkesin oy vereceği bir merkez partisi algısı yaratmıştır. Sağ görüşlü ve dindar seçmenin “Hiçbir zaman CHP’ye oy vermem” düşüncesi değişmiştir. Bunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeği ve payı büyüktür.
M. Sarıgül, Millet İttifakı içerisinde yer alırken… Muharrem İnce hala direniyor! Kendisini dinlemeye gelenlerin oy vereceğini sanıyorsa yanılıyor. Millet, kazanacak adaya oy verecektir. Göreceksiniz seçim yaklaştıkça İnce’nin oyu daha çok düşecek ve özellikle KK’na yönelecektir. Ve böylece İnce gibi önemli bir siyasi figür, hırslarına yenik düşerek sahneden çekilecektir. Kemal Kılıçdaroğlu’na verilen toplumsal destek ise, bir kartopu etkisi yaratarak gün geçtikçe büyüyecektir.
M. İnce, kendisini dinlemeye gelenlerin oy vereceğini sanıyorsa yanılıyor. Yanıldığını seçim sonrasında görecektir.
“Hiç kuşku yok ki, Türk politika tarihinin en renkli kişisi, hemşerim, toprağım Osman Bölükbaşı'ydı. Kürsüye çıkınca meydanlar dolup taşardı. Ama hiçbir zaman meydanları dolduranlar, onu çılgınca alkışlayanlar sandığa gidip oy vermemişlerdi. Onun için Osman Bölükbaşı, "Bu halk, meydanlarda dinler, sandıkta konuşur" derdi.
Sözünü esirgemezdi. Sekiz saat konuşup rekor kırdığı mitinglerine gelenleri de ünlü fırçasından mahrum bırakmazdı. Kayseri'de kedisini dinlemek için toplananlara "Ey, sapı uzun, tanesi kıt Kayserililer" diye seslenmişti: "Meydanda veriminiz bol... Burada aşka gelip beni alkışlıyorsunuz, sandık başına gidince şeytana sarılıyorsunuz” sözleri hala hafızalarda silinmemiştir.
Sonuç olarak: Bu ucube sistem ve harami düzen mutlaka değişmelidir. Bunun için birlikteliğe zarar verecek eylem ve söylemlerden kaçınılmalıdır. Halkın beklentileri ve sorunlarının nasıl çözüleceği mutlaka siyasi aktörler tarafından halka anlatılmalıdır. “Her şey Tayyip indirildikten sonra çözülecek!” anlayışının seçmenin çoğunda bir karşılığı yoktur. Bu nedenle muhalefet, özellikle hayat pahalılığını, yolsuzluk ve hırsızlıkları, Suriyeli sığınmacı sorununu ve terörle mücadele konusundaki stratejilerini halka iyi anlatmalıdır.
“Gidiyor Gitmekte Olan”
“Geliyor Gelmekte Olan”
Tünelin ucunda ışık göründü. 15 Mayıs sabahı hukuk ve demokrasi kokan bahara kavuşmak dileğiyle…