Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı bir TV programında DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'yla ilgili "Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler" dedi.
Erdoğan’ın sözlerinin tamamı şöyle: "Onu onların düşünmesi lazım… Onların nasıl ihanetin içerisinde olduklarını kendilerinin düşünmesi lazım... Onlar, o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık verildiyse, başbakanlık verildiyse, hepsi onlara bir irade o makamları verdi…”
O zaman sormazlar mı? İşi ehline ( layık olana) değil size biat edeceğini düşündüklerinize mi verdiniz?” Zira Nisa Suresi'nin 58. ayetinde “Allah, bize emanetleri ehline vermemizi, insanlar arasında adaletle hükmetmemizi emrediyor.” Babacan ve Davutoğlu işinin ustası veya uzmanı değilse neden o makamlara atandı?
Bir dönem baş tacı edilen Davutoğlu ve Babacan nasıl hain oldu? AK Parti’den ayrılarak, ayrı partiler kurdukları ve Millet İttifak’ı içerisinde yer aldıkları için olabilir mi? “Davayı sattılar…” Ne davası, kimin davası?
Sn. Erdoğan’ın sözlerinin satır aralarına baktığınız zaman haklı yanları da yok değil. Şu anda organize işlerle suçlanan veya gözleri ışıldayan bazı bakanlar var ki, uzmanlığı ve deneyimi olmadığı halde önemli görevlere atandılar. “Koca memlekette, layık hiç kimse yok muydu?” Demek ki, kariyer ve liyakat önemli değil!
Liyakat önemli olsaydı, koyun güdecek yetenekleri olmadığı halde, bazı vasıfsız ve liyakatsiz bürokratlar da önemli görevlere atanmazdı. Bu kişiler, Erdoğan sayesinde “sayeban” olmuşlardır. Yani istedikleri her makamı Erdoğan sayesinde elde etmişlerdir.
Doğruya doğru! Onlar ki, hiç kimseyken Erdoğan sayesinde bir kimliğe, bir makama ve en önemlisi de önemli bir servete kavuşanlardır. “İbn-i Haldun’un,“ Kişiliksiz ve dalkavuk olmak, yüksek bir statüye sahip olmanın ön koşuludur. Böylece onlar için kazanç yolu da açılmış olur” sözleri sanki bu kişiler için söylenmiştir.
Bu sözler, herkes için söylenmez. O zaman, “At izine it izi karışır…”Babacan ve Davutoğlu, alanında iyi yetişmiş, donanımlı ve başarılı insanlar… İkisi de bilgi ve tecrübelerinden ötürü o makamlara gelebildiler ve görevlerini layıkıyla yaptılar. O günler, AK Partinin parlak günleriydi.
Hey gidi günler hey!
AK Parti, yola çıktıklarını, yolda buldukları ile değiştirerek yoluna devam eden bir parti… Birçok AK partili yanlış yöne giden, yani rotasını değiştiren trenden indiler ve farklı trenlere bindiler. Demokrasilerde vatandaş oy kullanma tercihini her an değiştirebilir. Ters düşenler için nankör, vefasız ve hain suçlaması incitici ve haksız bir suçlamadır. Nitekim Erdoğan da rahmetli Erbakan tarafından siyasete kazandırıldığı halde ondan ayrılmadı mı? Olaya bir de bu açıdan bakmak lazım.
Gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde devlet makamlarına kariyer ve liyakate göre atama yapılır. O nedenle göreve getiriliş bir lütuf veya ihsan olarak görülemez. Yönetim başarısında liderin payı büyük olmakla birlikte, kadroların emeğini ve katkılarını görmezden gelerek her şeyi lidere bağlamak büyük bir haksızlıktır. Zira “efeyi efe yapan kızanlarıdır.”
“Tayyip Erdoğan olmasaydı sen bir hiçtin” sözü, bireyi yok saymak ve lideri kutsamaktır. Lider, ekibinin başarısı ile yükselir. Babacan ve Davutoğlu gibi nice yöneticilerin başarısı da Erdoğan’ın liderliğini perçinlemiştir.
Babacan: “Siz de ben de o makamlara gökten zembille inmedik. Milletin iradesi ve partinin ortak aklı bizi göreve getirdi. Madem keramet sizde 2018 yılından beri kaç bakan değişti, buldunuz mu çare?” diye soruyor. Karşılıklı suçlamalardan Erdoğan ve AK Parti zarar görür.
Erdoğan, eskiden liyakati gözeten ve başarılı insanların önünü açan bir liderdi. Nereden biliyorum? AK Parti iktidarının ilk 10 yılında önemli görevlerde bulundum. O yıllarda halk deyimi ile “deve dişi” gibi bakanlar ve bürokratlar vardı. Hala da var. Hem de çok var. Lakin onların liyakat ve bilgisine itibar edilmiyor. Ediliyor olsaydı ekonomi böyle yönetilmez, organize işlerin içerisine girenler önemli görevlerde bir dakika duramazdı.
Devlet, liyakat ve ortak akıl ile yönetilir. Erdoğan, “Benim liyakatim herkese yeter!” diyorsa, söz bitmiştir. Bu ülkeyi çıkmaz sokağa götürür. Şimdi merak ediyorum, “kariyer ve liyakati!” ile değil de biat ve sadakati ile koltukta oturan mevcut yöneticiler ne düşünüyor?
“Kral Çıplak…” demek zorundayım! Şadi Şirazi, “ Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner sanır” der. Erdoğan etrafındaki yalakalardan bir an önce kurtulup, kendisine doğruları söyleyen kişilerle çalışmak zorundadır. Çünkü “Yalakanın kıblesi olmaz. Güçlü gördüğü her yere secde eder!” Ve bunlar yüzünden gemi su alıyor!
GÜNÜN SÖZÜ "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Benim ümmetimin fertleri, haksıza, “Sen haksızsın!" demekten korktuğu ve çekindiği zaman onlardan ayrıl."