Bugün 10 Ocak; en başında Gazeteciler Bayramı, sonrasında Gazeteciler Günü ve en sonunda da Çalışan Gazeteciler Dayanışma günüdür.
Sebebi, 10 Ocak 1961 tarihinde yasalaşarak yürürlüğe giren 212 Sayılı Basın İş Kanunu’nun yıldönümüdür...
- Bu yasa ile gazeteciler fikir işçisi olarak kabul edildi.
- İlk kez özlük haklarına kavuştu,
- İşverenle sözleşme hakkını elde etti,
- Belki de en önemlisi örgütlenme ve sendika kurma hakkına kavuştu, bu vesile ile toplu iş sözleşmesi ile tanıştı,
- İstifa halinde, emeklilikte ve işten kovulma da tazminat hakkını kazandı,
- Gazetecilik artık saygın bir meslek olarak kabul edildi.
Bu nedenlerle de 10 Ocak Gazeteciler Bayramı olarak kabul edildi. Patronlar ‘’Biz bu yasa ile çalışanlarımızla ortak mı olacağız?’’ diyerek karşı çıktılar ve 3 gün süre ile gazetelerini çıkarmama kararı aldılar.
Bu eyleme karşı rahmetli Hasan Yılmaer öncülüğünde Türkiye Gazeteciler Sendikası ‘’Basın’’ adını verdikleri gazeteyi çıkardılar. Başta iktidar olmak üzere, iş dünyası bu karşı eyleme destek verdi ve İstanbul’da o dönemde günlük olarak yayınlanan gazetelerin patronları 3 günün sonunda ‘’pes’’ etmek zorunda kaldılar.
***
Sene 1971, askeri müdahalenin hemen ardından gazetecilere 10 yıl önce verilen hakların büyük bir kısmı, patronların siyasal iktidara baskısı ile kaldırıldı ve Gazeteciler Bayramı olarak kutlanan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanmaya başladı…
***
Sene 1984 rahmetli Özal; Kenan Evren Paşa’nın seçime bir gün kala halkı, logosu horoz olan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) Horoz Partisi’ne oy vermeye davet etmesi ile tepki oylarını toplayarak uzun yıllardan sonra ilk kez tek başına iktidara geldi. Bu gelişte gazetelerin de büyük payı vardı. Ancak iktidar gücü ile Özal yanı başındaki gazeteleri kullanmaya, zaman zaman tehdit etmeye, son olarak da ‘’Türkiye’ye 1,5 gazete yeter’’ açıklaması ile gazeteleri karşısına aldı. Bu dönemde Basın İş Yasası bir kez daha değişikliğe uğrayarak 5593 Sayılı Yasa’ya dönüştü ve bu kez bizim bayrak hayali sona erdi ve Bayram ‘’Çalışan Gazeteciler Dayanışma Günü’’ olarak bu kez kutlanmamaya başladı. Meslek örgütlerimiz o dönemden bu yana dayanışma yerine çoğalmaya ve birbirlerini yemeye devam ediyorlar…
Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ise ortaya çıkan koalisyon hükümetleri döneminde iktidarlar bir kez daha basına gözünü dikti. Bu sürecin başında, ‘’basın-iktidar -çete’’ kavramları birlikte anılmaya başlandı. Tansu Çiller döneminde; şu anda Babıali’nin yerini alan İkitelli’de bütün gazete patronlarına tahsis araziler verilerek medya plazalar kurmalarına bizzat iktidar yardım etti. Bu yıllara kadar gazete sahipleri sadece gazetecilik yaparken, 1980 sonra iş adamları silah olarak kullandıkları gazete ve televizyonları bir bir satın almaya başladılar. Gazete sahiplerine sonsuz kamu kaynaklarından krediler verildi. Hatta daha da ileriye giderek gazete sahiplerinin banka sahibi olmaları sağlandı. Sonuçta bankaların içi boşaltılınca ünlü ‘’5 nisan kararları’’ ile bankalar battı, ekonomi büyük kriz yaşadı, ilk kez Mark Türk Lirası karşısında bir gecede 8 liradan 24 liraya çıktı.
***
Hikâye uzun. Sözü kısaltalım isterseniz ve bütün bunların sonucu bugünlere geldik. Ne oldu bugünlerde?
Şikayet ettiğimiz o günlerden daha kötüsünü yaşıyoruz;
- Birçok kurum gibi gazetecilik mesleği büyük bölümü ile iktidarın eline geçti, gazetelerini satmak istemeyen iş adamlarına ‘’maliye balyozu’’ gösterildi ve basında gerçek tekelleşme ortaya çıktı. Gazeteleri satın almaları için iktidarı kamu bankalarından verdirdiği krediler aradan geçen 15-20 yıla rağmen hala ödenmedi. Sözünü ettiğimiz para az-buz para değil tam tamına 750 milyon dolar...
- Gazeteciler bölündü, parçalandı, halktan uzaklaştı, halkın gözü kulağı olmak yerine iktidarların borazanını çalan zavallılara dönüştü. Meslek örgütleri sayısı bizzat iktidarlar tarafından ‘’Böl-Parçala-Yönet’’ mantığı ile çoğaltıldı, ama gazetecilerim saygınlığı kayboldu, kimliği güvenilmeyenler arasında zirve yaptı.
- Bugün sözde kutladığımız Basın Bayramı’nın gerekçesi Basın İş Yasası mı? Adı var kendi yok oldu. Meslek örgütleri bölüp parçalanmaktan iktidarı eleştiremez oldu. Ya gazeteciler ve Yazarlar ne yapar derseniz; iktidarın, daha doğrusu rejimin elindeki İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu (BİK) ile Radyo ve Televizyon Üst Kurumu (RTÜK) gibi Demokles’in kılıçları sayesinde suspus oldular.
- Artık Rengi de değiştirilen Basın Kartı’nı kimin hak ettiğine, kimin etmediğine, kimlerin basın kartı alacağına, meslek örgütleri yeine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı karar veriyor. Yalan haber yazarsan, iktidar aleyhinde yazı yazarsan (ki bunların kararını da İletişim Başkanlığı veriyor) yandı gülüm keten helvası; basın Kartı iptal…
- Bu süreçte ülkemiz maalesef tutuklu ve soruşturma geçiren gazeteci sayısıyla dünyada ilk sıralarda yer almaya devam ediyor.
Durum bu ahvalde iken; bizim yönetenler sayfa sayfa demeçlerle, aklımızla alay edercesine Basın Bayramımızı kutluyor. Kutlayın bakalım, deliye her gün bayram ne de olsa kutlayın…