Mersin Cemiyet Başkanımız, Gazeteci Rüstem Kaya Tepe, ortalıkla cirit atan sahte gazetecileri yazmış köşesinde. Çok güzel tariflermiş. Makalesinin sonunda halkı, belediyeleri, siyasetçileri sömüren bu vampirlerle ilgili acilen tedbir alınmasını istiyor. Yasal düzenleme de başta olmak üzere…
Sevgili başkanım yerden göğe haklı, kendisine birkaç satırla destek vermek adına ben de bazı fikirlerimi aktarmak istiyorum.
Öncelikle Sahteci, daha doğrusu sahtekâr Türk Dil Kurumu sözlüğünde ne anlama geliyor. TDK’na göre sahteci; yalan-dolan işler peşinde koşan ve de yapan kişi tanımını yapıyor. Sahteciliğin Türk Ceza Kanunu’nda yeri var mı sorusu akla geliyor. Yasaya göre; Resmi evrakta (Belgede) sahtecilik suçu TCK 204’de, özel belgede sahtecilik suçu da TCK madde 207’de vücut buluyor. Hapis cezaları da var.
Sahte Gazeteciye ceza yok
Maalesef meslek örgütleri olarak polise ya da Cumhuriyet Savcılıklarına yaptığımız başvurularda sahte gazeteciye ilişkin bir hüküm bulunmadığından ortalıkta cirit atan sahtekarlara ceza yok. Sahte gazeteci resmi belgede veya özel evrakta sahtecilik yapmıyor ama örneğin yazma veya yazmama karşılığında alenen para istiyor. Menfaat temin ediyor, dijital ortamda kişi veya kurumlar hakkında iftira niteliğindeki haberi kaldırmak için karşılık alıyor ve maalesef bu suç olmuyor.
Bir de rüşvet meselesi var
Yaşanmış ve gazeteci hikayesinde bir gazetecinin tehditle para aldığı kişi Cumhuriyet Savcılığına ve gazetecinin meslek örgütüne başvurarak gazeteci hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Cumhuriyet Savcılığı şikayetlere ve suç duyurusuna takipsizlik kararı veriyor. Meslek örgütü yöneticileri işin peşini bırakmıyor. Çünkü söz konusu olayda tüm gazeteciler zan altında, Cumhuriyet Başsavcısını ziyaret ederek takipsizlik kararının nedenini soruyorlar. Aldıkları yanıt gerçekten ilginç: Suçun rüşvet kapmasına girebilmesi için parayı alan kişinin devlet memuru, yani kamu görevlisi olması gerekiyor.
Ya şu trafik plakaları!..
Gün geçmiyor ki, aracımızı kullanırken zaman zaman park yeri bulmakta sıkıntı yaşayınca Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından verilen İçişleri Bakanlığı onaylı ‘’Basın Plakası’nı görevli polislere gösterip yardım istiyoruz. Basın plakası olan gerçek gazetecilere zaman zaman ceza yazan polisimiz (Plakayı tanıyanları tenzih ediyorum) sahte plakalı yani camın önüne kocaman harflerle, sarı bir karton üzerine BASIN yazanları görmezden geliyor. Tabii ki polis gerçek plakayı tanıyamazken, sarı basın kartının turkuaza döndüğünü de bilmediğinden gerçekle sahteyi ayırt etmekte zorluk çekiyor. Anlayacağınız kartı sarı bildiği için belki de sarı kartona yazılı kâğıdı gerçek görüp bizim gerçek plakaya sahte damgası vuracak…
Sonuç olarak; Yıllardır peşinde koştuğumuz gazetecilerin bir meslek kanunu yok. Bunun sebebi bu mesleğin ve mensuplarının kimlik kazanmamasını sağlamak mıdır? Ya da gazetecileri kamuoyuna kötü göstermek midir? Belki de haklılar, bu kadar sahte gazeteci ortalıkta suç işlerken kimin umurunda?
Sağlıklı ve mutlu bayramlar…
Bu makale TGF'nin Anadolu Bayram Gazetesinde de yayınlkanmıştır)