Devlet, kurumsal kimliği ile millete hizmet amacıyla kurulmuş, tüzel kişiliklerdir. Kimsenin özel mülkü ya da şirketi olarak algılanamaz. Devleti yönetmenin bir adabı, bir felsefesi, bir kuralı vardır.
Nasıl vatandaş devlete karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmekle zorunlu ise, devleti yönetenlerin de vatandaşa karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirme mecburiyeti vardır.
Devlet yönetimi ciddiyet ve samimiyet ister. Öfke, hakaret ve bağırma-çağırma ile devlet yönetilemez. Devleti yönetenler yalan söylerse, devlete olan güven azalır. “Efendim, siyaset bu. İşin içinde biraz yalan olacak!” Böyle bir anlayış kabul edilemez! Siyaset adamı olmak başka devlet adamı olmak başkadır. Devlet adamı, halkına az da olsa yalan söyleyemez. Zira yalan söyleyen her yalanı söyler.
Devleti ayakta tutan kolonlar vardır. Bunların tahrip edilerek yıkılmasının önüne geçmek gerekir. Devletin kolonları nasıl sarsılır?
-Devlet yönetiminde kayırmacılık artar, liyakat dikkate alınmaz ise,
-Devleti yönetenler, hukuk kuralları ve kamu yönetim ilkeleri yerine, Şıhların şeyhlerin dinsel menkıbelerini ve hurafelerini esas alırsa… Tarikat ve cemaatlere güçleri oranında devlet kadroları tahsis edilirse,
-Devleti yönetenler ikballeri için yalan, riya, fitne, kumpas, takiyye yollarını mubah görür ve devlete hâkim kılarsa,
-Devleti yönetenler; halkın arasında ayrımcılık çıkarıp, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirirse,
- Devletin maddi ve manevi varlığı talan edilir, 3-5 yandaşa ve yabancılara yağmalatılırsa,
- “Devletin dini adalet, dinin temeli ahlaktır. ” Devleti yönetenler; din istismarı ve ticareti ile milletin inancını, dinini anlamadığı bir dille anlamaya, şekilciliğe, teslimiyetçiliğe, uydurulmuş bir din anlayışına iterse,
- Devlet, yarınları ellerine teslim edilecek gençleri çağın gereklerine göre yetiştirmez… “Stratejik bir göç” olduğu açık olan, sığınmacı istilasına zamanında dur demezse,
Devlet çöker.
Devlet; liyakatli, dürüst, çalışkan ve mütevazı devlet adamlarının çokluğu ile ayakta kalır. Öyle adamlar dün de vardı, bugün de var, yarında olacak. Onlar olmasaydı; devleti içerden kurt gibi kemiren asalakların, yılan ve çıyanların zararlarına, iç ve dış saldırılara kim karşı kim koyacaktı?
Devlete canı pahasına, akçeli işlere bulaşmadan hizmet eden, eserler bırakarak milletin gönlüne taht kuran bazı devlet adamlarımız ile ilgili yaşanmış birkaç olay anlatayım.
Anlatayım ki, örnek alınsın. Anlatayım ki, kıyas yapılsın.
Başbakan Şükrü Saraçoğlu…
Yılmaz Özdil’den alıntı: "Sene 1942… Babam, başbakan. Aynı zamanda Fenerbahçe başkanı… Ankara'dayız. Fenerbahçe'nin maçı var. Kardeşim ve dayımla birlikte maça gitmek istiyoruz. Ama havamız olsun diye, bizi babamın götürmesini istiyoruz. Babamdan çekindiğimiz için söyleyemiyoruz, anneme söylüyoruz. Annem, babama aktarıyor, “çocukları maça götür” diyor. Babam, “peki” diyor. Hep birlikte başbakanlık makam aracına biniyoruz, stada geliyoruz. Şeref tribününe oturup, sahayı en güzel yerden seyredeceğimizi düşünürken... Babam şoföre sesleniyor, “şurada dur” diyor. Cüzdanından para çıkartıyor, dayıma veriyor; “haydi bakalım çocuklar, gişenin önüne geldik, gidin biletinizi alın” diyor!
Oğlu anlatıyor bunu. Şükrü Saracoğlu'nun oğlu... Başbakan, Fenerbahçe başkanı... "Avanta almayacaksın" diyor... Alt tarafı bilet...
Evladına bile ayarlamıyor. "Her ne almak istiyorsan, mutlaka parasını ödeyeceksin" diyor... "Suistimalin büyüğü küçüğü olmaz" diyor...
***
Saraçoğlu ile ilgili başka bir anı. Ve seneler geçiyor. Başbakanlar değişiyor. Fenerbahçe başkanları değişiyor.
Kadıköy'de maç var. Sonradan Fenerbahçe başkanlığı koltuğuna oturacak olan Faruk Ilgaz, stada giriş yapmak üzere geliyor. O sırada gözü takılıyor, bilet kuyruğunda bekleyen, yaşı hayli ilerlemiş, bastonlu bir beyefendi görüyor. Dikkatlice bakıyor, o da ne? Bilet kuyruğunda bekleyen beyefendi, Şükrü Saracoğlu!
Çünkü seneler geçiyor ama evladına bile avanta vermeyen başbakanın, zihniyeti aynı kalıyor; her ne almak istiyorsan, mutlaka parasını ödeyeceksin...
Çünkü ateşten gömleği giymiş, milli mücadelede kanla-barutla yoğrulmuş, boğazından tek kuruş haram lokma geçmemiş, milletin çıkarlarını ailesinden, evladından, kendisinden önce tutmuş adamlardı onlar; adam gibi adamlardı.”
***
Bilecik valisi Refik Arslan Öztürk…
“Yıllar önce, İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü, polis kimlik kontrolü için durdurur. Ayakta seyahat eden bir Bey’in kimliğine bakan polisler dona kalır. İçişleri Bakanlığı tarafından verilen kimlikte, "Bilecik Valisi" yazmaktadır.
İlk şaşkınlığı atlatan polisler,
-"Sayın valim sizi biz götürelim" teklifinde bulunsalar da;
-"Teşekkür ederim. Tatildeyken, devletin aracına binmem" yanıtını alırlar.
Görev yaptığı, Bilecik, Erzincan, Manisa illerinde sabahları makama yürüyerek giden, Ankara'ya valiler toplantısına kendi biletini alarak otobüsle giden, gazeteci Saygı Öztürk'ünde ağabeyi, emekli Vali Refik Arslan Öztürk geçtiğimiz yıllarda vefat etmişti... ”
***
Malatya Valisi Naim Cömertoğlu…
ANAP’ın bütün önde gelen isimlerinin katıldığı bu miting, Özal’ın gövde gösterisine dönüşecektir. Planlar ona göre yapılmıştır. Partinin miting otobüsü Malatya meydanına gelir. Turgut Özal otobüsün üzerine çıkıp konuşacaktır. Protokol gereği kendisini karşılayan Malatya Valisi Naim Cömertoğlu’na direktif verir: “Gel sen de çık otobüsün üzerine",
Valinin “Efendim ben devletin valisiyim, orada bulunmam uygun kaçmaz" demesi hiçbir işe yaramaz ve vali başbakanla birlikte otobüsün üzerine çıkmak zorunda kalır. Miting meydanı kalabalık… Otobüsün üzeri daha da kalabalık! Meydandakiler boyu kısa olan Özal’ı aşağıdan bakınca göremezler.
Meydandan otobüse doğru "Çök, çök, çök" sesleri duyulmaya başlar. Otobüsün Üzerindekiler çökecek ki, meydandaki partililer başbakanlarını iyice görebilsinler!
- yanında duran bakanlardan dayısının oğlu Hüsnü Doğan’a; “Çömel bakalım Hüsnü", der. Mikrofon açık ve Özal’ın elindedir. Özal’ın söylediği bu sözleri herkes duymaktadır. Bakan Hüsnü Doğan yere çömelir. Aracın üstündekiler çöküp çömelirler.
Özal, yanında duran Vali Naim Cömertoğlu’na döner: Elindeki mikrofondan kendisine özgü umursamazlıkla söylediği sözleri “Vali Bey. Sen de çök. Çömel şuraya." Sözleri miting alanını dolduran on binlerce insan tarafından duyulur.
Ancak, Vali Cömertoğlu’ndan gelen ve Malatya meydanına mikrofondan yankılanan ses aynen şöyledir: “Sayın Başbakanım, ben devletin valisiyim. Vali çökmez, vali çömelmez. Vali çökerse devlet çökmüş olur. İzin verirseniz ben aşağıya ineyim.’
Valinin bu sözlerini duyan meydandaki kalabalıktan inanılmaz bir alkış kopar. Alkış, kudretli Başbakan Özal’ın olurunu beklemeyen Vali Naim Cömertoğlu’nun seçim otobüsünden inmesine kadar devam eder. Evet, devlet; Naim Cömertoğlu gibi valilerle ayakta kalır.
Ruhları Şad Olsun.