Bir yılı aşkın süredir yeni, hiç uygulanmayan bir yönetim biçimi uygulanıyor ülkemizde; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi… 24 Haziran 2018’de yapılan seçimlerle yeni sistemin ilk Başkan’ını da seçtik.
Yasa uyarınca yeni sisteme geçişi kolaylaştırmak amacıyla yeni Uyum Yasaları çıkarılmaya başlandı, henüz tamamlanmadı sanıyorum. Ancak, merkezi idarenin yönetim tarzı değişti, görev ve yetkiler bu değişim sonucu şekillendi. TBMM’nin görev ve sorumluluğu azaldı, Başkana Yasa ve Kanun Gücünde Kararname çıkarma yetkisi verildi. Kadrolar oluşturuldu. Bakanlar Kurulu, parlamento dışından dalında uzman kişilerden oluştu ve Başkanı tarafından atandı. Savcılar Hakimler Kurulu ve diğer bazı yargı organlarının yapısı değişti, yeni kurumlar oluşturuldu, ya da kaldırıldı.
Merkezi yönetimdeki bu köklü değişiklikler paralelinde yerel yönetimlerde fazla bir değişim yaşanmadı. Büyükşehir Yasası ile bazı Batı ülkelerinde uygulanan Eyalet Sistemine benzer bir sisteme geçtik, ancak yönetimlerde bir değişim olmadı. İster Büyükşehir, isterse il olsun Vali mülki amir olarak görevini sürdürüyor. Büyükşehir Belediye Başkanları tüm kentin alt ve üst yapısından sorumlu, ilçe belediyeleri ile zaman zaman bu konuda çatışmalar çıkıyor.
Antalya’yı örnek alalım Büyükşehir Belediye Başkanı 28 bin 880 metrekare büyüklüğünde, 640 kilometre sahil uzunluğu olan tüm şehre hizmet götürebilmesi elindeki finansal kaynaklarla mümkün değil. O denemle de belediyelerin miyarlarca lira borçları var. Bir de savurganlık var tabi… Küçüğü, büyüğü belediyeler Sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel bütün alanlara yatırımlar yapıyor. Bilmem ne kutlama günü için bir gecede ödenen paraların haddi hesabı yok.
Hem yerel, hem genel yönetimde mücadeleye rağmen bürokrasi, çarkı henüz kırılmış değil. Her kamu birimi kendi başına çalıştığı için sadece kendini düşünüyor. Belediye kanalizasyon döşüyor, ardından TEDAŞ elektrik altyapısı için aynı yeri yeniden kazıyor, yetmedi doğalgazı, drenaj kanalı, interneti, telefonu derken yollar kaç kez kazılıyor?
Şüphesiz bu işlere de el atılacaktır. Ancak uyum Yasaları hazırlanırken Antalya gibi büyük kentlerde yönetim tarzının yeniden gözden geçirilmesi hiç de fena olmaz. Ya da Büyükşehirlerin tamamında.
Antalya ile Nürnberg arasındaki “kardeş şehir” programları çerçevesinde bu kente sık sık gidip geldik. Bavyera Eyaleti’nde Münih’ten sonra en büyük ikinci şehir. Nürnberg’in nüfusu 500.000 civarında. Nürnberg Almanya’nın nüfus yoğunluğu bakımından en yüksek olan şehirleri arasında 14. sırada yer alıyor...
Bizimle belki mukayese edilmez ama yerel yönetim olarak biz 4 misli büyüklükteyiz, ancak yönetim şekli farklı. Orada Vali sadece Eğitim ve Sağlık İşlerine bakıyor. Kentin diğer tüm işlerinden seçilmiş olan Belediye Başkanı sorumlu. Polis teşkilatı da Belediyeye bağlı. Belediye bütçesi, yerel gelirler dışında Eyalet ve Devlet bütçesinden destekleniyor. Ne bizim belediyeler gibi yoğun çalışanları var, ne de yılda bizim gibi 8-10 konser veriliyor. Yılda bir ya da iki kez festivalleri var.
Sözün özü; bizde kamu yönetimi çok hantal, görev, yetki ve sorumluluklar belli ama, bürokrasi nedeniyle, “O iş benim değil, şunun görevi” deme kolaylığına sahibiz. Belediyelerde bu daha yoğun, bir ilçede cadde ve sokaklar Büyükşehir’le belediye arasında dağıtılır mı? O ilçedeki cadde ve sokak o belediyeye aittir. Ama kanalizasyon gibi bütçesi ağır işler tabii ki Büyükşehirler tarafından yapılacaktır. Sahiller neden Büyükşehir’e verilir. Alanya’daki sahil, Konyaaltı’ndaki, sahil neden ilçe belediyesinin olamaz? Büyükşehir ait olunca masrafları, personeli mi azalıyoır?
Bütün bu sorular ve sorunların biran önce giderilmesi dileğiyle…