Misyon; yönetim açısından “Bir örgütü benzer örgütlerden ayırt etmeye yarayacak uzun dönemli görev veya amaç” şeklinde tanımlanabilir. Bugün modern üniversitenin görevleri literatürde “eğitim-öğretim, temel bilimsel araştırmalar ve topluma hizmet” şeklinde belirtilmektedir.
Başka bir ifade ile Üniversitelerin bilime, sanatsal üretime ve teknolojik gelişmelere katkı sağlamayı; özgür düşünce ışığında ve toplumsal sorumluluk bilinciyle, araştırma ve sorun çözme becerisi gelişmiş, uluslararası yetkinliklere sahip, etik ve mesleki nesnellik kurallarına saygılı olmanın yanı sıra çok disiplinli yaklaşımlara açık, geniş ufuklu bireyler yetiştirmeyi; çok boyutlu kalite standartları içinde, topluma hizmet sunmayı görev edinmesi gerekir diye düşünenlerdenim.
Şimdi; Üniversitelerin vizyon ve misyonundan bize ne, ya da nereden çıktı bu misyon meselesi demeyin. Sabırlı olursanız anlatacağım efendim;
Nişantaşı Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Muğla Üniversitesi, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi ve University of Cassino Southern Lazio'nun ortaklığında bizim Belek’de “Uluslararası Turizm ve Yönetim Araştırmaları Kongresi” düzenlendi. Kongreye Türkiye ve yurtdışından katılan 200'e yakın akademisyen, turizm sektöründe güncel konular ve problemler üzerine hazırlamış oldukları bilimsel çalışmalarını paylaşma imkanı buldu.
Buraya kadar her şey normal… Ama içime sinmeyen bir şey var;
Yukarıda saydığım Üniversiteler arasında ne Akdeniz Üniversitesi ne de Uluslararası Antalya Üniversitesi var. Her ikisinin de Turizm Fakültesi var ama, görüşü olan Akademisyenleri yok demek ki, bu kongrede de yoklar, üstelik ayaklarına kadar gelen bu kongreyi izleyici olarak da katılmamışlar.
***
Üniversitesi katılımcı olmamasına rağmen Balıkesir Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Necdet Hacıoğlu da bir konuşma yaparak sektörün içinde bulunduğu durumu masaya yatırmış bir turizmci kadar bilgiye sahip, araştırmış ve “bizimkiler de okusun” diye görüşlerini burada özetliyorum:
“ Türkiye'nin dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından biri olduğunu belirten Prof. Dr. Necdet Hacıoğlu, Rusya ile devam eden krizin en geç 2 yıl içinde düzeleceğini ve turizmin, eskisinden daha iyi seviyelere geleceğini kaydetti.
Prof. Necdet Hacıoğlu, Türkiye'nin turizminin son 10 yıldır sürekli yükseliş içinde olduğunu belirterek, Rusya ile yaşanan uçak krizinin ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ön yargılı tutumuyla devam ettiğini, buradaki asıl amacın yükselişte olan Türkiye turizmini engellemek olduğunu kaydetti.
Türkiye turizminin tamamen engellenmesinin söz konusu olamayacağını vurgulayan Prof. Dr. Hacıoğlu, "Önümüzdeki aylarda bu olay biraz daha yumuşayacak ve en geç 2 sene içinde eski durumumuza döneceğiz. Biz dünyada sayılı ülkelerden birisiyiz. Dünya turizmi ile rekabet edebiliyoruz. Bizim tesislerimiz Akdeniz bölgesi içinde rekabet gücü yüksek. Çeşitli ödüllerimiz var. Türkiye'ye karşı bir müşteri talebi var. Akdeniz'de Antalya'ya karşı büyük bir ilgi var. Antalya'ya 12 milyon turist geliyor. Bu bir rekordu. Avrupa'da da ilk 4'e girdik. Ve bunu durdurmak çok zor" dedi.
"TÜRK KÜLTÜRÜ İLGİ ÇEKİYOR"
İnsanların her zaman yeni destinasyonları görme ve tanıma eğilimi içinde olduğunun altını çizen Prof.Dr. Hacıoğlu, "Bizim kültürümüz Avrupa'da ve dünyada en çok ilgi çeken kültürlerden birisidir. Örf ve âdetimiz çok ilgi görüyor. Yemek kültürümüz dünya ile yarışıyor. Yabancılar için Türkiye'de her şey egzotik. Türkiye, yemeği, kültürü, giyimi, davranışları, misafirperverliği ile ön planda yer alıyor. Misafirperverlik alanında dünyada rakipsiziz. Bir adres soran turisti sorduğu adrese kadar götürürüz, Avrupa'da ise sadece tarif ederler. Türkiye kültürü, sanatını ön plana çıkardı. Herkes Türk kültürünü merak etmeye başladı" diye konuştu.
"ÇİN'DEN PASTA ALMALIYIZ"
Bu kriz ortamından Ukrayna ve İran'ın ilgilenmediğine dikkati çeken Prof. Dr. Hacıoğlu, "İran'la ilişkiler daha da gelişirse çok büyük bir turist bekliyoruz. Uzun vadeli olarak Asya, Pasifik bölgesinden Çin'e dikkat çekmek istiyorum. 50 milyon Çinlinin turizm olayına katılması bekleniyor. Bu ülkeden büyük pay almamız gerekiyor. Çin'de Türkiye'yi tanıtmamız gerekiyor. Körfez ülkelerinden, Orta Asya ülkelerine çalışmamızı yoğunlaştırırken Avrupa'yı bırakmamamız gerekir. Kendi vatandaşımızın da bir beklentisi var. Bu kapsamda sosyal turizmi geliştirmemiz gerekir. Bu krizi çabuk atlatmak istiyorsak sosyal turizme devletin çalışanla turizm yardımı yapması gerekiyor"
***
Denize kıyısı dahi olmayan, ancak turizm sektörüne eleman yetiştiren daha birçok üniversiteden öğretim üyesi 3 gün süren kongre boyunca görüşlerini bildirdi.
Bizimkiler ortada yok…
Bizimkilerden ses yok…
Bizimkilerden görüş yok…
Oysa ben; öğrenci yetiştirirken yaşadığı kente hizmet etmek zorunda alan Akademisyenlerimizin oraya gelip, Antalya’nın gerçeklerini anlatmasını beklerdim. Rektör seçilebilmek için siyasetçi peşinde koşmak yerine, sayıları 300 bini aşan turizm işsizlerine çare bulmak için çaba harcardım. Hatta bir de ukalalık yapıp, "Türkiye Bu Dönemde, Çin'den Seyahate Çıkacak Olan 50 Milyon Turist Pastasından Payını Almalıdır" derdim…
Ya da bir rapor hazırlayıp, turizmin hassas bir sektör olduğunu, turizmcinin her zaman krizlere karşı hazırlıklı olması ve bir “b” planı bulunması gerektiğini vurgular, turizmin, daha doğrusu Turizm Ekonomisi’nin iyi yönetilmediğini, bakanlığın bir planı olmadığını, yatırımcı, işletmeci, seyahat acentası ve yan sektörlerin kendi başına buyruk hareket etmesinin sektöre zarar verdiğini anlatırdım.
Ancak ne mümkün…
Turizmin başkentinde Üniversiteler Turizmi tartışıyor,
Bizimkiler yok, Bizimkiler hala kış uykusunda,
Bizimkiler seçim derdinde… Parsa peşinde…
Günün sözü; Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.