Yıllardır yazıp çiziyoruz. Ama sesimizi hiçbir ilgiliye duyuramadık. Ama bizim yapamadığımızı Alman RTL Televizyonu yaptı. Hem öyle bir gazetecilik örneği sergiledi ki; Türkiye’deki bütün gazete ve gazetecileri atlatarak… Biri Türk, biri Alman iki bayanı Türkiye’ye tatile gönderdi ve peşlerine de gizli kamera taktı. Almanya’da yıllardır söylenen ve ispatlanamayan “Turisti göz göre göre kazıklamamızı” belgeledi. Alman televizyonu bizim “Turist gelmiyor. Yandık kül olduk” diye bağrışan esnafa eskilerin deyimi ile cürm-u meşhut (suçüstü) yaptı. En güzel haber başlığını da Sabah ile Akdeniz atmış:
“Utandık”
RTL Televizyonunda bu konudaki haberin yer alması bizi millet olarak utandırdı aslında. Alışverişte çifte standart uygulayarak, yerliye başka, yabancıya başka fiyat veren bu insanlarla ne demek lazım sizce?
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kemal Özgen ile Esnaf Odaları Birliği Başkanı Orhan Tolunay bu konuda neyin lazım olduğunu söylediler. İki büyük meslek örgütünün başkanlarına göre, bizim turiste sağlıklı alışveriş ortamını hazırlamamız gerekiyor.
Kalekapısı Esnaf Derneği (KALEDER) Başkanı Güray Parlak, hiç değilse bölgedeki esnafa çeki-düzen vermek için bir süredir devam eden çabalarını sona erdirdi ve “pes” dedi.
Peki ortamı nasıl hazırlayacağız?
Bu konuda da IMF’den filan yardım isteyecek halimiz yok. Üstelik biz tercihimizi turizmden yana koyarak, bu sektörden para kazanmayı amaçlamışız. Yani anlayacağını o kazıkladığımız insanlar aslında velinimetimiz.
İşin aslına bakarsanız bu konuda yardımcıya ihtiyaç da yok. Yasalarımız kuralları koymuş. Örneğin Ticaret Kanunu diyor ki;
“Ticaret konusu olan ve perakende satışa arz edilen malların üzerine kolaylıkla görülebilir, okunabilir şekilde o malın menşei, cinsi ve fiyatı hakkında bilgileri içeren etiket konulması, etiketin konulması mümkün olmayan hallerde ise aynı bilgileri kapsayan listelerin görülebilecek şekilde uygun yerlere asılması zorunludur. Satıcı etiket, fiyat ve tarife listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması durumunda sizin lehinize olan fiyat üzerinden satış yapmak zorundadır.”
Hatta Yasaya göre kazıklanan tüketicinin bazı Anayasal hakları da ihlal ediliyor. Bakın Yasa diyor ki;
“Üzerinde malın üretim yeri, ayırıcı özelliği ve tüm vergiler dahil satış fiyatı gibi bilgileri içermesi gereken etiket, tarife veya fiyat listesini bulundurmayan firmalar, tüketicinin evrensel hakkı olan bilgilenme hakkını ihlal etmektedir.”
Peki bütün bunların gerçekleştirilmesi için Yasa belediyeleri ve Sanayi Ticaret Bakanlığı’nı görevlendirmiş. Sivil toplum örgütleri de, yani ATSO ve AESOB’da birinci dereceden sorumlu. Ama biz hala üç-beş hanutçu ile baş edemiyoruz. Onlar yetmedi, caddenin orasında nereden geldikleri belli olmayan kara kara heriflerin turiste sahte parfüm satmasını, almayınca tacizlerini hepimiz seyrediyoruz. “Turizmi böyle mi yapacağız?” diye kendimi sorgulama zamanı geldi diye düşünmekteyim. Bu kenti kimse sahipsiz görmemeli, ya da bu kent sadece bir siyasi arena olarak görülmemeli.
Madalyonun diğer yüzü: “Herkes icralık”
Antalya merkezinden pek farklı olmayan Alanya’da Yeni Alanya Gazetesi’nin manşet haberine göre ekonomik kriz sürüyor. Alanya'da bulunan icra müdürlüklerindeki dosya sayısı da hızla artıyor. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Alanya'da icra dosyası sayısı 25 bin 601'di. Bu yıl Ağustos ayı itibariyle bu rakam 43 bin 570'e ulaştı. Bu artış, ekonomik krizin boyutlarını bir kez daha gözler önüne seriyor.
İcra takiplerinin çoğunun, turizm esnafının sezon sonuna rastlayan tarihlere yazdığı ve ödeyemediği çekler ile yine aynı tarihlere rastlayan banka kredisi geri ödemelerinden kaynaklandığı belirtildi. 2008 turizm sezonunda sona yaklaşılırken, önümüzdeki günlerde icra dosyası sayısının daha da artması bekleniyor.
Peki ne olacak halimiz. İcra takiplerinden kurtulabilmek için turist mi kazıklamamız gerekecek? Ya da kendimize çeki-düzen vermek mi? Turizmde başarılı olan ülkeleri bu konuda taklit etmemiz lazım. Eğer turistin çarşıya inip alışveriş etmesini istiyorsak hepimize görev düşüyor. Valilik, Belediyeler, sivil toplum ve meslek örgütleri, bakanlıklar ve en önemlisi tüm Antalya halkı ve de medya elele verip bu sorunu kendimiz çözmeliyiz.
Biraz da gülelim…
Hava Yollarında yemek servisi zamanı. Hostes en öndeki adama kibarca gülümseyerek sordu:
- Yemek ister misiniz efendim?
Kendini lokantada zanneden yolcu servis masasına baktı:
- Seçeneklerim neler?
Hostes yine kibarca gülümseyerek seçenekleri sundu:
- Evet veya hayır.
***
Trafik kuralı ihlali yapan kimsenin çıkmadığı uzun bir nöbetin sonunda polis nihayet aşırı hız yapan bir aracı durdurdu. Sürücü camı açtı. Ruhsat ve ehliyetini uzattı. Polis ceza makbuzunu cebinden çıkarırken keyifle gülümsedi.
- Sizi bütün gün bekledim.
Sürücü nasıl olsa cezamı öyle ya da böyle çekeceğim rahatlığıyla, iç çekerek cevap verdi.
- Anlıyorum memur bey. Elimden geldiği kadar hızlı gelmeye çalıştım ben de.
Polis, dakikalar süren gülmesi kesilmeyince adama eliyle git, git işareti yaptı ve adam cezadan kurtuldu. (Teşekkürler Dalkan Delican)
GÜNÜN SÖZÜ
Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.
William Shakespare