Antalya’nın 1973-80 yılları arasında Belediye Başkanlığını yapan ve adı” Efsane Başkan” olarak anılan Selahattin Tonguç, çok değerli ağabeyim, uzun yıllar birlikte aynı gazetede çalışmaktan onur duyduğum Uğur Dündar’a bir mektup göndermiş. Yeni seçilen Belediye Başkanlarına uyarı ve önerilerde bulunuyor.
12 Eylül harekâtı sonrasında görevden alınan ve 8 ay gibi kısa süre, gazeteci-başkan olarak Antalya’ya hizmet ettiğimiz Selahattin Tonguç’un bu mektubunu sizlerle ben de paylaşmak istiyorum. Siyaset dersi niteliğinde bu satırları gençlerin de okumalarını tavsiye ederim:
★★★
“Ben Selâhattin Tonguç… İçinde bulunduğumuz seçim iklimi ile 1973 yılında yapılan yerel seçimlerin atmosferi büyük benzerlik gösteriyor. 1973 seçimleri, ülkede yıllarca egemen olmuş Adalet Partili (AP) belediyelerin el değiştirmesiyle sonuçlandı. İstanbul'da Ahmet İsvan, Ankara'da Vedat Dalokay, İzmir'de İhsan Alyanak, Mersin'de Kaya Mutlu, İzmit'de Erol Köse, Kayseri'de Niyazi Bahçecioğlu, Antalya'da ise 27 yıldan sonra ben, CHP'den başkan seçildik. CHP 42 ilde başkanlık koltuklarını kazandı.
★★★
Bu yazıyı kaleme almamdaki temel neden, o yıl seçilen CHP'li başkanların sosyal belediyecilik uygulamalarını şeffaflık, dürüstlük ve yenilikçi bir yaklaşımla halkla tanıştırıp bütünleştirmeleridir. Sosyal demokrasi yereldeki etkinliğini ilk kez 73 seçiminde ortaya koymuştur.
★★★
Bizler, yani 42 belediye başkanı ayda bir toplanmak suretiyle, fikir alışverişinde bulunarak, ortak akıl üreterek, ülkede toplu konut, ulaşım, çevre, sağlık, sahillerin halka açılması, sanayi ve tarımsal üretim -tanzim satış faaliyetleri, kültür ve sanat gibi alanlarda etkin olmayı başardık. Toplumun hakettiği güzelliklere kavuşması ve bunların gelecek nesillere aktarılması, temel hedefimiz oldu. Yani bugünü yarın ile birlikte planladık…
★★★
Bu arada halktan aldığım desteği de, karşılaştığım zorlukları da anlatmak isterim. Bu zorluklar hep karşımıza çıkabilir ama halkın desteği ve hukukun gücü ile her zaman aşılabilir. Yeter ki dürüst ve şeffaf olunabilsin!
Seçildikten hemen sonra, bomboş olan bütçeye rağmen kişisel çabalarımla aylardır verilmeyen personel maaşlarını ödedim. Sürekli göç alan ve çarpık kentleşmenin olduğu bu şehirde imar planı uygulamalarını başlattım. Kamulaştırmaları yaptım. Kanun dışı yapıları ve SİT uygulamasına aykırı ne varsa yıktım. Yollar açtım, trafiği düzenlemeye çalıştım. Elektrik santralleri kurdum. İçme suyu ve kanalizasyon gibi altyapıyı projelendirdim, Altın Portakal Film Festivali'nde sansür sorunu ile karşılaştım. Sadece filmlere değil, sanatçıya ve sanata, hatta duvar resimlerine dahi uygulanan sansürleri aştım!..
★★★
Bunları yaparken yazılara konu olan meclis çoğunluğu sorunuyla karşı karşıya kaldım. Başlangıçta 36 üyeli meclisin 18'i CHP'liydi. Sonraları 15'e düştü. Salt çoğunluğu kaybetmeme rağmen işleri yürütmeye çalıştım. Bu durumda çareyi meclis toplantılarını ve ihalelerin verilişini o günün en iyi iletişim kanalı olarak gördüğümüz belediye hoparlerinden canlı yayınlamakta buldum. Halk, ilk kez şeffaf belediyecilikle tanıştı ve kulaklarıyla tanıklık etti. Bu hamlelerim nedeniyle ölüm tehditleri aldım. Evim silahlı saldırıya uğradı, kahveme siyanür kondu, üzerime araba sürüldü, CHP binasına bomba bırakıldı!.. Birkaç kez ölümle burun buruna gelmiş olmam beni yıldırmadı. Lara'dan Yeni Liman'a kadar olan kıyı bandını doğal sit alanı ilan ettim ve halka açtım. Halkın malını hak sahibi halka teslim ettim. Toplantıların halka açık olması beni güçlü kıldığı gibi, sorunların çözülmesinde tek yol oldu.
★★★
Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi'ndeki sorunlarımızı yine şeffaf belediyeclik anlayışı ile çözmeye çalıştık. Kentin güçlü ve ileri gelenlerine ait, yıkılması gereken 200 kadar yapıyı, o dönemde de başarılı ve cesur TV haberciliği yapan Uğur Dündar aracılığı ile ifşa ettik, sesimizi bütün ülke duydu, böylece kıyılardaki yapılar yıkıldı!..
★★★
Bunları anlatmamın nedeni göreve yeni gelen arkadaşlarımızın da karşılaşacağı sorunlara değinmek ve onları geçmişten örneklerle yüreklendirmektir. Ben siyasete, hocam Tahsin Bekir Balta'nın “Bu ülkeye borçlusunuz, siyasete atılmalı ve bu borcu ödemelisiniz” sözleri ile adım atıp, 1969 yılında İsmet İnönü'nun CHP'sinde en genç il başkanı olduğumda Paşa'nın bana vermiş olduğu “Ak baldırdan ve sarı altından uzak dur” nasihati ile devam ettim. Bu değerli ve anlamını hiç yitirmeyecek olan sözleri, yeni seçilen başkan arkadaşlarıma iletmek isterim. Hepsinin yolu açık olsun!..”