Her geçen gün, polis ve Jandarma bültenlerinde sahtecilik yaparak suç işleyenleri sayısının arttığına tanık oluyoruz. İnsanlar kandırılıyor, mağdur ediliyor, eza çekiyorlar…
Her ne kadar Cumhuriyet Savcılarımız, eski adıyla Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, yeni adıyla Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından verilen Sarı ve Sürekli Basın Kart’larını resmi ve özel evrak kabul etmedikleri için sahte gazeteciler ceza almasa da, bizim mesleğin sahteleri de ortalıkta cirit atıyor.
Dün Antalya’da sahte bir avukat yakalandı, duruşmalara girip avukatlık da yapmış, bugün de bir Kardiyoloji uzmanı doktor… Tıp Merkezi açacağını belirterek, orada çalıştıracağı insanlardan para alıp dolandırmış. Üstelik her ikisinin de daha önceden aynı konuda sabıkaları ve birçok sahte kimlikleri çıkmış. Anlayacağınız her ikisi de kendilerine sahte kimlik ve gerekli diğer evrakların sahtesini yaparak iş görüyor, dolandırıyor, toplum içinde saygın bir biçimde yaşıyorlar. Normal insanlar gibi değil tabi, can yakarak…
**
Gazetelerde okuyoruz, şehit annesinden tutun da, emekli maaşını bankadan çektikten hemen sonra kandırılarak elindeki paralar bu insanlara kaptıran amcalara kadar bir çok insan dolandırıcı ve sahtekar mağduru…
“Ben polisim, ben savcıyım, valiyim, Vergi müdürüyüm” diyerek insanları telefonla arayıp; fondan polis telsizi sesini de vererek “Telefonunuz teröristler tarafından kullanılmış, terör örgütüne yardım ve yataklık etmişsiniz bu işten kurtulmanız için şu parayı, şu hesaba yatırın veya şuraya getirin” gibi tehditlere inanarak tıpış tıpış dolandırıcıların ağına düşenlerin hiç mi suçu yok?
Polisin onca uyarısına, bankaların; “Bizim hiçbir görevlimiz sizden kimlik bilgilerinizi istemez” demesine rağmen telefonla arayan tanımadığı insanlara her şeylerini söyleyen vatandaşlarımız da var maalesef… Bir de biz de ahlaklı değiliz. “Yaptığımız çekilişte şunu kazandınız, bankanın aldığı kart parasını kurtardık, bu parayı hangi hesabınıza geçirelim” diye arayanlara hemen dökülüyoruz.
Bir zamanlar İstanbul’un Galata Kulesini, Galata Köprüsünü, Dolmabahçe Sarayı’nı ayaküstü Anadolu’dan gelenlere satan Sülün Osman’ı vardı. Yakalandığında polise sırlarını açıklarken “Bizim işimizin de bir raconu var, namuslu insanlarız evvelallah” demişti. Şimdilerde sayıları o kadar arttı ki, güvenlik güçlerinin baş etmesi mümkün değil.
Bir de bu suçtan yakalananlara verilen cezalar çok az olduğu için de cesaretleniyorlar. Resmi ve özel evrakta sahtecilik suçunu işleyen bir kişiye Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca verilen ceza 2 ila 5 yıl arasında, şayet sahte belge bir kamu görevlisi tarafından hazırlanmışsa 3 ila 8 yıl arasında hapis cezası ile cezalandırılıyorlar. Duruşmalardaki iyi hali, hafifletici sebepler, CMUK v.s’den de bu cezalar yarıdan aza inince de adeta suça teşvik gibi oluyor…
**
Basın kartı konusunda ısrarlıyız
Geçenlerde Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mevlüt Yeni, Sarı Basın Kartı’nın aynısını yapan bir kişi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulundu. Soruşturma sonunda Savcılık kişi hakkında takipsizlik kararı verdi. Nedeni de, Sarı Basın Kartı’nın resmi ya da özel bir belge olmayışından…
Şu kadarını ifade etmeliyim ki, yukarıda da bahsettiğim gibi bu kartı biz kendimiz, ya da gazetemiz yapmıyor. Bu kart meslekte 3 yıla yakın bekledikten sonra, yeterli görülmeniz halinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nda bizim meslek örgütlerimizin temsilcilerinin ağırlıkta olduğu ve bürokratların da yer aldığı bir komisyon tarafından kabul edildikten sonra veriliyor. 20 yıl süre ile bu kartı taşıdıktan sonra, eskiden adı Şeref Kartı idi, sonradan Sürekli olarak değiştirildi, ölünceye kadar taşıyacağımız Sürekli kart veriliyor.
Sayın Savcılarıma buradan sesleniyorum, bu kartlar, bırakın belge olmaması resmi belgedir ve kart üzerinde kimliğimize ilişkin her türlü bilgi de bulunmaktadır. Bu kart hamillerine bir de araçlarında kullanılmak üzere İçişleri Baklanlığı tarafından da bir Basın Plakası verilmektedir. Rengi sarıdır, ama piyasada camında Basın yazan o kadar çok araç var ki, ne diyelim bilemiyorum.
Sözün özü: bu sahtekârlarla mücadeleyi toplum olarak topyekün yapmalıyız. Her şeyi de güvenlik güçlerinden beklemeyelim…