Özünü Arayan Toplum!..

Yıllar öncesinden kalmış siyah beyaz bir resmi boyamak isterdim imkânım olsa. Kaybolmuş, kıyıda köşede tahrip olmuş, yakılmış, yırtılmış o resimlerden birkaçını muhafaza edebilen dostlardan biri olan Araştırmacı Hüseyin Çimrin'le her bir araya gelişimizde Antalya'yı ve kaybolan değerlerimizi konuşuruz.
Onun anlattıklarının her karesinden tarih fışkırır, anılar dev bir dalga olur bizi alır uzaklara fırlatır. Bunlardan birkaçını sizlerle bölümler halinde paylaşmak istiyorum izninizle. Kaybolan değerlerimizi, yitirdiğimiz inançlarımızı, erdemlerimizi konuşalım istedim. Zaman zaman haklı serzenişlerde bulunan Antalyalılar'ın benimle aynı fikirde olduklarını şimdiden hissetmeye başladım bile.
Sene 1972-78 dönemleri. 80'li yıllara henüz girmeden çocukluktan gençliğe geçtiğim bu müstesna dönemde her insan mutlu, her Antalya'lı huzurlu gezerdi bu kentin sokaklarında, caddelerinde. İnsanlar birbiri ile barışık, birbiriyle tanışıktı. Selam vermeden geçilmez, herkes işine gücüne odaklı bir saat gibiydi ve bu mutlu sistem tıkır tıkır işlerdi. Hırsızlık olmaz, kimse kimseyi horlamaz, sıkıntısı olan birine yardımda kimseler geç kalmaz, hal hatır soruluşuyla yaşanır giderdi.
Dükkân önlerindeki hoş sohbetler, alışverişe çıkan insanların o mutlu yüzleriyle pekişen muhabbetlerin ritmini hiçbir şey bozamazdı. Esnaf belirli saatlerde evine dinlenmeye gider, işyerinin önüne koyduğu minik bir iskemle ile birazdan döneceğinin işaretini bırakırdı. Antalya'lı, veya Antalya'da yaşayan bilirdi onun hangi saatte döneceğini, hangi sebepten dolayı yok olduğunu.
Yıllar böylece akıp gitti. Kalekapı bölgesinde yoğun olan bu güzellikler 80'li yıllarda yok olup gitti. Oluşan siyasi olaylar, partilerin birbirleri ile olan dalaşı, insanların huzursuzluğunun fitilini ateşledi, kimse kimseye güvenmemeye başladı ve bu süreç daha sonraki dönemde anlaşılamaz boyutlara tırmandı. O yıllardan bu yıllara belleğimizde kalan tek resim aslında GÜVEN ve biz o erdemli vasfın devamıyız bir bakıma. Dileklerimizi ve yerleşik inançlarımızı çok şeyin değiştirmesine pek izin vermeden yaşayıp gidiyoruz ve gönlümüzdeki dost sohbetlerini her fırsatta yaşatmaya gayret ediyoruz. Biliyoruz ki, birbiri ile konuşmayı unutan toplum her şeyini kaybetmeye mahkûmdur ve biz bu tehlikeyi idrak edebilen ender kişilerdeniz.
Kaç kişi kaldık ki şunun şurasında. Rahmetli Tarık Akıltopu'nun dediği gibi, ‘Biz bizi biliriz, içimizdeki yabancılar bizi bildikten sonra'. Evet. Tanıdık bir yüze rastlamak ne kadar mutlu ediyor insanı. Bu coğrafyada her iklimden insanı aldık içimize. Muazzam bir harman olduk ve bunun artılarıyla eksileriyle yaşamak gayemiz. Güvenli bir kent olduğumuz için pek sıkıntı çekmiyoruz ve bu konuda yeri gelmişken Emniyet Teşkilatımıza da çok teşekkür ediyorum.


BİR NARENCİYE DE SEN DİK!

 


Orman Bakanlığının ve çeşitli sivil toplum ve kuruluşlarının kendi aralarında başlattığı ormanlarımızın yeniden yeşermesine yönelik, ‘BİR FİDAN DA SEN DİK' kampanyasına alkışlarımı gönderiyorum buradan. Her yıl yakılan, yıkılan, talan edilen ormanlarımızın yokluğunu yüreğinde hisseden biri olarak bu kampanyaların ne kadar yerinde olduğunu vurgulamak istiyorum ve önayak olan kurum ve kuruluşlara yürekten teşekkür ediyorum.
Kent bilinci taşıyan insanlardanım ve bir başka kampanyaya davet etmek istiyorum bu kentte yaşayan insanları. Antalya'nın coğrafik yapısı itibariyle açılan yollar, istimlâk edilen alanlar yüzünden narenciye konusunda ne kadar yanlış adımlar attığımızı bilmeyen yok. Kaybolan değerlerimizden biri olan Turunç, Portakal, Limon ve Mandalina bahçelerinin yerlerine yenilerini dikemediğimiz için müthiş bir yanlışa yol aldığımızı belirtmeden geçemeyeceğim.
Ağaçlandırma ve Kenti Güzelleştirme Projeleri yapılırken hep dikkat ederim. İlgililer her konuşmalarının başında bu kentin dokusuna sahip çıktıklarını, çıkacaklarını, bu kentin dokusuna uygun ağaçların her fırsatta dikileceğini belirtirler. Bir müddet sonra onlarca dönüm arazide birkaç turunç ağacı ya olur, ya olmaz, olanlar da bakımsızlıktan kurur gider. Yeşillendirme adına yapılan çalışmalara o bölgede yer alan insanların da mecbur edilmesi gerekiyor bence.
Her vatandaş kendi bahçesine mutlaka ve mutlaka birkaç narenciye ağacı dikmeye zorlanmalı, hatta bu konuda yaptırımlar uygulanmalı. Bu kente girişte insanları karşılayan o güzelim Narenciye ağaçlarının inanılmaz kokusunu hissetmeyeli ne zaman oldu bir düşünün diyorum ve bu kentte yaşayan herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.


Sevgi, sağlık ve mutlulukla…
 

Yayın Tarihi
08.12.2011
Bu makale 11126 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!