Damacana Sular ve Sağlığımız

Ülkemizde hızla yayılan ve çeşme sularını fersah fersah geçen ve neredeyse hepimizin ilk tercihi olan ‘Damacana Su' alışkanlığı beraberinde sağlığımızı da tehdit ediyor ve bu durum hızlı bir bilinmezliğe doğru yol alıyor.
Evimizde, işyerimizde, günlük hayattaki her anımızda yanı başımızda olan, hatta yürüyüş anımızda bile elimizde bulunan hazır su patlamasının altındaki gerçek nedir? Neden insanımız çeşme suyundan kendisini soyutlayarak nasıl ve ne şartlarda üretildiği ve doldurulduğu bilinmeyen damacana sulara yöneldi, neden bu sektör hızlı bir süreçle çok insanın ekmek kapısı oldu bunu konuşmak istedik bugün sizlerle. Bazı verilerle, bazı gerçeklerle sizlerin de ilgisini çekmek, konuyu sizlerle tartışmak istedim bir bakıma. Damacana suyunuzu afiyetle içmeden önce bazı gerçeklere hep birlikte göz atalım mı?


DAMACANA SU VE BARINDIRDIĞI TEHLİKE
İşte bu tehlike ve edindiğim satırbaşları: Ülkemizde de son yıllarda kişi başına kullanım oranı artan damacanadaki suyun hava ya da güneşe maruz kalmasının, kişiyi ölümle sonuçlanan hastalıklara kadar götürebilen mikroorganizmaların üremesine neden olduğu belirtildi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fatih Köksal, "Şişe suyu" olarak bilenen işlenmiş suyu sağlık açısından desteklediklerini, ancak kullanım süresi ve bekletildiği ortama dikkat edilmediğinde enfeksiyon hastalıklarına yol açabildiğini belirtti. Şişe sularının, bulundukları ortam ve temizlik kurallarına uyulmadığı takdirde hepatit yapan virüsler dahil tüberküloz, ishal ve daha birçok enfeksiyon hastalığının oluşumuna zemin hazırladığını ifade eden Prof. Dr. Fatih Köksal, şunları söyledi: "Vücudun yüzde 70'ini oluşturan su, vücutta bir elektrik cihazındaki kablo görevini üstlenir. Bu nedenle hücreler arası iletişim, enzimler, hormonlar ve bütün metabolizmayla ilgili faaliyetleri sağlayan suyun çok sağlıklı olması gerekir."
İŞLENMİŞ OLMASI, SAĞLIKLI OLMASINI GEREKTİRMİYOR
Prof. Dr. Köksal, şişe sularının işlenmiş olması nedeniyle doğal olarak değerlendirilemeyeceğini ifade ederek, "Teknolojinin yardımı ile her tür su işleme tabi olarak içilebilir niteliğe getirilebilir ve işlenmiş su olarak tanımlanabilir. Ancak, bunların da tıpkı diğer gıda ürünleri gibi raf ömrü vardır. Bu ömür, suyun ambalaj malzemesi, saklama koşulları ve işletme koşullarına bağlıdır" dedi.

Ev ve işyerlerinde çoğunlukla "damacana" tabir edilen plastik şişelerde kullanılan suyun mutlaka serin, güneş ışığından uzak ve kuru ortamlarda saklanması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Köksal, şunları kaydetti:

"Su şişesinin etrafında suya ve ambalaj maddesine etki edecek kokulu maddeler bulundurulmamalı. Damacanadaki suyun hava ya da güneşe maruz kalması zararlı mikroorganizmaların üremesine neden oluyor. Su şişesinin kapağı bir kez açıldığında hava ile temas ettiğinden 10-15 saatte tüketilmeli. En fazla bir günde tüketilebilecek gramajdaki suyun kapağı açılmalı. Ev ve işyerlerindeki kişi sayısı ve ortalama tüketim dikkate alınarak damacana suyunun gramajı tespit edilmeli. Bu durumda özellikle evlerde kullanılan 19 litrelik damacana suların kapağı açıldığında ne şekilde saklanırsa saklansın günlerce kullanılması sakıncalı."

Prof. Dr. Köksal, suyun renksiz, berrak, kokusuz ve tatsız olanının tercih edilmesi gerektiğini belirterek, "Çünkü suyun kokusunu, rengini ve berraklığını bozan mikroorganizmalar oluyor" dedi.
 DAMACANALAR HİJYENİK Mİ?
Su damacanalarının hijyenik olup olmadıkları konusunda Sağlık Bakanlığı ne kadar denetleme yapıyor bunu çok kişiye sorduk ve aldığımız cevaplar gerçekten düşündürücüydü. İşte bilinmedik gerçekler. Damacanaların hijyenikliği ve doldur boşalt tabiri ile hergün devir daim edilen bir ortamda nereden ve nasıl doldurulduğu bilinmeyen bu suların hangi şartlarda önümüze geldiğini kim biliyor? Bazı işyerleri ve evlerin altlarında yüzlerce damacana bir çırpıda doluveriyor ve yoğun siparişleri de aynı hızla karşılıyor. Bir telle evlerinize ve işyerlerinize gelen hazır suların hangi şartlarda doldurulduğunu, üzerindeki etiketlerin ne kadar gerçekçi olduğunu ve bu dolum şirketlerini kimlerin denetlediğini soruyorum bu köşeden. Bazı suların çeşme sularından daha iğrenç durumda olduğunu, tüketicilerin doğal olarak kaliteli ve pahalı sulara yöneldiğini, ancak işin arka tarafında bu durumun bile tehlikelere açık olduğunu söylemek istiyorum.
Bir dostumun ağzından dinlediğim acı gerçekleri sizlerle paylaşarak yazımı noktalamak istiyorum: İşte o şaşırtıcı sohbetten bazı dipnotlar: "Benim evimin altında bir dolum merkezi var. Allah razı olsun suyumuz hep köşemizde duruyor. Bir anlamda sus payı anlayacağın. Adamla dost olduk ve çalışanlarıyla her gün suyumuzu gönderiyor. Harıl harıl çalışıyor adamlar Allah için. Sürekli damacana bidonlarını yıkıyorlar ve etiketliyorlar. Kolay değil, o kadar fazla talep var ki ben bile yardıma iniyorum bazen. Onların bu koşuşturmacasını izledikçe neden bu mesleği seçmediğime de doğrusu hayıflanıyorum. Her neyse, iki tane servis arabası doldur-boşalt  yapıyor her gün. Bayram seyran demiyorlar çalışıyorlar. Bu suların nereden dolduğunu bilmiyorum. Ancak onların su faturaları kocaman dairenin su faturasını ikiye üçe katlıyorsa fazla da düşünmemem gerektiğini anladım. Bir su arıtma cihazı ile,iki üç acar çalışan ile birkaç senede büyümeye meyilli bir iş. Kimseye tavsiye etmiyorum, ancak yurdum insanı o kadar pratik çözüm üretiyor ve o kadar caydırıcı olmayan kanunlardan faydalanıyorlar ki bu ülkenin geldiği noktaya da bu açıdan şaşmamak gerekir" dedi.
İçilebilir Suyun Özellikleri
İçme ve kullanma suyunun kalitesindeki bozulmalar çeşitli hastalıklara yol açabilmektedir. Bu yüzden içme suyunun belirli özelliklere sahip olması gerekiyor; bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Hastalık yapıcı mikroorganizmalar içermemelidir.
Kokusuz, renksiz, berrak ve içimi hoş olmalıdır.
Sularda fenoller, yağlar gibi suya kötü koku ve tat veren maddeler bulunmamalıdır.
Yeterli derecede yumuşak olmalıdır.
Ne aşındırıcı olmalı, ne de taş yapmalıdır.
Hidrojen sülfür, demir ve mangan gibi elementleri ihtiva etmemelidir.
Suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalıdır. Bazı kimyasal maddeler zehirli etki yapabilir; arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, cıva gibi. Bunun yanında baryum, nitrat, florür, radyoaktif maddeler, amonyum, klorür gibi maddeler sınır değerlerinin üzerinde sağlığa olumsuz etkileri olan maddelerdir. Bazı kimyasalların varlığı aynı zamanda, suya kirli suların karıştığının göstergesidir.
Sular kullanma maksatlarına uygun olmalıdır.
İçme suyu, onlarca parametrenin test edilmesi ve test sonuçlarının içme ve/veya kullanıma uygun olmasına göre şehir şebekesine verilmektedir.
İçilebilir suyun özelliklerini üç grup altında toplamak mümkündür:
1. Fiziksel özellikler: Renk, koku, sıcaklık vb.
2. Kimyasal özellikler: Sertlik derecesi, organik ve inorganik içerikler, pH ve zehirli bileşikler vb.
3. Biyolojik özellikler: Bakteriler, virüsler, parazitler vb.
Bazı sular, yüksek düzeylerde bulunması halinde sağlık için tehlikeli olabilecek pek çok kimyasal, fiziksel ve mikrobiyolojik kirleticiler içerebilmektedir. Kurşun, arsenik, benzen gibi maddeler kimyasal kirleticilerdendir. Mikrobiyolojik kirlenmeyi ise bakteriler, virüsler ve parazitler oluşturmaktadır. Cam kırıkları, metal ve kağıt parçaları, toz, toprak gibi katı atıklar fiziksel kirlenmeyi oluştururlar. Gündelik hayatta kullandığımız aerosoller*, yapay tatlandırıcılar, kozmetik ürünleri, her türlü boya, böcek ilaçları, ilaçlar, plastikler gibi maddeler tatlısu kaynaklarımıza karışarak sağlığımızı tehlikeye sokan sayısız insan yapımı kimyasallardan sadece bir kaçıdır.
Pek çok bulaşıcı hastalık, kirli su vasıtasıyla insanlara geçebilmektedir. Fakat suyun önemi ve sebep olabildiği hastalıklar ancak son 150 yılda algılanmaya başlanmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) gelişen ülkelerdeki hastalıkların % 80′inin su ile ilişkili olduğunu tahmin etmektedir. Günümüzde geri kalmış ülkelerde bebek ölümlerinin önemli bir nedeni bulaşıcı enfeksiyon hastalıklarıdır. Bu yüzden su hijyeni, halk sağlığı açısından çok büyük önem arz etmektedir. İçme suyu kaynaklarının hastalık yapıcı mikroorganizmalarla kirlenmesi halk sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Kolera mikrobu, Hepatit A virüsü ve mikroskobik parazitlerden tifo, dizanteri mikrobu gibi bakterilerin yanı sıra, çeşitli virüsler ve parazitler su kaynaklanna bulaşabilir ve pek çok salgın hastalığa neden olabilirler.
Çeşitli nedenlerden dolayı bağışıklık sistemleri zayıflamış olan kişilerin, içme sularındaki kirleticiler konusunda daha duyarlı olmaları gerekiyor. Örneğin, bir mikroskobik parazit olan Cryptosporidium, enfekte olmuş hayvan ve insanların bağırsaklarında yaşar. Özellikle, göl ve akarsu gibi yüzey sularında bulunan bu parazit, sağlıklı yetişkinlerde de hastalığa yol açabilmektedir. Ancak bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde çok daha ciddi hastalıklara, hatta ölümlere neden olabilmektedir.
Küçük çocuklar yüksek düzeylerde nitrat ve kurşun gibi bazı kirleticilere karşı çok hassastırlar. İçme suyundaki kurşun, bebek ve çocuklarda, fiziksel ve zihinsel gelişme bozukluklarına; yetişkinlerde ise kan basıncının artışına neden olabilmektedir. Uzun yıllar kurşun miktarı fazla su içen yetişkinlerde böbrek sorunları ve yüksek tansiyon gelişebilmekte, içme suyundaki yüksek miktarda nitrat da ciddi hastalıklara neden olabilmektedir.
Hayatın kaynağı olan su ne yazık ki, su kaynaklarının kirletilmesi ve arıtılmadan kullanılması yüzünden halk sağlığını tehdit edebiliyor. Yaşam için gerekli olan su, temiz ve sağlıklı olduğu durumda yararlı olabilir. Sudan kaynaklanan hastalıkların kontrol altında tutulması, kaynaktan başlayarak musluklarımıza ulaşıncaya kadar pek çok aşamada gerekli tedbirlerin alınması ile mümkün olabilir.
Evet dostlar. Her gün kana kana içtiğimiz, soframıza eşlik eden, ancak sağlığımızı da aynı anlamda tehdit eden su ve onun altındaki gerçek tam anlamıyla bunlar değil elbet. En iyi kontrolör kendimiz olacağımızdan, kendi denetimimizi en iyi kendimiz yapacağından bu konunun ihmale gelmediğini, sipariş ettiğimiz her suyu kendimiz kontrol ve tahlil ederek daha sağlıklı bir ömür yaşayabileceğimizi unutmayalım. Bu köşeden Sağlık Bakanlığı ve konuyla ilgili yetkililere de sağlığımızı korumaları yönünde duyuruda bulunmayı bir vatandaşlık görevi biliyorum.
Sevgi, sağlık ve mutlulukla.

Yayın Tarihi
11.11.2010
Bu makale 5966 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!