Kadı Kaçıran Yağmurları ve Antalya

Antalya'da yaşayanlar bilir. Bu memleketin efsaneye dönüşmüş, adı da ‘Kadıkaçıran' olmuş yağmurlarını yaşayanlar, bu yağmurun şiddetini ve sürekliliğini bilenler her konu açıldığında birbirlerine anlatırlar malum hikayeyi ve şöyle başlarlar konuşmaya; "Zamanın behrinde antalya'ya tayin edilen bir zavallı kadıcığın bu yağmuru görünce bu kenti terk ettiği ve gittiği yerde görev yaparken Antalya'dan gelen bir yolcuya sorduğu şu sorudur; (O yağmurlar hala devam ediyor mu!)..
Evet. O yağmurlar birkaç gündür Antalya'da devam ediyor. Geçen Cuma günü başlayan ve bir günlük aradan sonra aralıklı şekilde yağan yağmurun sesiyle uyandım dün gece. Eskiden olsa bu yağmurlar korku salardı kentte yaşayanlara, neredeyse şimdi kimsenin haberi olmuyor apartman yerleşkeleri yüzünden. İnsanlar ya evlerinden dışarıya çıktıklarında, ya da pencerelerinin perdelerini açıp dışarıyı izlediklerinde nail olabiliyorlar bu görkemli olaya ve sıcacık evlerinden dışarıya bakarak; ‘Ver Allahım ver' diyerek bu güzelliğe eşlik ediyorlar.

O eski ‘Kadı kaçıran Yağmurları'na kısa bir nostaljik yolculuk yapalım isterseniz beraber. Çok değil, 30-40 yıl öncesine gidelim. O yılları tarihçi dostum Hüseyin Çimrin'in kaleminden de okudum, tatlı dilinden de dinledim, daha sonralarını da bizzat yaşadığım için bilmeyenlere, bu birkaç gündür yağan yağmuru garipseyenlere anlatmak istedim. O zamanlar yağmur yağmaya başladı mı insanlar evlerine kapanır, bir yerden başka bir yere gitmek için yağmurun kesilmesi beklenirdi. Ulaşım mümkün değil, araç sayısı minimum, insanların iş hayatı da böylesine geniş yelpazeli olmadığı için yağmur genellikle insanları evlerinde yakalar ve birkaç gün boyunca kentte yaşam deyim yerindeyse felç olurdu.
Kadı kaçıran yağmurları yine yağıyor bu kentin caddesine, sokağına, evine, apartmanına, dağına, taşına. Belediyelerin altyapı çalışmaları olmasa bu kentin hali nice olurdu diye geçirdim şimdi içimden. Yollardaki su birikintileri, sular içinde kalan araçlar, mahsur durumdaki insan manzaraları, evlerini, işyerlerini su basan kişiler ve bu kentte görmek istemediğimiz yaşam manzaraları.
Saatlerce yağan yağmuru denize boca eden tahliye sistemleri sayesinde tehlikeden uzak insanımız. Yaşam düzgün yapılaşmayla daha bir yaşanılır doğrusu. Gecekondu bölgelerinin haritadan silinip yerlerine yeni yapıların inşa edilmesiyle bazı değerlerimiz gün ışığı arasa da bu devran artık yenileyerek güzelleştiriyor kendini. Ufak tefek eksiklikler bir sonraki yapılarda düzeltilerek, ‘Hep iyiye, insana layık projelerle' bu kentin çehresi değişiyor ve yaşanan sıkıntılar da tarihe karışıyor. Yağmur baskınları, yağmurdan oluşan taşkınlar kent içerisinde artık pek görülmüyor. Yağmur drenaj kanallarına işyerinin çöpünü ve pisliğini atan çalışanlara zabıta ekipleri önce uyarı, ardından cezai işlemler uygularlarsa bu kentin her damlası yağmur daha kesilmeden toprağa karışır gider. Bunun için bilinçli bir toplum ve bireyi olmak yeter.


SOMUN –GÜDÜL EKMEK TARTIŞMASI


Ekmeğin hayatımızdaki yeri tartışılamaz. İnsanın temel besin maddelerinden biri olan ve hayatımızdaki olmazsa olmazlardan biri olan ekmek israfındaki vurdumduymazlık, bu kültürümüzün kendini sürekli geliştirmesiyle, farklı lezzet katkılarıyla her geçen gün hayatımızdaki yerini daha da sağlamlaştırmış, zengin sofrasında olsun, fakir sofrasında olsun heybetli duruşuyla vazgeçilmezlerimizden biri olmuştur.
Konuyu çok fazla uzatmadan bir süre önce gramajı arttırılan ve fırınlarda üretilmeye başlanılan somun ekmeğin bir adaşının çıkacağı yolundaki dedikodularla bu konuyu tartışmak istiyorum sizlerle. Somunun küçüğü, yani ‘Güdül' halk tabiriyle bu adı alan ekmeğin hayatımıza bir an önce girmesi gerektiğini söylüyorum buradan. Nedeni oldukça açık. İfade etmem gerekirse büyük ekmeklerin israfının çok olduğu ve ertesi güne kalan ekmeği genellikle yenmediği için çöpe gittiği. Ev hanımlarının bir çoğu bu artıkları değerlendirirken çoğu insanların bu bilinçle hareket etmemesi yüzünden artan ekmeğin büyük bir çoğunluğu çöpe gitmekte, uzmanlar bu konuyu bir an önce masaya yatırarak somunun küçüğü Güdül için kolları sıvamalılar.
Güdül ekmek hayatımıza girince, yani fırınlarda üretilip, marketlerde ve ekmek satış büfelerinde yerini alınca haklılığımız ortaya çıkacak. İnsanlar tüketeceği kadarını alacak ve ekmek israfı büyük oranda sona erecek diye düşünüyorum.
Sevgi, sağlık ve mutlulukla.

Yayın Tarihi
12.01.2012
Bu makale 12562 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!