ANTALYANIN KAHYASI

Memleketimin hali nicedir?

Etrafımızda olup bitenleri bakıp da görmeyen ama'lara döndük, kendi içimize kapandık adeta. Sanki globalleşen, daralan, küçülen dünyada yalnızlığı tercih ediyoruz gibi… Herşey üstünüze, üstünüze geliyor, sessiz kalmayı, ya da kabullenmeyi tercih ediyorsunuz. Ama içiniz yanıyor hissettirmemeye çalışıyorsunuz. Kan kusup kızılcık şerbeti içtiğini söylemek gibi sizin anlayacağınız…

Şöyle çevrenize bir kere bakınız. Mutlu olan insan sayısı ne kadar azaldı. Yüzler gülmüyor değil mi? Komşuluk, arkadaşlık, dostluk duygularımızı giderek yitiriyoruz. Büyüklerimize saygımız, küçüklerimize sevgimiz köreliyor gitgide… Bakıma muhtaç büyüklerimizi başımızdan atmanın hilelerini düşünüyoruz. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. Güven duygumuzu yitirdik. En önemlisi de insani değer yargılarımız yok olmaya başladı.

AB sürecinde ülke olarak, millet olarak kayıplarımızın olduğu, milli onurumuzun hiçe sayıldığı, “uyum” adı altında yapılan düzenlemelerin üniter yapıyı ve merkezi otoriteyi zayıflatarak bölünmeye neden olabileceği, örgüt mensuplarının "bu ülke için canıyla, kanıyla savaşan kahramanlarla" dalga geçercesine serbest bırakıldığı, milli duruşun yıpratıldığı, yılların şekillendirdiği devlet politikalarının yok edildiği bir dönemde; ekonominin tepetaklak gittiği, işsizliğin arttığı, sosyal devlet anlayışının yıkıldığı, siyasi kadrolaşmanın ve adam kayırmacılığın arttığı, yoksulluğun, yolsuzluğun ayyuka çıktığı, üstelik yolsuzluğu bizi yönetmeye talip olanların yaptığı, TBMM çatısı altında teröristlerin ve vatan hainlerinin serbestçe savunulduğu,  Devletin kötüye kullanılan gücünün elinde çaresiz kalan vali ve emniyet müdürlerinin bulunduğu, parti üst yöneticilerinin adının karıştığı vahim olayların olduğu, devlet onurunun çiğnendiği bir ülkede, "Ne olacak bu memleketin hali?" diye sormayalım da ne yapalım? Ya da nasıl gülelim kahkahalar atarak?

Peki bu toplum nasıl bu hale geldi?

Şahsen bütün bunların temelinde siyasetin yattığına ve bu siyasete uygun bir toplum yaratılması çabalarına bağlıyorum.

Ekonomi küresel güçlere teslim edildi. Rakamlarla ülkemizdeki bankaların yüzde 65’i yabancıların eline geçti. Borsanın da öyle… Onlar bizim ekonomimizin nasıl olmasını istiyorlarsa o şekilde karar veriyorlar, bizi yönetenler de halkı uyutmayı tercih edip, kriz yaşamadığımız hikayesi anlatıyorlar. Bütçeyi; garibanlaştırdıkları halka kömür, elektriği olmayan köylüye buzdolabı dağıtarak çar-çur etiler.  Kemal Derviş’in hazırladığı proğramla bir dönemi geçiştiren, daha sonra ekonomiyi sözde bilim insanlarına teslim eden iktidar, dış borç 200 milyar dolardan 800 milyar dolara, cari açık 3 milyar dolardan 100 milyar dolara çıkınca, “Bu işte bir yanlış yaptık. Bilim adamı yerine ekonominin başına Tahtakale’yi çok iyi bilen birini getirelim” diyerek güya ekonomiyi düzlüğe çıkaracaklar.

İşin en kötü yanı bunları söyleyenler, eleştirenler, fikir yürütenler kendilerini cezaevinde buluyorlar. Ülke öyle bir hale geldi ki; “İktidarı devirmek istemek” ya da “Şeriat düzeni isteyenlerle mücadele etmek” suç haline geldi. Buna göre muhalefet partileri de suç işliyorlar aslında, Anayasa’nın koruması altındalar Allahtan...

Yargı; konuşa konuşa susturuldu.

Askeri herkes merakla izliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca “En güvenilir Kurum” olan asker sindirildi. Askeri toplum karşısında küçük düşürebilmek için artık yatak odalarına giriyorlar. Bazı şeyler Devlet sırrı sayılması gerekirken Sahte ve düzmece ihtilal raporları hazırlayıp, topluma “İşte sizin saygı duyduğunuz asker. Hem iktidarı ve hem de Fettullah Efendimizi yok etmek için ihtilal planlıyorlarmış” diyorlar.

Kendilerinden olmayan herkesle kavgayı alışkanlık haline getirdiler. Üstelik kavgada ustalar, kabadayılar... Usulü, yordamı, açıkça raconu çok iyi biliyorlar. Atatürk ilkeleri için, ulus için, ülkeyi karanlıklara götürmemek için, bu milletin geleceği için,  rejim için, laik Türkiye için meydanları dolduran milyonlara “ulusalcı” damgası vurup kavgada susturdular. Şimdi nerede o meydanlarda toplanan, iktidarı eleştiren güruh? Kimden, neden korkuyorlar. Ne iş yapar bu sivil toplum örgütleri, Atatürk’e sığınmaktan başka?

Bütün bunları yaparken, tek tehlike gördükleri medyayı susturmanın da yolunu buldular. Önce medya organlarını devletin bankalarının parası ile satın alarak, yarattıkları gücü muhalefet eden medyanın üzerine saldılar. Yetmedi, başka işleri de olan bir zamanların tekel patronlarını diğer işleri ile susturmayı başardılar.

Ülkede “Bizden olanlar, bizden olmayanlar” ayırımı ile düşman kardeşler yaratmaya başladılar. Yerel yönetim seçimlerinde diğer partilere oy verenleri açık açık tehdit ederek, “Hizmet alamazsınız” dediler hizmet vermiyorlar. İl vaadi ile belediye başkanı transfer edip, kendilerine oy vermeyen kentlere, “Gavur, hain” gibi yaftalar taktılar.  

Yerel yönetimlerde imar planı tadilatı adı altında, en güzel arazileri yandaşlarına peşkeş çektiler. Kentlerin ihtiyaçları için değil, müteahhitlere uygun işler üreterek yeni yandaşlar yarattılar, ihtiyaç olmadığı halde yönetimlerindeki belediyelerde alt ve üst geçitler yaparak trilyonları toprağa gömdüler.

Daha anlatılacak o kadar çok şey var ki; daha da içinizi karartmak istemem. Ama birey olarak biraz kendimize gelmeliyiz. Her birey görevlerini iyi yaparsa, ülke layık insanlar tarafından liyakatle yönetilir. Bu ülke bizim, bu topraklar bizim ve üstelik bu topraklar atalarımızın emaneti, çünkü onların kanları ile sulandı…

 

Yayın Tarihi
22.07.2009
Bu makale 1443 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sayın MAVİ , siz ülkeyi tozpembe görüyorsunuz herhalde . Allah için siz bu sürecin devamını CUMHURİYET olarak görebiliyorsanız PESSSS...

Mehmet çiller 28.07.2009

sayın kahya bir dönem siz iyi bilirsiniz demokrası çığırganlığı yapanlar kendi görüşü dışında olan herkesi görevden aldılar onlara neden sesiniz çıkmadı. yönetim şekli cumhurİyet olan bir ülkede ordunun asli görevi savunmadır. iktidarı devirme ve yönetme sivillerin işi...

mustafa mavi 27.07.2009

sevgli erdoğan abi tespitlerin son derece güzel ve yerinde ve doğru. şimdi bir sonraki makalenin ÇÖZÜM YOLLARI nı anlatıyor olması. hadi Üsstümüze düşeni bir yapalım nasıl olacaksa bunlar. yani yabancıların elindeki %65 bankacılık sistemini nasıl geri alacağız... onu merak ediyorum. ve merakla yazını bekliyorum... sevgilerimle.

faik ardahan 26.07.2009

Evet okunması ve düşünülmesi gereken çok güzel bir tespit yazısı, kaleminize vede aklınız sağlık, tüm tanıdıklarıma okumalarını söyleyeceğim. Bu arada tüm Gazeteci dostların başı sağolsun, Nezihe ARAZ' ın Kaybından dolayı. Sevgi ile kalınız.

M. Bahaddin DOĞAN 25.07.2009

Sizin gibi hassas, duyarlı insanların bu süreci atlatması belki daha zor oluyor sanırım. Ben inanıyorum ki bu sessizliğin anlamı kabullenmek, boyun eğmek değil. İzlemede Atatürkçüler. Eee sabrın sonu selamettir. Ama bazen sabır ile selamet arasına toplumsal hareket girebilir. Ben inanıyorum... Benim umudum var... Saygılar

Şenay Bıtırak 24.07.2009

kalemine sağlık, bunlar köyü boş sanıp, kendilerini abduhraman çelebi sanıyorlar, şarkıda dediği gibi kimler geldi kimler geçti, hala ayaktayız, kimsenind e gücü yetmez, ATATÜRK ilkelerini yıkamazlar...

hüseyin GÜRBÜZ 23.07.2009

Bu işin sonu nereye gidiyor belli. O zaman bu partiye oy vermeyen yüzde 55'e yakın yurttaşın sesi niye çıkmaz? 1960'da bunların yaptığının onda birini yapmayan Menderes ve arkadaşları darağacına gitti. Bunlar da aynı akibeti yaşasaın demiyorum ama,bunlara kim dur diyecek. Mühür ne zaman ellerinden alınacak. Bunların ağa babalsarınıon Amerika'dan gelmesi mi bekleniyor? Saygılarımla

Hüseyin Çelik 23.07.2009

tebrikler üstad, işte yazı böyle yazılır. bizim gibi yazı yazanların sizden alacağı çok ders var. merak etmeyin sizin sesinizi biraz zor kısarlar. çünkü sizin kaleminiz satılık değil, satılık olanlar düşünsünler... SELAMLAR ÜSTADIM

burhan taneri 22.07.2009

Sayın Çiller'e katılıyorum; adeta için için köpürmüş bir yüreğin volkanına benziyor bu haklı yazı. Sayın Kâhya'nın yükselen sesini duymalıyız, Bu sesi hızla milyonlarcanın katıldığı bir koroya dönüştürmeliyiz. Belki de geçtiğimiz yüzyılda İspanya'nın tek sözcüklü (NO PASARAN) direncine benzer bir ses yükseltmeliyiz: SİZDEN KORKMUYORUZ!

Mustafa Tuncel 22.07.2009

Türkiye'nin içinde bulunduğu vahim durumu anlatan daha kapsamlı bir makale okumadım... Sayın KAHYA sizi tebrik ederken, sizin sesinizi kısmaya çalışan sülükleri de şiddetle kınıyorum! Zannetmesinlerki bu koltuklar onlara ebediyen kalacak! Zannetmesinler ki bu yaptıkları yanlarına kar kalacak!? Tek bir ATATÜKÇÜ kalana kadar... Saygılarımla...

Mehmet çiller 22.07.2009

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!