Kırcamililer bana kızmışlar. Önceki yazımda, “Kırcami imara açılsın mı, açılmasın mı?” diye sormuştum. Aslında buradaki kastım, o bölgede yaşayan insanların mutlu olabilecekleri bir kararın verilmesinden yana tavır koymaktı. Ancak bir küfür yemediğimiz kaldı. Benim Kırcami’yi görmeden, bilmeden yazdığıma kadar varan eleştiriler aldım. Onlara da hak vermiyorum değilim. Çünkü çevrelerine dikilen çok katlı apartmanların arasında tarım yapmanın zor olduğunu biliyorum.
Ancak aklın yolu bir. Yıllardır bütün siyasetçilerin kedi ile fare misali oy hesabı yaptığı Kırcami 1/25 binlik Nazım İmar Planı kapsamında imara açıldı da ne oldu? Bölge için meslek odalarının açtığı dava sonrasında Antalya 1. İdare Mahkemesi Yürütmeyi durdurma kararı verdi. Meslek odası temsilcileri, siyasetçilerin Kırcami'yi kendilerine siyasi rant sağlamak için kullandığını ilerdi sürdü. Bölgenin birinci sınıf tarım alanı olduğunu belirten Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vahap Tuncer ile Mimarlar Odası başkanı Osman Aydın yargı kararının gereğinin yerine getirilmesini istediler.
Şimdi ortada tartışılması gereken bir gerçek var. Nedir bunlar?
Bir: Mimarlar Odası Başkanı Osman Aydın’ın söylediği gibi siyasetçiler Kırcami halkı ile oynuyor mu? Çünkü Aydın, siyasetçilerin Kırcami'nden elini çekmesini isteyerek, aksinin bölgede kaosa neden olacağını söylüyor.
İki : Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vahap Tuncer’in söylediği gibi Kırcami gerçekten birinci sınıf tarım alanı mı?
Kızmadan, sağa-sola küfredip saldırmadan ve en önemlisi kaos yaratmadan bu iki hususu tartışmalıyız. Şüphesiz yürütmeyi durdurma kararı veren İdare Mahkemesinin nihai kararını da bekleyerek…
Ormanlara gözlerini diktiler.
Antalya’yı yakından ilgilendiren ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2634 Sayılkı Turizmi Teşvik Kanunu Tasarısı TBMM Meclisinden geçti. Yeni Yasaya göre Turizm yatırımcıları bastıracak parayı ve kendisine tahsis edilen arazide istediği kadar ağacı kesebilecek. Bulabilir ve yer gösterilebilirse de kestiği kadar yeni ağaç dikecek. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasada Turizme tahsis edilecek alanlar, il genelindeki toplam ormanların yüzde biri olarak sınırlandırılmıştı, yenisi ile bunu da, “Siz misiniz itiraz eden, siz misiniz iptal eden?” kızgınlığı ile olsa gerek yüzde beşe çıkardılar.
Önce şunu tartışmalıyız:
Turizm Sektörünün teşviğe ihtiyacı kalmış mıdır? Yoksa bunun adı yandaşlara vefa borcu ödemek midir? Ya da bazılarının ormanda yaptıkları yasal hale getirmek midir?
Turizm sektörü 1980’li yılların başında ihtiyaç olduğu için teşvik edildi. Kimse otel yapmak istemiyordu, sektörün geleceğini gören Özal, araziyi tahsis etmekle kalmadı, yatırımın yüzde 60’ını da kredi olarak vererek turistik tesisler yapılmasını ve sektörün bugünlere gelmesini sağladı. O krediler de geriye dönmedi zaten…
Şimdi öyle mi? Birincisi eskisi gibi yeni yatak kapasitesine ihtiyaç yok, ikincisi yatırımcı bastırıyor parasını, alıyor kredisini ve tesisini yapıyor. Bence bu yönü ile değil yasayı değiştirmek, Turizmi Teşvik Kanunu’nu tamamen kaldırmak gerekli.
Gelelim ormanlarımıza. Eskilerde kader mahkumları için hükümetler zaman zaman af çıkarırdı. Benim çocukluk yıllarımdan hatırladığım affedilmeyen nadir suçlardan biri de orman suçu idi. Af kapsamına girmezdi. Ormandan izinsiz ağaç kesenin vay haline. Hapislerde çürürdü alimallah…
Ya şimdi; Devlet kendi eli ile ağaç kestiriyor. Bastır parasını kes ağacı… Vay halimize vay. Vay ki ne vay…
Kesen yenisini dikecekmiş. Ülke erozyonla uğraşıyor. Siz ne yapıyorsunuz? 18 yaşına getirdiğin çocuklarınız Allah korusun ölse, yenisini doğurmak onu geri getirecek mi?
Kim alınırsa alınsın, kim ne derse desin, bu işe söylenecek bir tek şey, tek bir doğru var:
“Yeter artık… Gözünüzü toprak doyursun…”
GÜLMECE:
Temel’den iki fıkra
Temel ormanda ağaç kesiyormuş, o sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar, Temel'i bu vaziyette görünce bir güzel pataklamışlar... Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun a rastlamış, Dursun;
-Ula Temel bu ne hal böyle? diye sormuş, Temel de anlatmış;
- Ormanda ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup Doğan'ın yengesini bozmişum diye dövdü peni, halbuki ne Doğan'ı taniyruuum, ne de yengesuni..
**
Temel bir gün kahveye girmiş. Üstü başı yırtıkmış. Ne oldu diye sormuşlar.
-Temel: "Kaynanamı gömdük."diye cevap vermiş.
- Kahvedekiler: "İyi de bu halin ne?"
-Temel: "Biraz direndi de."
GÜNÜN SÖZÜ
Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.
William Shakespare