ANTALYANIN KAHYASI

Hürriyet’im satıldı

48 yıllık meslek hayatımda, meslekte ne biliyorsam öğrendiğim Hürriyet, ikinci kez el değiştiriyor. Her bir el değiştiriş, evladının kaybeden babanın acısını hissettiriyor bana, ya da bu gazetenin kurucusu Sedat Simavi’nin mezarda sızlayan kemik seslerini hissediyorum adeta…

İyi ki bu günleri görmeyen Sedat Simavi’nin genç gazetecilere söylediklerini anımsıyorum:

“Gençler; gazetecilik zor ve meşakkatli bir meslektir. Bir o kadar da zevklidir. Kalemine daima sadık kal, sakın satma; gerekirse kır”

İnternet’de haber başlığını okuyorum: “Hürriyet satıldı…”

Sedat Simavi geliyor aklıma. “Şimdi yaşasa ne olurdu acaba?” diye.

“Türkiye Türklerindir”

Rahmetli Sedat Simavi 1 Mayıs 1948’de Hürriyet’i kurdu. Hürriyet’ine, tam özgürlüğe kavuşmuş, çok partili hayata geçiş öncesinde özgürlüğün tadını çıkaran halkımıza “Türkiye Türklerindir” diye seslendi.  Bu anlamlı satırlar, Hürriyet başlığının yanındaki Türk Bayrağı logosunu süslüyordu.

Sedat Simavi, kalemi çok güçlü bir yazardı. Hürriyet’in başyazarı…  Diğer patronlar da öyleydi aslında, babadan meslek olan gazetecilikte gazete sahipleri aynı zamanda o gazetenin baş yazarıydı.

İki oğlu vardı. Erol ve Haldun Simavi… İkisini de gazeteci olarak yetiştirdi.  Erol Simavi, gazeteciliğpin mutfağında ve para-pul işlerinde, Haldun Simavi ise teknik konular, özellikle gazete baskısı konusunda ustalaştı. Haldun Bey; matbaa makinesi arıza yaptığında altına yatar ve arızayı bulup kısa sürede gidermekle ünlenmişti.

Hak vaki olunca iki kardeş işin başına geçmiş bu birliktelik Haldun Simavi’nin Günaydın’ı kurması ile sona ermişti.

***

Erol Simavi çok iyi bir gazete patronuydu. 90’lı yıllarda çalışan gazeteciler sendikalıydık. Yaygın basın organlarında Türkiye Gazeteciler Sendikası toplu sözleşme yapardı. Erol Simavi, diğer gazetelerde sözleşme görüşmelerinin sona ermesini bekler ve onlardan en az 10 puan daha fazla zam yapardı. Bir ay tek, ertesi ay çift maaş alırdık. Gazetenin birinci sayfasına giren haberlerimize, her hafta ödül dağıtılırdı.

***

80 ihtilali sonrası 1983 seçimlerinde tek başına iktidara gelen ANAP Genel Başkanı Turgut Özal’ın tüm gazetecilerle ilişkisi çok iyiydi. Ancak zaman içinde bu ilişkiler kopmaya, gazeteler arasında da ANAP’a ve özellikle Özal’ın ailesine karşı muhalefet başlamış,  ilişkiler bozulmuştu. Özal, yaygın basın patronlarını zaman zaman topluyor, ancak seslerini kesemiyordu.  Gazeteleri tehdit etmeye başladı. Erol Simavi yazdığı başyazı ile Başbakan Özal’a adeta rest çekmişti. Yazısının son cümlesi “Türk Basınının susturmaya kimsenin gücü yetmeyecektir” olmuştu.  Sonradan sular duruldu.

Siyaset kurumu başka yollar bulmuştu, gazeteleri susturmak için medya patronlarına karşılıksız krediler vermeye, medya plazalar kurmaya, birlikte salvolar atmaya başladılar. Mafya-Medya-Siyaset İlişkileri yüzünden, gazeteciliği kendi işlerinde silah olarak kullanmak isteyen patronlar çıkmaya başladı ortaya.

İşte böylesi bir dönemde sattı Erol Simavi Hürriyet’i… Başka çaresi kalmamıştı. Oğlu Sedat Simavi’yi işin başına geçirdi. Hiç iş tecrübesi olmayan, av merakı ve çocukları dışında gazetecilik mesleğine hiç heveslenmeyen torun Sedat Simavi’nin bu ilgisizliği karşısında  Erol Simavi evladı bildiği Hürriyet’i satmak zorunda kaldı.

Türk basını o zaman yozlaşmaya başladı

Babadan-atadan gazeteci olan Erol Simavi’den sonra Dinç Bilgin de o furyada Sabah’ı satmak zorunda bırakılınca,  yeni versiyon patronların ilk işlerinden biri önce gazetecileri sendikalarından istifa ettirerek örgütlenme hakkını, sonra iktidarlara yanaşarak editoryal bağımsızlıklarını ellerinden aldılar.  Ve bugünlerde yaşadığımız duruma gelişin ilk tohumları o zaman atılmaya, daha doğrusu yozlaşmaya başladı.

Gazete patronları yeni düzende çok paralar kazandılar. Çok büyüdüler, satın aldıkları bankaların içini boşalttılar.  Devletin kendilerine verdiği kredileri ödemediler. Ellerindeki gazete ve televizyonları silah olarak kullanıp, Yasama, Yürütme ve Yargıdan sonra gerçek bir dördünce kuvvet rolüne kavuştular.

***

Son yıllarda olup-bitenleri herkes biliyor…

İnternet’de haber başlığını okuyorum: “Hürriyet satıldı…”

Bu konuda bir senaryonun gereği yerine getiriliyor. Hürriyet gerçekten kime satılıyor bilemiyorum, önemi de yok, ancak, önemli olan Hürriyet’in sahip değiştirmesi, satılması…

Ve ben 18 yılımı verdiğim gazetem ikinci kez satılınca, Hürriyet’imi kaybetmiş gibi acı yaşıyorum… Evladını kaybeden babanın acısı gibi…

Yayın Tarihi
22.03.2018
Bu makale 2534 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!