Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılması yönünde Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu haberlerini sabah bir grup dostla gazetelerde okurken, demokrasi anlayışını çok iyi bildiğim Büyükşehir eski Belediye Başkanı Hasan Subaşı aklıma geldi. Arkadaşlara da söyledim, “Bakın biraz sonra Subaşı arayacak ve bu konudaki fikirlerini benimle paylaşacak” dedim. 10 dakika geçmedi ve Subaşı telefonun diğer ucundaydı.
Kızgındı: “Demokrasi varsa vardır, yoksa yoktur. Yarım yamalak demokrasi olur mu?” diyordu. “Parti kapatmakla sorunların çözülmediğini hala göremediler mi?” diye soruyordu. Kızgındı: Montesquieu’nun bir sözünü hatırlatarak,”Gölgede demokrasi yeşermez” diyordu.
Uzun süredir elini kalemden uzak tuttuğunu, siyasete de, özellikle yerel siyasete hiç bulaşma niyeti olmadığını bildiğim Subaşı’ya, “Yaz Başkanım, yaz bu görüşlerini” dedim. Üstelik biraz da zorladım. www.antalyabugun.com internet sitesinde de yayınlanacak olan Subaşı’nın bu konudaki görüşlerini ben de bugün sütunlarımı ona vererek sizlerle paylaşmak istedim. İşte Subaşı’nın demokrasinin gölgede yeşermeyeceğini anlattığı görüşleri:
“Bu başlığı onbir yıl önce kullanarak bir yazı yazmıştım. 28 Şubat MGK bildirisinden önce Sincan Belediye Başkanı bir oyun sergilemiş ve tutuklanmıştı. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde tanklar Sincan sokaklarında balans ayarı yapmıştı!.. Ben de o günlerde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanıydım. Ülke gündemi ile ilgili yazılarım, Yeni Yüzyıl ve Cumhuriyet gazetelerinde yayınlanırdı. Sincan'daki münferit olayı eleştirmiş, suç varsa kim olursa olsun cezasını çekeceğini yazımda belirttikten sonra tankların Sincan sokaklarında halka gözdağı vermesinin daha vahim olduğunu yazmıştım.
'Gölgede Demokrasi Yeşermez' başlıklı o günkü yazım, hemen ertesi gün 'sıcak gündem' olarak yayınlanmıştı. O yazı 'Arada Yazdıklarım' adlı kitapta da vardır. Aradan yıllar geçti bu başlık bugünün gündemine de aynen uyuyor.
Ve yine ızdırap çekiyoruz. Demokratik hukuk devleti olmak için çok şeyimiz var, en önemlisi istek var. Ama bir türlü normalleşemiyoruz. Çünkü birbirimizden korkuyoruz. Güvenemiyoruz. Düşüncelerimizden, inançlarımızdan, giyim kuşamımızdan, etnik köken ve sonuçta tüm farklılıklarımızdan çekiniyor ve kendimiz gibi olmayana güvenmiyoruz.
Oysa bunun panzehiri 'demokrasi kültürüne sahip olmak' Siyah, beyaz bile bu potada gri tonuyla çözüm olabilir. Demokrasi kültürümüzü nasıl yeşertebiliriz? Cumhuriyetimizi nasıl demokrasi ile taçlandırabiliriz? Tabii ki gölge etmeden...
Sivil siyaset yaşamına ciddi müdahaleler partilerin ve siyaset yaşamımızın serpilmesini ve kişilik bulmasını engelliyor. Bir yıl içinde olup bitenler halka güvensizliğin sonucu değil mi? 27 Nisan e-muhtıra, sivil siyasete, milli iradeye, tüm demokratik kazanımlarımıza karşı değil mi? Hatta aynı konu Anayasa Mahkemesi’nde görüşülürken yazılan Genelkurmay bildirisi, yargıya, hukuk kurumları ve kurallarına karşı sayılmaz mı? Ertesi gün duyarlı bir yurttaş ve siyasetçi olarak bildiriye karşı yazdığım yazı gazetelerde çıkmamıştı. Çünkü gazeteler de nerede durmaları gerektiğini düşünüyorlardı.
Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili 367 kararı da hukuk zorlaması olarak yorumlanmayacak mı?
Danıştay Cumhuriyet Başsavcısı’nın darbeleri öven konuşması, idamları benimsediğini ifade eder biçimde görüş sunması, bizim kurumlarımızı yıpratmıyor mu? Halkın vicdanı kanamıyor mu? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil 71 kişi için siyaset yasağı istemiyle AKP'nin kapatılma girişimi çağımızla bağdaşıyor mu? Gerekçe olarak sunulanların içinde suçlu varsa cezasını çeker ama bu girişim hepsinden daha vahim değil mi?
Bütün olan bitenler ve tarihten hiç ders çıkarmamak inanılır gibi değil.
Rejimimizi geliştirmek, hukukumuzu çağdaşlaştırmak zorundayız. Bu halk bunu başarır. Halka kuşkuyla bakarak bir yere varamayız. Halkı tanımak anlamak zorundayız. Partiler ve siyasetçiler halkın her kesiminin hizmetinde olmak zorundadır.
Montesquieu, 'Bir tek kişiye yapılan haksızlık bütün topluluğa yönelmiş tehdittir' sözünü yüzlerce yıl önce söylemiştir. Bu anlayış hukuk devletinin ve Fransız Cumhuriyeti’nin temelini oluşturur. Ülkemizde yapılan haksızlıklar, nasılsa bizim kampın dışındakiler için deyip sineye çektiğimiz için önünü alamıyoruz.
Bugün de parti kapatmalarına diğer partiler el ovuşturduğu için demokrasimiz hep gölgede kalacaktır.”
GÜLMECE
Temel'in babası vefat eder... Cenazeye gelen bir aile dostu Temel'e sorar:
- Nasıl oldu?
- 30.kattan düştü...
Adam: Vah vah desene çok feci ölmüş...
Temel: Yok yok öyle ölmedi... Tam yere düşecekken manavın tentesine çarpıp tekrar yükseldi...
Adam: Vah Vaah! Daha şiddetli çakıldı o zaman.
Temel: Yok! Karşıdaki kasabın tenteden zıpladı bu sefer karşı binanın çatısına...
Adam: Demek çatıya çarpıp öldü.
Temel: Yok ya! Çatıdan yuvarlanıp elektrik tellerine gitti...
Adam: Deme ya! Çarpıldı o zaman...
Temel: Yok canım teller yaylandı babamı 200 metre yukarı fırlattı.
Adam:200 metreden yere çakıldı öyle mi? Yazık...
Temel: Yok ya yine en baştaki bakkalın tenteye...
Adam: Orda mı öldü?
Temel: Yooo... Ordan da yine kasaba...
En sonunda bunalan Adam Temel'e bağırarak sordu: Ulan nasıl öldü bu Adam?
Temel: "Baktık durmuyo... Vurduk.
GÜNÜN SÖZÜ
Bazen insan, inandıklarının gördüklerinden daha gerçek olmasını ister...
Nezih Demirkent