Gün geçmiyor ki gazetelerde; Devlet tarafından ilaç parasının tamamı karşılanmayan, yatağa bağlı kalmış ama ilacını alamayan, çaresiz yaşam mücadelesi veren insanlarla ilgili haberler görmeyelim… İnsanlar birilerinden yardım istemeye utandıkları için son çare olarak gazeteleri görüyor.
Devlet nerede?
İnsanların sosyal güvenceleri var sözde, ama insanları ölüme götüren kanser gibi, kalp gibi bazı hastalıkların ilaç paraları Devlet tarafından ödenmiyor.
Bu nasıl bir sosyal güvencedir ?
Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde sağlık ve eğitim hizmeti vatandaşa bedava verilirken, bizde sözde bedava olan bu hizmetler; maalesef adı ücretsiz, kendi paralı oluyor. En fazla ilaç tüketen emekliye üç kuruş zam yapılıyor, ama her aldığı ilaç için farklar alınıyor, muayene parası kesiliyor maaşlarından… Bazı önemli ilaçların farkları o kadar fazla ki, insanlar ödeyemiyor ve çareyi gazetelerde arıyorlar. Devletin hastanelerinde 10 lira olan muayene farkı, özel hastanelerde 200-300 lirayı, üniversite hastanelerinde hoca muayene ederse 120 liraya yükseliyor…
Bu nasıl bedava sağlık hizmeti?
***
Belediyelerimiz sosyal belediyecilik yaptıkları için övünüyorlar. Şu kadar kişi kurs gördü, elişleri öğürendi, bu kadar kişi iş garantili meslek edindi, bu Kadar kişi yatalak hasta olduğu için evinde bakıldı, yardım edildi, şu oldu, bu oldu, emekliye kahvehane açıldı, huzurevi gibi barınma evlerine kavuştular…
Peki dün gazetelerde çıkan, evladında 6 yaşında başlayan ve tedavi edilemeyen kas erimesi hastalığı yüzünden, bakım parasını karşılayamadığı için, o yatalak çocuğun tek eğlencesi olan bilgisayarını sattığını okumadınız mı? O annenin gözyaşları içinde anlattıklarını dinlediniz mi?
Anne Türkan Yurdakul, üç çocuğunun en küçüğü olan ve 6 yaşında Furkan’a bakabilmek için eve ekmek alamaz duruma geldiklerini anlatıyor, yatağa bağlı olduğu için solunum sorunları da ortaya çıkan Furkan, elektrikler kesilince ölümle burun buruna geliyor, eve aldıkları jeneratörü hırsızlar çalmış…
Kök hücre tedavisi olması gerekiyor, ellerinden tutan bir Devlet yok… O minik yavrunun ölümünü beklemekten başka çareleri de yok.
Ve bunlar kimin başına gelse o analar, babalar ağlamaz?
Belediyeler ve belediyelerimizin çok kıymetli başkanları, hani nerede kaldı sizin sosyal belediyeciliğiniz; okulları ziyaret edip, engelli çocukları rehabilite edecek merkezler kurmakla sosyal belediyecilik olmuyor. Bu insanları da görün, onlar da bizim insanımız, Furkan’ın da bu dünyada senin-benim gibi yaşama hakkı var. Devletinin de bir baba şefkati ile o’nu yaşatma görevi var.
Şimdi Kepez’de oturan bu çocuğumuza hangi belediyemiz sahip çıkacak bekliyorum… Bu gözü yaşlı anayı güldürün de sizin yaptığınız sosyal belediyeciliği alkışlayayım…