Ekim ayında 46.cısı gerçekleştirilecek Altın Portakal Uluslar arası Film Festivali ve Yarışmasını medyaya anlatmak için İstanbul’a gittik. Medyanın merkezi İstanbul olduğu için, konuyu daha geniş kitlelere duyurmak ve yaygın basın ile televizyonların desteğini almak için.
Antalya basınından 32 kişi, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın başkanlığında, hem belediye hem de Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı yönetimi, Vakfın yeni Genel Sanat Yönetmeni Vecdi Sayar ve de 30 yıllık “Antalya’ya koş” şarkısını yeniden aranje edecek olan Ali Kocatepe ile birlikte İstanbul Medyasının huzuruna çıktık.
Aslında “İstanbul medyasının ayağına gittik” diye bir kompleksimiz yok. Ancak, bu toplantıya gazetecileri işin sahibi Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Akaydın ve ekibi gördüğü için tam tersi sevinmemiz lazım. Çünkü toplantıya katılanlara baktığımda mesleğe yeni başlamış genç gazetecilerle, magazincilerin ağırlığı dikkat çekiyordu. Sinema eleştirmenleri ile yıllardır Altın Portakalı izleyen gazetecileri ben göremedim. Bu tablo bana bir fikir verdi:
“Giderek yozlaşan yaygın medya maalesef bu sefer de 45 yıldır Türk sinemasına destek veren Antalya’nın Altın Portakalına yine magazin penceresinden bakacak, hangi sanatçı, hangi sanatçıyla kaçamak, gözlerden ırak, hangi otelin neresinde buluştuğunu yazacak, ya da kavgaya hazır bazı sanatçıları, ödül alamadıkları için, ödül alanlarla nasıl kapıştıracağını araştıracak. Bu da tutmazsa, sinemaya siyasetin karıştırıldığını yazarak, ödüllerin haksız kişilere verildiği yorumunu getirecek…”
Medyanın işi kavga çıkarmak mı?
İstanbul’daki tarihe asırlarca tanıklık etmiş Legacy Ottoman Hotel’in o yüksek tavanlı muhteşem salonunda konuşan başta Mustafa Akaydın olmak üzere tüm Antalya ekibinin iyi niyeti ve Türk Sineması’na bugüne kadar verilen destekten her ne olursa olsun vazgeçilmeyeceği mesajına rağmen yine kavgadan yana olan medyamızın değerli temsilcileri sürekli önceki yönetimle kavga çıkarmak adına sorular yönelttiler.
Ama bir gerçek vardı ki; geçen yıl festival için 21 milyon lira harcanmıştı. Harcama kalemleri arasında herkesi şaşkına çeviren;
- Konaklama için 4,1 milyon,
- Şehiriçi ulaşımına 3 milyon,
- Şehirdışı ulaşımına 2 milyon,
- Festivale partnerlik yapan TÜRSAK Vakfına danışmanlık bedeli olarak 1 milyon 275 bin,
Ve de sık durun, böyle bir kalemi ben ilk kez duyuyorum:
- İnsan kaynağı bulma hizmetine 1 milyon 264 bin lira harcanmış
- Ayrıca, Akaydın’ın sözleriyle, ’’festival için tasarlanan logo için 1 milyon TL'ye yakın para ödenmiş ve daha sonra da logonun çalıntı olduğu iddiasıyla belediye davalık olmuştur. Çalıntı olduğunun saptanması halinde, belediye olarak büyük boyutta tazminat ödeme riskimiz var“
Medya olarak bize düşen gören kurumlar arasında kriz yaratmak değil, ancak bu olayda Türkiye'nin en köklü sinema ve sanat festivali olan Altın Portakal’a sahip çıkmaktır.
Sözü Akaydın’ın İstanbul’daki basın toplantısında söyledikleri ile tamamlayalım:
‘’Festivaller sanatın ve sanatçıların bayramıdır. Festivallerin halkla buluşturulması da festivalleri daha anlamlı hale getirir. Altın Portakal'ı, halkın portakalı yapmak iddiasıyla ortaya çıkıyoruz. Halkıyla ve geniş ufkuyla Türk sinema sanatını dünyayla buluşturan bir festival yapmak istiyoruz. Bunu gerçekleştirirken, festivali asla siyasete alet etmeyeceğiz.''
İstanbul’dan bir başka izlenimim de, bu dünyanın en güzel kentinde, cennette yaşadığımız için bizim yaşamamız biraz zor, sıkıntılı ve meşakkatli… Kim ne derse desin, Attalos’un dediği gibi, dünyadaki cennette yaşamak çok güzel…
Not: İşte söylediklerimin kanıtı bir İstanbul medya mensubunun basın toplantısını değerlendirme haberi:
http://www.turizmaktuel.com/index.php?sayfa=a&id=2665