Yazmaya başlamadan önce oturup düşündüm, kendimle hesaplaştım, daha doğrusu kendime sordum: “Sen ne yapıyorsun Allah aşkına?” cevabım gecikmedi:
“Gazetecilik ve sözde yazarlık yapıyorum ve de yapıyoruz…” Medya nereye koşuyor, kim yalaka,kim değil bilemiyorum ama yazarların büyük bölümünün kendi kendini tatmin ettiğini söyleyebilirim. Kendimiz yazıp, kendimiz okuyoruz.
Bakın memleketimin hallerine, kim haklı kim haksız;
- Haydi gözümüz aydın. AKSA Antalya’yı kurtaracak(!) doğalgaz santralini sessiz sedasız hizmete açtı. Kazancı Holding iştiraklerinden AKSA, 800 megavatlık santralin sadece 46 megavatlık bölümünü açtı. Kazancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kazancı, doğalgazla ilgili santral yatırımlarını riskli bulduğunu da söylemiş. Ama santral gücünü 1050 megavata çıkaracaklarını da söylemeyi ihmal etmemiş.
Şimdi tüm Antalya’nın verimli tarım alanı olduğu için bu santralin yapılmaması konusunda verdiği sivil eylemleri bir hatırlayın. Uzmanların önce “Burası verimli tarım alanıdır. Santral yapılması uygun değildir” deyip, ardından siyasilerden zılgıt yeyince, mazeretsiz, gerekçesiz, “biz yanılmışız. Burası santral inşaatı için ideal bir yerdir, kim bulduysa iyi ki bulmuş. Aferin” diye rapor değiştirdiklerini, önce ruhsat vermeyen, ardından mühendis uzmanları örnek alıp çevrim santralını yasallaştıran AKP’li İl Genel Meclisi üyelerini de hatırladınız mı? Ne oldu bütün mücadele? Antalya ayağa kalktı, köylüler eylem yaptı, ne oldu? Kocaman bir hiç. Tabii ki, Mehmet Kazancı bey doğalgazla santral yatırımının riskli olduğunu söyleyecektir. Kendisine gazete satın aldıracak kadar koca bir kent halkının eylemiyle bugüne kadar hiç karşılaşmadı ki…
- Medyada tekelleşmeyi her sürecinde yıllar önceden yazdım ve her platformda konuştum. O dönemde bana çok kızan oldu. Düşman ilan edenler oldu. 1980 yılların sonlarından başlayarak Gazeteciler Cemiyeti Başkanı kimliğimle, medyada tekelleşmenin hız kazandığını, medya-siyaset ve ticaret üçgeninin, bir gün bu ülkenin başına çorap öreceğini söyledim. En önemlisi de medyanın tekelleşmesine göz yuman hükümetlerin, bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini, antitekel yasalarını işletmemekle ülkenin geleceğini ipotek altına aldıklarını yazdım, söyledim. Zaman içinde medya organları patronların silahına dönüştü, hükümetlerin desteği ile bankalar alındı, karşılıksız kredilerle medya plazalar yapıldı, çalışan gazeteciler editoryal bağımsızlıklarını yitirdi, büyük bölümü patronların tetikçisi oldu, pazarlıkları onlar yaptı. Yakın tarihimizde bunun cezasını çeken hükümetler oldu, şimdi tarih oldular. Şimdi gazetelerimiz başta, tüm medya Organları, tekel medyası ile hükümet kavgalarını yazıyor, çiziyor… “Tencere dibin kara, seninki benden kara… Hoş mu, güzel mi? Ülke bir medya patronunun kişisel kazancını artırmak için çalışıyor adeta. Çalışmayan o silahtan nasibini alıyor. Böyle demokrasi ve basın özgürlüğü nerede görülmüş? ” Ve medya –siyaset-ticaret sacayağı kırıldı. Belki de bu hükümet medyadaki tekelleşmeye “dur” diyecek. O demezse bir gün gelecek, uyum yasaları çerçevesinde “AB” dedirtecek…
- Bir zamanlar işçi lideri olarak herkesin saygı duyduğu bir adamdı. CHP vitrinini renklendirmek için, toplumun bu saygın kişiliğine milletvekilliği teklifi yaptı ve bu muhterem, Türk-İş Başkanı Bayram Meral CHP İstanbul milletvekili olarak meclise girdi. Muhteremin bugüne kadar etkin bir siyaset yaptığını göremedik, ama hala Yol-İş sendikasından 4 bin YTL civarında danışmanlık ücreti aldığını öğrendik. (yaklaşık onun zamanında altına imza atıp kabul ettiği 10 asgari ücrete eşit) Durun bu kadar da değil. Aynı biçimde oğlu Mustafa Meral’in de Yol-İş’den geçen yıla kadar, 5 yıl yıl süre ile 5 bin YTL danışmanlık ücreti aldığı ortaya çıktı. “Bunlar da yolsuzluk mu” demeyin. Saygılı vekilimiz 120 bin YTL değerindeki makam aracını sendikadan 60 bin YTL’ye kapatmış. Önce “ben değil, oğlum aldı” dese de sendikadan yalanlama geldi: “Hayır biz Bayram bey’e sattık” diye… Ve utanmadan oğlunu övüp, “oğlum bakanlık yapacask adamdır” diyor.
İşte biz bunları kendimize vekil seçtik. Düşünün dürüst bildiğimiz bu adam, CHP iktidar olsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olacaktı. Bizi Allah korumuş…
- Yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması ve yönetiminin devlet yerine seçilenler tarafından yürütülmesi Yasa’sı çıktığında, çoğulcu demokrasiye inancımız nedeniyle biz de çok sevinmiştik. Bizim İl Genel Meclisi’nde olanları izleyeniniz var mı? Olumsuz uzman raporlarına rağmen usulsüz olarak verilen maden ocakları işletme ruhsatları, trilyonluk İl Özel İdaresi bütçesinin hoyratça, eşitlik ilkesinden uzak nasıl harcandığını, özetle Valilerin başkanlık yaptığı dönemde yapılmayanların tüm işlerin fütursuzca ve “biz yaptık oldu” felsefesi ile yapıldığını görüyoruz. Ancak son yapılan akıllara durgunluk veriyor. İl Genel Meclisi’nin AKP’li Manavgat Üyesi Adem Topal’ın, el çabukluğu marifetle mi, yoksa başka bir yöntemle midir bilinmez İller Bankası aracılığı ile İl Özel İdaresi’ne gönderilecek olan ödeneğin içinden 1 milyon 247 bin YTL’yi başkanlığını yaptığı Manavgat Köprülü Kanyon Hizmet Götürme Birliği hesabına aktardığı ortaya çıktı. Bununla da kalmadı her ne kadar Adem Topal yalanlamış olsa da bu paranın içinden 200 bin YTL’nin %20 komisyon gibi belgesiz harcandığı tespit edildi. Sonra mı ne oldu: Antalya Valisi Alaaddin Yüksel bir taraftan birlik hesabını bloke ettirirken, diğer taraftan ise AKP’li Topal hakkında soruşturma başlattı. İl Genel Meclisi’nde ise, AKP’li Topal’ın aldığı parayı İl Özel İdaresi hesabına yatırmasını, yatırmadığı takdirde idari ve yasal yollarla paranın geri alınmasına karar verildi. Soruşturma tamamlanmak üzere, ama kayıp 200 bin YTL’den hala haber yok…
Sadaka savaşı
Günden çok yoğun. Atso’nun eski Başkanı şimdiki Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ile o’nun eski yönetiminde Başkan Yardımcısı iken desteği ile başkan olan Kemal Özgen arasında “sadaka savaşı” kızıştı. Şimdi bu kavgada asıl sebebin; raylı sistem çalışmalarından zarar gören esnafa yardım için 3 kuruşluk aidat olduğunu sanmıyorum. Üstelik esnafın böyle bir zararı varsa, mahkemeye başvurduğunda bu zararı ödeyecek olan Büyükşehir Belediyesidir. O zaman Kemal Özgen’i er meydanına çekmenin sebebi de açıktır. Bu da yaklaşan Atso seçimlerinde Türel’in Özgen’i desteklemeyeceği gerçeğidir. Zaten AKP’nin bir huyu var. Bu rahmetli Hazma Taş döneminde daha hızlıydı. Bütün kurumları ve sivil toplum örgütlerini ele geçirip AKP güdümüne sokmak. Ticaret ve Sanayi Odasında da bunun ilk perdesi oynanıyor şimdi.
Biraz da gülelim… Gülebilirseniz…
Uçkur meselesi
Sultan en güvendiği adamını Arabistan’a hünkar göndermiş.
Hünkar, Arabistan da gezerken bakmış, Araplar entari giyiyorlar ama alta donları yok. Bir rüzgar esti mi, manzara felaket! Haber salmış, altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkartılıp, hapsedilecek. Aradan günler geçmiş Arabın bir tanesi don giymemiş ve ilk rüzgarda olay fark edilmiş. Kadı huzuruna çıkartmışlar. Kadı sormuş:
- Adın?
- Aptülmecit
- Baba adın?
- Aptülleziz
- Evli misin?
- 5 tane karım var!
- Kaç çocuğun var?
- İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden13, beşincisinden 18 tane.
Kadı başka birşey demeden anında kararını vermiş ve:
- Aptülleziz oğlu,Abdülmecit’in,don giymeye vakti olmadığından beraatine karar verilmiştir!
GÜNÜN SÖZÜ
Hata yaptığını kabul etmeyenlerden daha çok hataya düşen yoktur.
François Rochefoucauld