ANTALYANIN KAHYASI

Gazetecilik ve mumun dibi…

Her şeyden önce Bünyamin Tokmak kardeşimi kutlamak istiyorum. 300’e yakın gazetecinin bulunduğunu her vesile ile övündüğümüz Antalya’da, örgütlenme hakkını kullanamadığımız için sadece temsilcilik düzeyinde temsil edildiğimiz Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Antalya temsilcisi olarak, yıpranma hakkımızın elimizden alınmak istenmesine tepki koymak adına çok çalıştı. Gerçekten çok çalıştı, didindi, elektronik postalar, cep mesajları ve “gelin birlik olalım” çağrısına, onlar uğruna mücadele verdiği gazeteciler yerine siyasilerden gördüğü ilgi daha fazlaydı. Sizin anlayacağınız onun çağrısına gazetecilerin çok azı geldi. Gelmediler de diyebiliriz aslında... Elin parmakları ile sayılacak kadar...

Ne diyelim ki; atalar her şeyin en güzelini söylemişler:

“Mum dibine ışık vermez.”

Mum dibini ışıtır mı, aydınlatır mı bilemem ama bizler sorunlarımızı çözme konusunda hala başkalarından bir şeyler bekleriz.

Gazete patronları çıkar ortaya; “Ben sendikalı gazeteci istemiyorum. Ya istifa ya kapı” der. Örgütlendiğimizi sandığımız sendikadan istifa için noterlerde kuyruk oluştururuz.

Patronlar çıkar ortaya; “Ben Basın Yasası filan tanımam, hatta sigorta da yapmam” der karın tokluğuna çalışmayı kabul ederiz.

Patron kıdem tazminatı yükselen gazeteciyi kapı önüne koyar, kendi meslektaşları olarak onun kovulmasına seyirci kalmamız yetmiyormuş gibi, patron lehine yalancı şahitlik yaparız.

Sonra oturup, “Memurlara sendika hakkı niye verilmez” diye menkıbeler dizer, fetvalar veririz. Mangalda kül bırakmayız aslında ama kendi sendika hakkımızın elimizden alınmasına ses çıkarmayı beceremeyiz.

Herkesi eleştirmeyi meslek hakkı olarak görür, kendimiz eleştirildiğimizde ortalığı yangın yerine çeviririz, bize göre başka insanların özel hayatı yoktur da, biz özel hayatımızı dilediğimiz gibi yaşar, her türlü pisliği kendimize hak görürüz.

Patronlarımızdan aldığımız cesaretle; elimizdeki kalemi silah olarak kullanıp, kafamızı taktığımız kişinin kafasını koparıncaya kadar yazarız da, bizim menfaatlerimize dokunulduğunda en büyük yaygarayı koparmayı görev sayarız.

Kamu görevi yaptığımızı söyleyip, kendimizi aldatır, kamuoyunu yalan-yanlış oluştururuz, ama kendi meselemiz ve sorunumuz varsa, başkalarının çözmesini bekleriz. Aslında ortalıkta görünmemek içindir bu yaptığımız... Patron korkusudur...

Sendikanın arkasında olmanın, patronun karşısında olmak anlamına geldiğini sanırız. Aslında bu yüreksizliktir, bu korkudur, kendini ve mesleğini inkardır...

Bütün bunları kimse bilmese bile tarihin yazacağını bir türlü aklımıza getirmeyiz…

Her şeye rağmen seni tebrik ediyorum Bünyamin Tokmak... Bizleri, bir avuç insanı, çoğu da yıpranma hakkını zaten almış gazetecileri bir araya getirdiğin için teşekkür ederim... Umarım o çektiğimiz telgraflar yerine ulaşır ve gereği yapılır da her zaman olduğu gibi orada olmayanlar senin başarına sahip çıkarlar...

 

 

Fıkra gibi bir gerçek…

 

Bir gün sarışının biri erkek arkadaşını arar ve şöyle der: "Lütfen bir an önce buraya gelip de bana yardım eder misin? Bir puzzle aldım ancak bir turlu yapamıyorum ve o kadar uğraşmama rağmen henüz başlayamadım bile..."

Erkek arkadaşı merakla sorar "Peki tamamlandığında ne çıkması lazım ortaya?"

Sarışın "Kutudaki fotoğrafa göre bunun bir horoz olması gerekiyor"

Erkek arkadaşı en sonunda dayanamayıp oraya gidip kız arkadaşına yardım etmeye karar verir. Sarışın kız erkeği içeri alır ve masanın üstünde her yere dağılmış olan parçaları gösterir ve "işte burada hepsi" der.

Erkek arkadaşı parçalara bakar bir dakikalığına, sonra kutuya bakar ve döner şöyle der: "Öncelikle, ne yaparsak yapalım bu parçaları birleştirip bir horoz yapamayız".

Sonra kızın ellerini tutar ve devam eder. "İkinci olarak, biraz rahatlamanı istiyorum. Hadi gidip seninle güzel bir kahve içelim ve sonra.." deyip bir iç geçirir...

"Ve sonra su Corn Flakes'leri (mısır patlakları) kutusuna geri koyalım"

(Teşekkürler Mehmet Ali)

 

 

Bir Şiir

 

KUMRALIM

Dün, çıkageldi bir kumral ansızın,

Işıl ışıl gözleri, saçları alnına düşmüş,

Yanakları al, al,

Şiirler sanki onun için yazılmış...

 

Ardı ardına yakıyor sigaraları,

Huzuru kadehlerde arıyor benim gibi,

Mutlu mu?

Değil mi belirsiz,

Elleri sevgi diliyor benim gibi...

 

Rüya aleminden çıkageldi sanki,

Sanki tanrı gönderdi o kumralı,

İçimdeki beni tanıdı sanki,

Neyleyim bir gördüm,bir kaybettim o kumralı.

 

 

Günün Sözü:

Komşusu, arkadaşı ve akrabası tarafından iyi denilen kimse gerçekten iyidir.

Hz. Ömer

Yayın Tarihi
07.02.2008
Bu makale 833 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Bünyamin ağabey kendisi için bi şey istemiyor ama O'nun kendileri için mücadele ettiği bazı mesledaşları bu mücadeleye destek vermiyor nedense. medyada tekel olan holdingte çalışan arkadaşlarımızda keşke eyleme katılsalardı

N.Çetin 10.02.2008

Sevgili Başkan, Harika bir yazı okudum sayende. Kalemine, yüreğine sağlık...

afife demirtaş 07.02.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!