Dost meclisinde konuşuyoruz; ölüm haberi aldığımızda çok büyük bir dayanışma örneği gösterip cenaze törenine ve aileyi taziyeye koşarız. Ama rahmet dilediğimiz insanın sağlığında o’na yardım etmeyi hiç düşünmeyiz bile… Bir sistemi kurarken birlik ve beraberlik sergileriz de, o işi yönetmede sorunlar yaşarız... Kurarken gösterdiğimiz dayanışmayı yönetirken gösteremeyiz… Yönetirken kavga etmeyi de severiz. Çünkü İktidar kavgaları genlerimize işlemiştir.
Niye söylüyorum bütün bunları?
CHP Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün meclise taşıdığı Atatürk Parkı’ndaki “senindi-Benimdi” kavgasını sizlerle paylaşmak için… Oysa Koca Yunus ne demiş;
“Mal Sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi,
Mal da yalan mülk de yalan
Gel biraz da sen oyalan…”
Efendim bilindiği gibi Atatürk Parkı Menderes Türel döneminde hazırlanan projenin yapımı 19 yıllığına Yap-İşlet-Devret yöntemi ile bir şirkete ihale edildi. Yüklenici firma insanların giremediği, uyuşturucudan tutun, fuhuşa kadar uzanan her türlü pisliğin yuvalandığı parkı 19 milyon lira harcayarak bugünkü haline getirdi.
Türel seçimi kaybetti, daha doğrusu bu işi yapan Büyükşehir muhalefetin eline geçti ve iktidarın eli Atatürk Parkı’na uzandı. Belediye ihale açtığında sesini çıkarmayan Maliye Bakanlığı, aradan 2 yıla yakın süre geçtikten sonra, hem Atatürk Parkı’nı ihale ile alan ve milyonlar harcayan firmayı safdışı ederek, hem de Belediye ile yaptığı tahsis sözleşmesini unutarak park içindeki işletme sahiplerine teker teker işgalci sayıp ecrimisil gönderdi.
Şimdi sormazlar mı insana, iktidar gücü böyle mi kullanılmalı? Nerede kaldı Devletin devamlılığı?
İşte CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü Atatürk Parkı’nın CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nden bu yolla alınmasını gündeme taşıdı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, kendisine bu konuda yanıt vermiş. Özetle şöyle diyor:
“ Atatürk Parkı alanı 1980 yılında park yapılmak üzere Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve Antalya Belediyesi’ne devredilmiştir. 1980 tarihinde onaylanan plana göre, kapalı alanın 1.423,39, açık alanın 3.269,50 metrekare olarak düzenlenmesi gerekirken, kapalı alanın 2.402,09, açık alanın ise 4.153,75 metre kare olarak düzenlenmiş. Bu durumun tespit edilmesi üzerine Antalya Defterdarlığı’na 25.09.2007 tarihinde gönderilen yazıda terke konu taşınmazların Hazine tarafından geri alınması yönünde işlem yapılması istenmiş. Antalya Defterdarlığı’ndan alınan 15.07.2010 tarihli yazıda, 3 parsel taşınmazın 09.07.2010 tarihinde Hazine adına tescillerinin yapıldığı bildirilmiştir”
Şimdi Sayın bakana şunu sormak lazım:
Şayet bu tür fazlalıklar varsa iktidarınız döneminde yapılmış. O zaman çıkarmadığınız sesiniz neden, iktidardan inince çıkarıyor, plan ve yasaları hatırlayıp işlem yapıyorsunuz? Nerede kaldı Devletin devamlılığı?
***
Neyse biz devam edelim. Bu arada CHP’li Büyükşehir Belediyesi Atatürk Parkı’nda yapılan işlemlerin kendilerinin döneminde yapılmamasına rağmen yüklenici firmaya karşı sorumlu duruma düşeceğinden geçen yıl, hazine adına tescil edilen parselleri kiralamak üzere Maliye Bakanlığı’na başvurdu.
Değerli bakanımızın bu konuya da yanıtı, “Sizin yönetiminizdeki belediyeye hiçbir şey vermeyiz” değil ama tamamen siyasi:
“ 10 yıl süre ile söz konusu talebin inceleme süreci devam etmekle birlikte sonuçlandığında değerlendirilebilecektir”
3 Yıl neden beklendi?
Bakan Şimşek’in yanıtını değerlendiren Çöllü ise, “Atatürk Parkı ile ilgili işlemler 30 yıl önce hazırlanmış plan ve projeye göre yapılıyor. Ayrıca Bakan’ın yanıtından anlaşılıyor ki, Atatürk Parkı’nın geri alınması için 3 yıl beklenmiş. Bu kadar zaman neden beklendiği de ayrı bir tartışma konusudur. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, bu tür işlemlerin siyasi gerekçelerle yapıldığı yönündeki görüşleri güçlendiriyor. Bu tür tavırlardan uzak durulmalıdır. Antalya Büyükşehir Belediyesi, ayırım yapmaksızın tam Antalya halkına hizmet götürüyor. Bu hizmetleri geciktirecek, engelleyecek her türlü girişim, Antalya halkına yapılmış bir haksızlıktır. Kimsenin Antalya halkına bunu yapmaya hakkı yoktur ” dedi.
Bravo sayın vekilim… Bakana şunu da sormalıydın bence: Bu alana 19 milyon lira gömen yüklenicinin hakkını, ve de hakedceceği tazminatı kim ödeyecek?” diye…
Madalyonun öbür yüzü
İktidar kavgası genlerimizde var. Hükümet kanadının kaybettiği Büyükşehir’e karşı yaptırımları sadece Atatürk Parkı ile de kalmadı. 100. Yıl Protokolünün iptal edilmesi sonucu Atatürk Statı ve Atatürk Spor Salonu, Büyükşehir’in Antalyaspor’a tahsis ettiği Yeşilbayır’daki arazi, Cumhuriyet Meydanı’ndaki otopark da Büyükşehir’in elinden alındı. Şimdi sıra Konyaaltı Beach Park ve Açık Hava Tiyatrosu’nda. Hazine sözleşme süresi bitmek üzere olan Beach Park’ın işletmesini Büyükşehir’e verme niyetinde değil…
Ya iktidara geldikten sonra Antalya Büyükşehir Belediyesi neler yaptı. Hoca, seçim beyannamesinde verdiği sözleri yerine getirmek için adeta çaba harcadı. 100. Yıl Protokolünün iptali her ne kadar mahkeme kararına bağlansa da, bu yatırımı zaten uygulama niyetinde değildi. Stat inşaatı için açılan çukurlar birer çirkinlik abidesi olarak kaldı.
Büyükşehir inşaatı öylece kaldı. İhaleye çıkarıldı, kimin ne işine yarasın. Şimdilerde inşaatı devam ettirme kararını öğrendik.
Yıkılan okulların yarattığı görsel kirliliği bilmem anlatmama gerek var mı?
Projeleri hazırlanmış bu yatırımlar, salt eski dönemden kaldığı için yapmamak fikrini bile düşünemiyorum… Kapalı yolun güzelleştirilmesi yerine bu çirkinlikler öncelikle ortadan kaldırılsa daha iyi olmaz mıydı?
“Birini al ötekine vur” demiyorum ama, bu olup bitenlerden bir tek zarar gören var o da Antalya…
Siyasilerin Antalya üzerinden kavgalarına bir son vermeleri halkın ortak isteğidir.
Bir hikaye... Adamın biri epeyce iyilikler yapmış ama iman etmeden öldüğü için kendisine gireceği cehennemi seçme hakkı verilmiş. Cehennem çeşitleri gösteriliyormuş adama, bir bölümde koca kazanlar görmüş, üstleri kapakla örtülmüş, ama bir tanesinin kapağı yok. Adam zebaniye sormuş: "Neden o kazanın kapağı yok?" Zebani cevaplamış: "Burada her milletin kazanı var, kapaksız kazan Türklerindir. Kapağa gerek duyulmadı, çünkü kazandan çıkmak isteyeni alttakiler kazana çekiyor. Böylece kimse dışarı çıkamıyor." Bizim entrikalarımızın marifeti bu misal. Paylaşamıyoruz, birleşemiyoruz, güvenemiyoruz...