ANTALYANIN KAHYASI

Dershanelerden kaçış olmalı…

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı, hazırlık kurslarının bu vesile ile de dershanelerin kaldırılacağına yönelik açıklamasına, Özel Dershaneler Birliği (ÖZDEBİR) Genel Başkanı Fuat Köprülü’nün verdiği “Sınavdan kaçış yoksa dershanelerden de kaçış yok” sözlerine hiçbir sivil toplum örgütünün yorum getirmemesini, hatta tepki koymamasını eleştirmek istiyorum izninizle.

Dünyanın başka bir ülkesinde “dershane” veya “kurs” diye bir kurum, bir kuruluş, bir kavram ya da sektör yok. Batılı ya da doğulu ülkelerde eğitim sistemleri değişik olabilir. Kimi ülkelerde temel eğitimin süresi daha fazla, kiminde eğitim parasız, kiminde de özel okullar var. Ama ben şahsen, lise son sınıfta okulu kırıp, sahte doktor raporu alarak devamsızlıktan kurtulan, okul yerine çeşitli baskılarla dershaneleri tercih eden öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü başka bir ülke göremedim. Ayrıca ve en önemlisi milyarlarca doların döndüğü dershane adı verilen başka bir sektör de görmedim.

Bizim lise çağlarımızda dershane yoktu. Sınıfta kaldığımız dersler için yaz aylarında okulumuzda açılan ve yine kendi okulumuzun öğretmenlerinin ek ders ücreti alarak verdikleri kurslara katılır, Eylül ayında girdiğimiz sınavlarda da oldukça başarı elde ederdik. Üniversite sınavlarına da, lise mezuniyet sınavına girdiğimiz için zaten hazır olurduk. Kursa gerek kalmazdı anlayacağınız.

Şimdi bakıyorsunuz, ilkokuldan başlayarak çocuklar yarış atı misali dershaneden dershaneye  koşturuluyor. Hatta dershane de yetmiyor bazı anne babalar çocuklarını çok sevdiklerinden (!) olsa gerek dershane dışında bir de özel öğretmen tutuyorlar. Lise son sınıfa geldiklerinde öğretmenlerinin ve okul idaresinin de hoşgörüsü çerçevesinde son 2-3 ay derslere gelmemeye, o’nun yerine dershanede sistemin gereği test çözmeye gidiyorlar. “Peki devamsızlıktan sınıfta kalma işi ne olacak?” diye bana sormayın. O’nun da kolayını bulmuşlar. Herhangi bir doktordan, Hastalık hanesine ne yazılıyor bilemiyorum ama, “bu çocuk okul yerine dershaneye gitmek zorundadır” yazmadığı kesin bir rapor alıp sınıf geçme işini de kotarıyorlar.

Sonuç: bazen kazananlar, bazen de 2-3 yıl üst üste hem dershaneye hem üniversite sınavlarına giren gençler.

Yazık. Yemin ediyorum yazık...

Şimdi soruyorum.

* Lise son sınıfta öğretmenlik yapan hocalarım; çocuklarınızın sizi yetersiz görüp bırakarak dershaneye gitmelerini nasıl hazmediyor, kabullenebiliyorsunuz?

* Büyük çoğunluğu zamanında öğretmenlik yapmış, bazıları limon satarken onlar daha uyanık davranıp dershane açan ve milyar dolarları ceplerine indiren öğretmenler ders verdiğiniz çocuklar üniversiteyi kazanamayınca gece yatağınızda rahat uyuyabiliyor musunuz?

* Ey Hipokrat yemini etmiş saygın hekimlerimiz, sapasağlam çocuklara sağlıksız raporu verirken vicdanınız rahat ediyor mu?

* Ey Milli Eğitim Bakanlığı, Müdürlükler, ve yöneticileri bu hokkabazlığa nasıl göz yumuyor ve sesinizi çıkarmamayı beceriyorsunuz? (Milli Eğitim Bakanımızın da dershanesi olduğu söyleniyor)

* Dershane adı altındaki yıllık 15 milyar dolara hükmeden bu kuruluşların kapatılması yönünde hükümetin aldığı kararın sonuna kadar hepimizin arkasında olmamız gerekmez mi?

* Başta öğrenci velileri çocuklarının ruh sağlığını bozan bu sınav sistemine ve ardından bu hokkabazlığa “dur” demeli. Sivil toplum örgütleri, sadece çevre ile ilgilenmeyin, geleceğinizin teminatı çocuklarınız çevreden daha mı az önemli?

 

 

 

 

Prof. Güneş’e katılıyor ve destekliyorum

Kim kimi kandırıyor? Bir bilim adamı çıkıyor ve dünyaca güvenilir bir ekonomi dergisinden (The Economist) aldığı bilgileri kamuoyu ile paylaşıyor. 500 bin Nataşa, ülkesine yılda 600 milyon dolar döviz götürüyor.

Herkesin bildiği, ancak kimsenin seslendiremediği bu gerçeği söylediği için başta Kültür ve Turizm Bakanı olmak üzere herkesin tepki gösterdiği Prof. Dr. Hurşit Güneş’e ben arka çıkıyorum. Doğruyu söylemiştir. Hatta eksiği de vardır. Bizim onlara gösterdiğimiz hoşgörüyü, onlar bize göstermiyor... Son olarak domates işinde de gerçek yüzlerini gösterdiler.

 

 

 

GÜLMECE

 

 

Amerika'ya göçen Temel, birikimleri ile bir otomobil tamirhanesi açmıştı. Bir gün kaputu açmış, motorun silindir başlıklarını sökerken, dünyaca ünlü kalp cerrahi Dr. De Bakey'nin içeri girdiğini gördü. Doktor Mercedes’ine bir göz atmasını istiyordu.

Temel :

"Siz ünlü doktor De Bakey'siniz değil mi?" diye sordu..

"Evet" dedi, doktor. Temel simsiyah ellerini bir beze sildi ve hafif bir tebessümle sordu :

"Sayın ünlü doktor, burada ne yaptığıma dikkatle bakın, lütfen… Ben de kalpleri açıyorum. Kapakçıkları dışarı çıkarıyorum, temizliyor, düzeltiyorum, bozulanların yerine yenilerini takıyorum. İşimi bitirdiğimde,

bu bebek bir tazı gibi koşmaya başlıyor... İkimiz de temelde ayni işi yaptığımız halde, siz nasıl olup milyarlar kazanıyorsunuz da, ben meteliğe kurşun atıyorum?.."

De Bakey iyice yanına geldi Temel'in.. Eğildi ve kulağına fısıldadı :

"Simdi bu anlattıklarını motor çalışırken yap bakalım!.."

 

GÜNÜN SÖZÜ

Kendinizi temiz ve parlak tutarsanız iyi edersiniz; çünkü arkasına geçip dünyayı görmeniz gereken pencere sizsiniz.

George Bernard Shaw

Yayın Tarihi
19.06.2008
Bu makale 799 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!