Ülke tek partiye doğru giderken CHP’deki iç kavgaları ve adeta iktidar olmamak için elden gelen tüm çabanın harcanmasını eleştirenlerden biriydim.
CHP’li olan ya da olmayan herkesin ortak fikri, ülkenin düze çıkabilmesi için önce CHP’nin düzelmesi yönündeydi.
Halkın bu konuda her türlü desteğini vermesine rağmen, hatta CHP’li olmayanların, ömürlerini tüketen DYP ve ANAP’lıların büyük bölümünün salt AKP’ye oy vermemek için nasıl CHP’li olduklarını görmemize rağmen düzelme emaresini göstermeyen CHP nihayet peşpeşe toplanan iki kurultayla, değişim konusunda belki de tarihinin en önemli adımını atmış oldu.
CHP delegesi, ilki genel merkez, ikincisi muhalefet tarafından toplanan imza ile gerçekleştirilen kurultaylara girerken muhalefetin niyetinin çok da iyi olmadığını bilerek bir tavır aldı. Çünkü muhalefet her zamanki gibi kavgayı tercih ediyor; dün kendilerinin koyduğu tüzük hükümlerini, şimdi işlerine gelmediği için değiştirme çabasına da anlam veremiyordu. Bu yüzden muhalefetin katılmadığı ilk kurultayda, genel merkez tarafından getirilen ve CHP’de parti içi demokrasinin yollarını açan, genel başkan hegemonyasına son veren, halkın parti yönetimine ön seçimle katılabilmesini sağlayan hükümleri kabul ederek muhalefete ilk dersi verdi. İkinci kurultayda ise muhalefetin istediği tüzük değişiklik önerilerini de elinin tersi ile iterek CHP’de yeni bir devrin başladığının işaretini verdi.
Şimdi bu değişime bir ad bulmanın da gereği yok aslında. “Kemal’le Kemalistlerin savaşı” demek de pek doğru değil. Atatürk’ün kurduğu bu partide iktidar olabilmenin yollarının açılacağı, ulusalcı anlayıştan zaman içinde uzaklaşacak, hemen her konuda bir vesayet arzulayan ya da arayan bir anlayışın sona ereceği kesin gibi görünüyor. Her ne kadar şu anda Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresinde de bazı ulusalcı anlayışın varlığı söz konusu olsa da, bu değişim sürecinde etkili olamayacakları şimdiden belli.
Deniz Baykal, Sav ve destekçilerine gelince…
Kurultay’a katılamayarak belki de delege açısında en kötüsünü tercih ettiler. Delegenin büyük bölümü daha dün genel başkan ve genel sekreterlik görevlerinde bulunan, bu partiye ömürlerini vermiş bu insanların basit bir tüzük tadilatında ortaya koydukları hazımsızlığı, tartışmak, doğruyu bulmak yerine kavga etmeyi tercih eden yapılarını beğenmediğini, hatta daha da ileriye giderek kurultaya katılmamalarını partiye ihanet kabul edip ellerinin tersi ile tokatı bastılar.
Onların bu tutumları genel başkan seçildiğinde arkasına aldığı rüzgarı yavaş yitiren Kemal Kılıçdaroğlu’nun elini yeniden güçlendirdi.
Bundan sonra ne olacak?
İki alternatif var Baykal ve muhalefet için. Merkeze kayan yapıları ile yeni bir parti kurarak CHP’yi solculara ve sosyal demokratlara teslim etmek, ikincisi ise her zaman alışık oldukları muhalefette, ama bu kez daha bir cılız sesle siyasete devam etmek veya veda etmek. Onlar ne yapacaklarını düşünedursunlar, artık Baykal’la bir yere varılamayacağına inanan delege ilk seçimli kurultayda gereğini yaparak onları tamamen tavsiye edecektir.
Kılıçdaroğlu’na gelince; o’nun da artık CHP tabanının çok arzuladığı iktidar söylemini sık sık tekrarlaması gerekiyor. Hedefe ulaşma konusunda da gerçek bir lider gibi davranarak tarafsız, tabanını ve halkını kucaklayan, teşkilatına ve tabanına her zaman söz ve yetki veren bir politika izlemeli, en önemlisi de CHP’nin altı okuna yeni ve çağdaş şeklini vermelidir.