Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün başarılı İl Müdürü Esen Diler, telefonla arayıp; “Ağabey; Yerel Medya Buluşmaları toplantımıza mutlaka katılımını bekliyorum. Sayın Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu da katılacak” deyince, dilimiz şişmiş olacak, böyle bir toplantıya gideceksek biraz hazırlık yapıp yerel basının sorunları ile ilgili görüşlerimizi de anlatmak istedim.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Mehmet Akarcalı’nın kısa açış konuşmasını dinleyince, toplantı içeriğinin çok farklı olduğunu, yerel medya ile bakan Çavuşoğlu’nun buluşmasında olduğumuzu farkettim. Böyle olunca da, yerel gazeteciler sordu, Dışişleri Bakanımız da yanıt verdi. Soru sorarken de biraz da “yerel basından sözetsek” diyecek oldum ama, pek de önemseyen olmadı.
Şüphesiz bizim açımızdan bu buluşmanın da önemi büyük.
Fır fır dünyayı dolaşan, Uluslararası platformda ülkemizi başarı ile temsil eden ve son olarak, Menbiç meselesinde ABD’nin bugüne kadar sahip çıktığı, silah verdiği, savaşırken askerinin önüne sürdüğü PYD belasını; tereyağdan kıl çeker gibi nasıl devre dışı bıraktığına ABD’nin eliyle, üstelik silahlarını da teslim ederek Menbiç’den çıkarılışlarına tanık olduk.
Bakanımız konuşurken düşündüm. Ya; ABD PYD’ye sahip çıkmaya devam etseydi, üstelik bunu da söylemişlerdi ve savaşarak çıkarmaya kalksaydık. ABD ile Türk askeri karşı karşıya gelseydi. Ne şehitler verirdik. İşte dış politikada başarı bu. Savaşmadan savaş kazanmak...
***
Bütün bunları düşünürken, Çavuşoğlu’nu konuşmaları ile değerlendirmeye çalıştım. Konuşmalarını hepimiz can kulağı ile dinledik. ABD’den yeni gelmiş, yorucu ve uzun yolculuğun sabahında, sorular karşısında ortaya koyduğu hazır cevapları ile dik duruşu, kendine olan güveni, meselelere vakıf, vücut dilini çok iyi kullanması, mütevazi ve samimi tavırları hiç birimizin dikkatinden kaçmadı. Basın-Yayın Enformanyon Genel Müdürü, dostumuz Mehmet Akarcalı’ya emrindeki bir bürokrat olmasına karşın “Ağabey” diye hitabı, aramızda tanıdığı gazeteci meslektaşlarımıza samimi hitabeti ile çok değiştiğini, bu değişimin de pozitif olduğuna tanık oldum.
**
Bütün bunları dğüşünürken seçimler geldi aklıma. Şunun şurasında 15 gün kaldı.
Aslına bakarsanız son yıllarda giderek zayıflayan siyasetçi profilimizi daha güçlendirmek istiyoruz, seçmen olarak vekillerimizi Ankara’ya gönderirken titiz davranmak istiyoruz, ama bu pek elimizde değil gibi. Artık vekilleri biz değil liderler seçiyor. Önümüze konan pilav mıdır, lapa mıdır belli değil ama karnımızı doyurmak zorundayız.
Duruma bir de bu açıdan bakınca;
Doğruluk ve dürüstlük felsefesinden ayrılmayan, sadece kendisinin ve çevresinin değil, tüm toplumun da çıkarlarını gözeten, diğer partiye üye diye kimseye düşmanlık beslemeyen, herkesin vekili olan, halkın derdiyle yakından ilgilenen, egoları törpülenmiş, bilgili, birikimli, kültürlü, özüne ve sözüne güvenilir, kararlı ve ilkeli bir duruş sergileyen, ayakları yere basan, güç sarhoşluğuna kapılmayan, ruhsal dengesi sağlam, şeffaf siyasetçilere ihtiyacımız var.
Keşke benim önüme her parti listesini koysa ve parti ayırmaksızın hepsinden beğendiklerimi işaretleyerek vekilimi seçsem fena mı olurdu?
Olmazdı tabii de mevcut yasalar böyleyse hiç değilse en iyiyi seçmek için mutlaka sandık başına gidelim, aksi halde kimseyi şikayet etme hakkımız olmaz...