Çuvaldızı önce kendimize batıralım ki; anlamı olsun eleştirinin. Ya da kendimizi eleştirmenin güven sağlamak açısından da önemi var. Çünkü öyle bir dönem yaşıyoruz ki; basına olan güven sıfırın altı noktasında. Yani ekside...
Hep kendime soruyorum: örneğin ben bir işadamı ya da başka bir meslekten olsam bugünkü basına güvenir miyim?
Güvenmem. Çünkü nedenlerim var.
Gazeteleri elime alıp tarafsız bir gözle sadece manşetlerini okuduğumda, o gazetenin hangi tarafı tuttuğu, kimin yandaşı, kimin karşısında olduğunu anlayabiliyorum. Sadece ben değil, 7 yaşındaki çocuk da anlıyor artık. Hatlar öylesine keskin ve açık ki...
Başka bir açıdan bakıyorum meseleye... Gazete, ya da gazeteci taraflı olmalı mı? Objektif olarak baktığınızda; taraf olacaksa, halkın, milletin yanında taraf olmalı. Devletin yanında olmalı.
***
Elinizde bulunan Bayram Gazetesi için yazmaya başladığımda Sabah Gazetesi'nin manşet haberi tam bu yazıya uygundu ve o yüzden dikkatimi çekti. Başlık ilginç:
''Parelel yargıya 7 koldan abluka''
Alt başlık amacı tam olarak ortaya koyuyor:
''Parelel Yapı'nın Emniyet ayağına darbe vuran Savcılık, şimdi 17-25 Aralık girişiminin mimarları ile örgüte yasal kılıf uyduran yargıçların peşinde...''
Daha ilginç yanı ortada ne soruşturma var, ne polis tarafından bir gözaltı, adeta kimlerin hedefte olduğunu gösterircesine bu Cumhuriyetin savcılarının ve hakimlerinin tek tek fotoğraflarını yayınlamışlar. Ve bu hakim ve savcıların sözde suçlarını da kalem kalem sıralamışlar. Sizin anlayacağınız Sabah Gazetesi, gazeteciliği bir kenara koyup polisliğe, savcılığa ve hakimliğe soyunmuş, kimler gözaltına alınacak, ya da tutuklanacaksa listesini vermiş.
Peki haber kaynağı kim?
Ya da bu haberi hangi kaynağa dayanarak vermiş?
Maalesef yok. Haberin kaynağı yok. Açıklama yapan bir kamu görevlisi yok. Haberin başlık yanına ''Özel Haber'' insiyalini de koymuşlar. Hem polis, hem savcı, hem hakim olmanın yanına bir de haberin kaynağı olmuşlar...
Haberde tarafsızlık ilkesi hak getire. Haberdeki görüşler tamamen kendilerine ait.
Bunlara gazeteci değil, olsa olsa muhbir denir. Ya da jurnalci...
Onların çabalarına destek vermemek için ben fotoğrafları ile yayınladıkları bu isimleri sıralamıyorum. Onların gazetecilik adına yaptıkları büyük ayıba ortak olmak istemiyorum.
Çünkü bu gazeteci müsveddelerinin jurnallediği isimler bugün yarın gözaltına alınırsa, ya da tutuklanırlarsa hiç şaşmayın. Çünkü günümüz medyasının yandaşlarının işaret ettiği kişiler, Balyoz'da ve Ergenekon'da da yaşadığımız gibi suçludurlar!...
***
Peki adına ''Paralel Yapı'' denen ve dün iktidarın elindeki bir güç olarak görünen bu insanlar ya da örgütlenme, adını ne koyarsanız koyun gökten zembille mi indi?
Ya da bunları muhalefet mi yarattı?
17 Aralık tarihine kadar, özel yetkili savcı ve hakim yapılıp siz kullanmadınız mı bunları?
Bugün Vatan Haini ilan ettiğiniz Pensilvanya ile daha 17 Aralık tarihine kadar kardeş değil miydiniz? Türkçe Festivallerini destekleyen, para toplayan, övgüler dizen, bu örgütlenmeyi palazlandıran siz değil miydiniz?
Şimdi 17 ve 25 Aralık'ta size suçüstü yaptıkları için mi bunlara darbeci damgasını vuruyorsunuz, ''Vatan Haini'' ilan ediyorsunuz?
17 Aralık'ta ayakkabı kutularına dolarları bu hainler mi koydu?
Evlerde tuttuğunuz paracıkları onlardan niye kaçırma ihtiyacı duydunuz? Kendinizin ve çocuklarınızın dört koldan ülkeyi yağlamanıza ''Dur'' dedikleri için mi kahraman ilan ettiğiniz kişileri, bir günde hain kılıfının içine sığdırdınız?
Bakanlarınızın yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerini, ihanetlerini ortaya çıkardıkları için mi şimdi içeriye tıkıyorsunuz?
Bugün sözde örgütün kozmik lideri dediğiniz Emniyet Müdürünü istihbaratın başına ben mi getirdim?
Yandaşlarınızın söylediği gibi dünkü liberallerin, bugün ''Gülenist'' olmaları kimin yüzünden acaba?
***
Medyanın yüzkarası bir hal aldığı, güvenin sıfırın altına indiği böylesi bir ortamda, biz gazeteciler hala aradan geçen 106 yıla rağmen bir türlü bitmeyen ''Basında Sansürün İlk Kez kaldırılışı'' nın yıldönümünü kutluyor, basının özgür ve bağımsız olması gerektiğini söyleyen iktidarların safsataları ile uyutuluyor ve bir kurtarıcı bekliyoruz.
''Daha çok beklersiniz'' dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Yine de mutlu ve sağlıklı nice bayramlara... Çünkü "Deliye her gün bayram" değil mi?
Not: Bu makalem 2. bayram günü Türkiye genelinde dağtımı yapılan Türkiye Gazeteciler Federasyonu'nun ''ANADOLU BAYRAM'' gazetesinde yayınlanmıştır.