Mustafa Kemal Atatürk’ün Binbaşı rütbesinde ve Sakarya Meydan Muhaberesi’nden önce tutmaya başladığı günlükler ortaya çıktı. Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, katıldığı ANSİAD’ın bir söyleşisinde anlattı. Yeni ortaya çıkan ve Atatürk’ün kendi el yazısı ile yazdığı bu günlükler, 8 ayrı defterden oluşuyor.
***
Yıl 1922 olması gerekiyor dedi İlker Başbuğ, orada Atatürk 8. Numaralı günlüğüne “Türkiye Devletinin temelleri bu gün kurulacak değildir. Çünkü o temel binlerce yıl önce atılmıştır. Biz bu temellerin üzerine yeni bir bina kuracağız. 4 sütun üzerine kurulacak bu binanın sütunları 1. Sırada eğitim, 2. sırada iktisat, 3. sırada sanat ve 4. Sırada ise imar olacaktır” diye yazmış…
Geleceği yıllar önceden gören bu büyük adamın sözlerini bir vasiyet olarak kabul etmemiz gerekmez miydi? Büyük önderin sözünü ettiği “bu sütunların hangisini dört dörtlük yapabildik?” diye soruyorum kendime;
- Eğitim, her göreve gelen bakanının tepeden tırnağa değiştirdiği kuram, kural ve tedrisatla acaba çocuklarımızı iyi eğittiğimizi söyleyebilir miyiz? Her şeyden önce eğitime siyaseti karıştırarak bu sütunu zayıflatmadık mı? Dünyaya örnek Köy Enstitülerini hangi fikre hizmet ederek kapattık?
Gene 8 numaralı defterde çocukların iyi yetişmesi için onlara neler öğretilmeli sorusunu cevabını da vermiş büyük Önder:
- Eğitimde çocuklara ne öğreteceğiz?
1. İnsanlığa hürmet,
2. Vatan ve millet sevgisi,
3. Bağımsızlık
4. Şerefli olmak” diye sıralamış.
Söylenecek başka söze gerek var mı?
***
Ya ekonomiye ne dersiniz? İkinci sütun; birinciden pek farkı yok gibi. Çünkü iyi eğitilmeyen toplumların ekonomisinin iyi olması düşünülebilir mi?
Cumhuriyetin kurulduğundan beri; üretmeyen, ithal eden, dışa bağımlı, bilime, yeniliğe, araştırmaya kapalı, kendi ürettiğini yetirmesini bilmeyen, yabancı hayranı, lüks ve rahat yaşamayı seven, tüketime, yabancı markaya endeksli bir toplum ve içinde bulunduğumuz ekonominin son hali.
***
Sanat ve sanatçı bu toplumun neresinde? Bana sorarsanız hiçbir yerinde. Sanatçının eserini yıkmayı seven bir anlayış, karikatürcüleri mahkemelere verip süründüren, sanatçıyı hakkında iyi çizip, söylediğinde teşekkür bile etmeyen, hicvedilince küplere binen bir yönetim anlayışı ve sahip çıkılamadığı için sefalet içinde ölen sanatçılar…
Bir düşünürün söylediği gibi “Bir ülkeyi; yalnız orduları değil, fikir adamları, şairleri, ressamları da korur. Bilgi ve sevgi de bir koruma vasıtasıdır, hem de en güzel en tesirli koruma vasıtası”
Ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözler bize bir şeyler ifade etmediği için bu sütunda da sınıfta kaldık.
***
Ya İmar? Dördünce sütun. Atatürk bu ülkeyi yoktan var etti. Köyden farkı olmayan Ankara’yı örnek bir Başkent yaptı. 1950 sonrası biz ne yaptık?, köylüyü şehre taşıdık, şehirleri beton yığınlarına dönüştürdük, sel yataklarına derelere bile koca koca binalar yaptık, en önemlisi ahlaki değerlerimizi unuttuğumuz için “Bir gün gelir nasıl olsa affedilir” diyerek uygun olmayan yasak yerlere kaçak binalar yaptık, oy hesabı yapan siyasiler yüzünden memleketin imarının da içine ettik. İmar Affı çıkarmayı, kaçakları yasallaştırmayı adet edindik…
Var mı itirazı olan?
Büyük Atatürk’ün vasiyetini yerine getiremedik. 4 sütundan oluşan binamızı yapamadık. Demokrasi için savaş verdik ama, o’nu bu bina ile taçlandıramadık.
Şimdi Atatürk’ün İş Bankası ile ilgili vasiyetini de bozsak ne olur canım, vatan için verdiği görevi yapamamışız, İş bankasının tamamı gitse ne olur sanki!...